Ertelenmiş bir düşmüşsün meğer sen en
çok da yalnızlığımla bakaya kaldığım geleceğin uzak duvarlarından yazarken bu
satırları sana…
Sandığım tıklım tıklımdı düne kadar
ve şimdi sanmadıklarım baskın çıktı bu izdihama.
Yüreğimde pejmürde bir derviş yaşamakta
ve iklimin seferberliği ile sözüm ona günümü gün ediyorum her ne zamanki güneşe
rastlasam gecenin dibinde.
Oyalandığım bir oyuncak adeta ruhum.
Oylumu belki de yalnızlığın.
Olmaz, dediğim her şeyse ansızın
oluvermekte ve olmazın oluru sorularımı kırpıp da gönderdim firar eden
uçurtmamın kuyruğuna dikemesem de kuyruk misali salınıyor hayallerim yüreğimin
peşi sıra.
Asal bir sayı olduğumu biliyorum
üstelik en ufağı.
Bir o kadar asil ve asi olduğumu da.
Aşikâr yalnızlığın gövdesine takılı
resimler gibi uçuşuyorum rüzgârın devindiği her karede ve yeryüzünün her
miliminde takılı aklım.
Devasa bir coğrafya saklı içimde.
Dengim olmayan gölgeler uzaklara
kaçtığım ama uzaklar ısrarcı ve peşim sıra eşlik etmekteler içimden geçen her
sözcüğe bazense verip veriştirdiğim fısıltılar en çok da çağrısını duyduğum
yakamozlar.
Sisli şehrin yelkovanıyım.
İsli yüreğin de gergefi.
İzah etmekten fazlası da gelmezken
elimden gel gör ki bir dinleyen bulmak o kadar zor ki hatta nerede ise imkânsız.
O kadar çok şey saklı ki kilitli
çekmecelerde ve devasa bir yorgunluğu da tıkıştırdım mı yüreğimin içine…
Çetrefilli bir yolculuk anlayacağın
ve çekincelerim beni darmaduman eden asla itiraf edemiyorum asla inkâr da
edemezken aralıksız yazmak ve konuşmak istiyorum bu yüzden kalemin mürekkebi
tükenmiyor oysaki ben bu izafi cüssemle nereye kadar idare edebilirim?
Hele ki insan hem yükümlü hem de
hükümlü oldu mu…
Bir düş sağanağına yakalandım bu gece
ve düşe kalka ilerledim bilemedim de üstelik yalnızlığımdan dolayı feragat
etmiştim ben bu hayattan ve sağanağı rahmet bildim derken tevazu yüklü bir
haletiruhiye sayesinde nemalandım her bir damladan aslında boğulmaktı benimki
tam anlamıyla ve tastamam diyemezken hayatın sunumuna sıfıra yuvarlandım kâinat
tarafından.
Taraf olduğum kimse yoktu bu hayatta
ve sevgiyle örülü idi hayatın saçları ve saçmaladığını çok geç anladım hayatın
aslında hayatın da bir suçu yoktu ve gördüm ki; suçlu addedilen en mağdur
iklimdim ben ve ne mazlum ne de masum olmam insanların gözünde bir anlam ifade
etmiyordu.
Öyle ki…
Sevebilmenin ötesinde kendimi manen
yakın hissettiğim nerede ise her insan bir bir kaçışmaya başladılar benden:
elbet an itibari ile fark ettiğim bir firardı bu ve öncesine ışınlandım hayatın
ta çocukluk günlerime yolculuk yaptım.
Sevmeyi öğreten kimdi öncelikle net
olarak hatırlamıyorum ama sevmeyi pek sevmişken bol keseden yağmalıyordum ben
kalpleri adı sevmek adı aşk adı izdiham yaratmak ve bir baktım ki ben büyürken
ve daha çok sevebilirken kaçanlar ve firar edenler öylesine çoğalmıştı ki.
Adını bilmediğim sadece duyumsadığım.
