Bilmek
Acıyı Duymaktır
“İman
ederken bilmek” acıyı duymaktır, hissetmek, yaşadığını insan olduğunu seni
yaratan Âlemlerin Rabbine teslim olduğunu hatırlatır. Yoksa karşıda konuşan iki insanın konuşmasını
duymaya benzemez bu “duymak”, tüm damarlarında hissiyatınla duymaktır ve
bu duymaya da icabet ederek teslimiyetle gitmektir. Bunun sonunu başını
düşünmeden gitmektir, gidersem “şu” olur “bu” olur “falan” “filan” olur yok
böyle bir düşünce aklından geçirmek…
Ne
Durumdayız?
Perdeleri
kapalı mı tutmalıyız?
Her
şeyini vermeye hazır olanla, olmayanın farkı nedir?
Sahne
bize ait mi? Yoksa başkaları ele geçirmiş de onların yazdıkları rolleri mi
oynamalıyız?
Bunlara
cevabı siz verin.
Bize
Tat veren Başkasına da tat vermesin mi?
Bize
tat veren hayat kazancımız buna imkânı olmayan başkalarına neden aynı tadı
vermesin? Rabbim bizi seçimlerimizde özgür yaratmışken” seç” beğen” derken
neden vererek seçmeyelim ki? Seç beğen bir küme iken bu kümeleri dağıtarak,
seçme beğenme kendin için seç beğen, ya da benim söylemlerime dediğime göre
diyene göre seç beğeni kabul edelim ki? Yarın ölecek olanın söylemi ne kadar
doğru olabilir ki? Ölümsüz Alemlerin Rabbinin sözü varken? Şartların yoksa
şartları zorluyorsan da bu yeterlidir zaten… Düğümleri çözmek için çaba sarf
ediyorsan, bu da başlangıç için yeterlidir zaten. Seni özgür bırakmayan
kılmayan her adım sana vurulmuş bir zincirdir bunu da bilmek lazım hem de “İman
ederek bilmek” lazımdır.
Bizi
Yalnız Bırakan
İsterseniz
bir hikâye ile devam edelim. Günlerden yıllardan bir gün önemli değil hangi yıl
olduğu. Sekiz yaşındaki Ramazan, kendisinden bir yaş büyük arkadaşı Cesur’un
üzgün olduğunu görünce yanına yaklaştı.
-Arkadaşım
neden üzgün duruyorsun?
-Babama
üzülüyorum!
-Ne
oldu baban hasta mı?
-Hayır!
Yalnız her gün sabahtan akşama kadar ter döküyor, kazandığı evimize yetmiyor? Borcu
varmış tefeci birisinden almış, öde öde bitmiyor!
-Nasıl
oluyor ki?
-Her
gün faiz koyuyor muş!
-Kimmiş
bu?
-Bizim
mahalleden Kulaksız Necati!
-Vay
şerefsiz vay! Zaten ben onu hiç sevmiyorum!
Biraz
düşünceye daldılar. Onu yapalım olmaz dediler! Bunu yapalım olmaz dediler! En
sonunda Ramazan.
-O
olmaz bu olmaz! Yaptığı da olmaz bir şey yapıyor, bizde yapalım olsun gitsin.
-Bizde
ofisine girelim neyi varsa yoksa alalım!
-Olmaz
bize yakışmaz!
-Ben
yakışsa da yakışmazsa da yapacağım.
-Akşam
olsun arka kapıdan gireriz zaten kapısı oranın bozuk ben biliyorum, kilitliyorlar
lakin boşuna. Eski bozuk kasası var, ben geçen topumuz bahçelerine girerken
görmüştüm.
Akşamın
karanlığı çökünce içeriye usulca girdiler. Eski kasayla az uğraşınca açtılar,
içindeki paraları senetleri defterleri alarak usulca çıktılar. Tüm evlerin
kapısı zaten kilitli değildi her evin önüne biraz parayı içeriye bırakarak
evlerine döndüler. Sabahın köründe mahalleyi bir telaş kargaşa aldı. Ofise
giren kulaksız Necati kasanın içini boş görünce sağa sola saldırmaya bağırmaya
başlayınca mahalleli ayağa kalktı. Her kalkan kapıdan içeriye bir tomar para
ile uyanınca, durumu fark ederek, anlaşılan her kim yaptıysa parayı paylaşmış
diyerek kabul etmeyerek toplayarak kulaksız Necati’nin yanına vararak.
-Bunu
kimin yaptığını bilmiyoruz yalnız senden aldıklarını kapımızdan içeriye
bırakmışlar.
-Kızgın
kulaksız Necati
-Paranın
ne önemi var sizlerin olsun! Senetlerle defterim kayıp o bana lazım o, def olun
gidin başımdan. Parayı istemiyorum sizlerin olsun, kim yaptıysa bulun getirin
borçlarınızda bir kalemde sileceğim. Zaten o paralar sizden aldığım fazla
paraların tamamıydı, hanginizin ahı tuttuysa geri size döndü. O defterin
bulunması lazım içindeki bilgiler başkalarının eline geçerse sonum olur sonum!
Herkes
kulaklarına inanamadı. Oysa beş kuruş için adam kesen Kulaksız, şimdi parayı
değil senetleri değil defteri istiyordu! Herkes birbirine baktı bir şey anlayamadı,
herkes paralarını alarak bir köşede oturmaya beklemeye başladılar. Ramazan ve
Cesur da uzaktan izliyordu.
-Gördün
mü şerefsiz paraları almıyor, defter onun için çok önemli demek ki!
-Hem
borçları da silecekmiş. Gel defterle senetleri geri verelim ne dersin?
-Olmaz!
Az sancılansın geceleri yatamazsın, yaptığının cezasını çeksin belki o zaman
olur. Bak mahalleliyi görüyor musun ne kadar mutlular, yine eskisi gibi bir
aradalar. O şerefsize borç ödemek için gece gündüz çalışanlar şimdi rahat mesut
ve mutlular.
Olayı
ısrarla buraya bağlamıyorum sesli düşünüyorum hak edenin hakkı verilmezse böyle
öyle ya da şöyle, nasıl baş getirilir bunca gereksiz yüke insanlar! Çocukça da
olsa haksızlığa karşı yapılan bir hareket var, birisinin dur demesi gerekirken
dur demeyenlerin sonucunda en son yapılacak bu kalmış, hem aldıkları parayı da
geri, vermek isterken o para sizin diyerek almamış…Para kazanmak soymak önemli
derken daha önemli olanı elinden alınmış…Şimdi seyre dalsın yaptığının cezasını
çekerek öyle ya da böyle insana yapılacak bir yol bırakılmayınca olan böyle
olmuş. İlk bakışta yaptığının acılı sancılı olduğunu az anlasın yok öyle dünya
benim para benim güçlüyüm istediğimi yaparım diye bir dünya yok! İşte şimdi tam
bu noktada yanlışı anlasın bir daha yapmasın temennimizdir.
İnsanın
gönlüne manevi bir dokunuş dokunmayınca, her şeyi yapmayı mubah sayar, lakin
Alemlerin Rabbi de kulunun eliyle ona bir tokat vurdurtur şaşar kalır bu hep
böyledir. Zorla aldıklarını geri vermesini sağlarken, elinden değerli olan
hayati değeri olanda şimdilik alındı.
Mehmet Aluç