Bakıyorum etrafıma, ölümden korkar gibi yaşıyoruz. Hiç kimse düşünmüyor ölüm nedir? Yok oluş mu, var oluş mu? Bu dünyaya tutunanlar belki de yok oluş diyecekler, çünkü bu dünyadan ayrılmak zor geliyor. Ayrılan sevdiklerine de nasıl üzülüyor, hatta ölenin yakınları da ölene kadar yas tutup ağlıyor. Bu dünyaya emanet bakanlar ise, Rabbine kavuşmaya hazır bekliyorlar. Kabir kapısının ötesi vuslat odası. Bu dünya onlara özlemden dolayı ağır geliyor, taşıdıkları yüke ancak kavuşma tesellisi ile dayanıyorlar.  Nitekim böyle düşünen var oluşçular nerdeyse sıfıra yakın. İşte düşündürücü olanı da bu tarafı… 


Öldükten sonra var olmayı görebilecek uzuvları faaliyete geçirmek lazım. Gerçekten görebiliyor muyuz, sesleri işitebiliyor muyuz, kokuları alabiliyor muyuz, gerçekten kalbimizde sonsuz bir aşkı taşıyabiliyor muyuz… Kısacası fıtratımızı keşfetmeyi, onu bulmayı gerçekleştirmek için akıldan kalbe giden yolu açabiliyor muyuz? Akıl çalışıyor ancak kalbe giden yolu kapalı. Beyin aklın çalışmasını sağlıyor ancak, onu besleyecek aşk olmayınca tüm keşifleri ve araştırmaları uzaya uçup gidiyor. İnsan kendini değiştiremiyor, var olan yeteneklerini “on” yapamıyor. Durduğu yerde dönüp duruyor, güneş gibi… Hani aya ışığını vermekle karanlıkla mücadele edemiyor. Akılla kalp bağlantısı işte güneşle ay gibi her gün aynı ritimde frenleniyor. Hangi dert, ister korana olsun, ister deprem olsun, ister yanardağ olsun, ister iklim değişiklikleri olsun… Biterse hayat cennet olacak inanışı ile kısır döngüde yaşayıp duruyoruz.


Korona, ah korona… Ne hayalleri ve umutları insanlar ölmeden mezara gömdün. Yüzler maskelerle saklanıyor, seyahatler azatlanıyor, insanlar evde oturmakla kurtlanıyor… Aman hapisi kim ister, sakın suç işleme inancı koronayla hepten değişti… İllaki tedbir olmalı ancak tedbirli olmayan bir kişi varsa o da virüs taşıyorsa etrafa yayılıyor hastalık. İşte toplumsal korunma ve Allah’tan korkmanın paralelliği olmazsa olmaz oluyor. Bütün insanlık yerçekimi gibi Allah’tan korksa, onun dedikleri gibi yaşar ve tedbirli de olur. Ancak bu mümkün mü? Hala Allah’a isyan etmek, onun yap dediklerini yapmamak akıllık gibi görülüyor. O akıl Allah’tan kendini üstün görüyor ve çözümünü kendisi bulmaya çabalıyor. Hani ölüme durdurabilecek mi, çabalasa ya… Olmuyor işte. Allah’a inandık diyende öyle inanç boşluğuna düşüyor ki, yolunu şaşırıyor, günah işliyor… İstese de istemese de o sivri aklın sesine yöneliyor. Aklı kalbinden aşkı çalıyor, kalp boşalıyor ve dil ile ikrar etsede aklından çıkan ne varsa uzaya gidiyor, kalbe değil…


Dertle mücadele, ancak kul hakkının bittiği yerde çözüm buluyor. Hep benlik çözüm konusunda ben bilirim diyor. Bu dertten kurutulup dünyaya yeniden kök salmayı ve geçici aşkları kalbe pompalamayı planlıyor. Kalp Rabbine olan aşkı tanımıyor, kimi sevse bir süreliğine aşkı yaşıyor sonra bitince yenisini arıyor. Kalp öyle bunalıyor ki… Her aşk yanılgısı yaşamdan koparıyor kanserli hasta gibi…


Ah korona, sen içimizde ki incecik bağı da kopardın Rabbimden. Varsa yoksa yaşamın içinde dünya, güzel adına ne varsa koptu. Hatırlayan bile yok neydi o rüya…  Milyonlarca insan öldü korona yüzünden… Mutlu musun Korona? Üstelik kaçı Rabbine olan aşkla gözünü yumdu ki? 


Ölüm gerçek… Rabbimin çağırdığı erek… Elest meclisinden sonra ki ikinci buluşma olacak mahşerde. Kimler kendini kurtardı orada görecek… Ölmediğini görecek herkes! Herkes sonsuz yaşayacak da! 


Akıldan kalbinize bağınızı onarmak için kalan ömrünüzde uğraşın lütfen. Mahşerde ki sonsuzluğu ölmeden önce kalbinizdeki aşkla yaşatın böylece.  


Saffet Kuramaz

( Mutlu Musun Korona? başlıklı yazı safdeha tarafından 21.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.