Ölümle ilk tanışıklığım ve gözyaşlarım
dökülmemek adına kıyasıya mücadele veriyorlardı ve insanların ölümüne ilk kez
tanıklık ediyordum…
Ah, ben…
Sandım ki günler sonra tek tek arzı
endam edecekler ve ben resmen günlerce nöbet tuttum kapının önünde ve tek
gelenler sadece taziyelerini sunmak adına çalıyorlardı kapımızı ve ben onları
normal misafirlermiş gibi karşılıyordum ta ki bir gece uykumdan uyanıp deli
gibi ağlamaya başladığım ana kadar ve o gün anladım ki; sevdiğim herkes aslında
misafiriydi bu dünyanın ve işin ilginci kendimi misafir olarak tahayyül etmedim
uzun süre ta ki kendime zarar verene değin ve iş işten geçtikten sonra anladım
ki; bu dünya asla sonsuza değin sürmeyecekmiş.
Geç oldu.
Zor da oldu bir takım şeyleri
kolaylıkla idrak etmek ve ben işte o gün ansızın büyüyüverdim.
Sınandığım kadar da sakardım
severken.
Ya duvara tosluyor ya da bir şeyleri
kazara kırıp döküyordum ama hiçbir şeyi kolaylıkla kırmadım ta ki yüreğim
sonsuz parçaya bölünene değin derken her parça yeniden parçalandı ve paçavraya
döndü yüreğim ve o gün anladım ki; pek çok şey pek çok insan adına nasıl da geç
kalmışım.
Geç kalmışlığımın ertesinde kendime
dokundum ilk kez.
Sonra kendi ellerimle saçlarımı
okşadım ve annemin sesiyle kendime geldim aslında Yaratan’dı bana işaret veren
ve ben son zamanlarda annemle sınanmıştım ve onun yaşamı benim için en
değerlisiydi sahip olduklarımın yanında.
Bir de içimdeki sefil çocuk ve
yetişkin kimliğimle bile bıcır bıcır konuşan içtenliğimle anladım ki; hayli
tuhafına gidiyordu insanların bu neşeli ve coşkulu halim.
Aslında ağladığımda da beni şaşırtan
çok insana rast geldim ve anladım ki mutsuzluğum birileri için mutluluk veren
bir firardı içimdeki cennetten.
İçimdeki cennet ve hayatı cehenneme
çevirenler üstelik yakın uzak tanıdığım tanımadığım her kimse çok da fark
etmiyordu hani insanların nezdinde…
Bir kimlik kavgam vardı üstelik
kendimi bildim bileli ve en coşkulu zamanlarımı öğrenci iken bir de çalışma
hayatında yaşamış yaşatmışken anladım ki denk düştüğüm başka sıfatlar da varmış
ve ben bunu yeni yeni fark ediyordum.
Yerleşik düzende yerlisiydim de
şehrin.
Yılışık olansa genelde hüzündü ve ben
onu bile kabullenmiştim.
Yandaş olansa sevgi yankesiciler
sevgimi ve hayallerimi çoktan kapıp kaçmışken.
İzdiham yaratan duygularım ve
hayatımın genelinde mantığımı ön plana sunduğum her halükarda duyguların
devreye girip ansızın kararımı değiştirdiğim.
Ne bir isyandı benimki ne de itiraf.
Sadece farkındalığın farklı kıldığı
bir kıyam üstelik kıyıma uğramamın ertesinde beni bana sevdiren ve İlahi Ateşin
tüm sıcaklığı ve kıvılcımları ile de mest olurken çünkü yaşamdı bana armağan
edilen ve kolaylıkla sevebildiğim tek gerçeğimdi hayatın her anında ayakta
kalabildiğim ve işte herkesin hayalini kurduğu o bitimsiz coşku ve sonsuzlukla
nihayetinde kavuşmuştum İlahi Gerçeğe ve hala masum kalmanın hikâyesiydi benim
hayatım ve bedelini yalnızlık olarak ödesem de…