Öncelikle böyle bir yazı nereden doğdu ondan başlayayım.
Bu hikaye dizisinin hikayesi aslında sekiz sene önce başladı. Evet sekiz sene önce vatandaşın biri bir bayan arkadaşımızın şiirine ’’ Hanımefendi kadın kısmısı öyle zırt pırt aşk şiiri yazmaz. Erkek kısmısı bir kadına aşk şiiri yazar ama kadın kısmısı bir erkeğe aşk şiiri yazarsa bu edepsizlik olur’’ diye yorum yazıp bir de arkadaşı edebe erkâna davet edince ben de bizim klasik aşk hikayelerini ele alayım ve bu hikayelerdeki edepsiz unsurları temizleyerek onları edepli hale getireyim dedim.
Başlayalım bakalım ama yine peşin peşin yazayım: ’’Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtınıza’’
********
Vakti zamanın birinde Acem Diyarında bir papaz varmış...Şimdi ’’ Papazın Acem Diyarında ne işi varmış’’ Diyerek daha işin başında germeyin beni. Papaz bu, nerede ve ne zaman zuhur edeceği belli mi oluyor heriflerin.
Efendim bu papaz öyle başı gözü oynayan bir papaz olduğu için memleketin Şahı Hüsrev Han ’’ Bu namussuz şerefsizi evlendirelim, yoksa bu herif benim hareme de sarkacak ’’ Diyerekten ve dahi papaz efendi iyice papazı bulsun diye onu dünya evine sokmaya karar vermiş.
Papaz'' Biz evlenemeyiz sayın hükümdarım. Evlilik bize yasak '' Dese de Hüsrev Han'ın bulduğu hatunu görünce '' Amaaan ya günahı Hüsrev Hanın boynuna. Herif beni zorla evlendiriyor.'' Diye bir takiyye yaparaktan evlenmeye razı olmuş
Bu papazın karısı daha ilk günden kalmış mı hamile? Dokuz ay, on gün sonrasında da kadın bir kız çocuğu dünyaya getirmiş.
Getirmesine getirmiş de papaz efendiyi almış bir telaş: ’’ Bu kızın adını ne koyayım’’ Kara cüppeli kara papaz başlamış kara kara düşünmeye...Sonunda sırf gıcıklık olsun diye o kadar gavur ismi dururken kıza Aslı adını vermiş.
Şimdi sorulabilir ’’Gıcıklık ne alaka? ’’ Diye...Anlatayım:
Efendim bu papazın ülkenin şahı Hüsrev Han’ın karısı Hürmüz Sultan’a acayip gıcıklığı varmış. Çünkü Hürmüz Sultan’ı bir manastıra kapatmak ve de bir Hıristiyan azizesi yapmak için o kadar uğraştığı halde Hürmüz Sultan tam tersini yapıp Mekke’ye giderek hacı olunca papaz efendi küplere binmiş...İşte o kızgınlığının eseri olarak da kızına Aslı adını koymuş...Çünkü Hürmüz Sultan’ın büyük kızının adı da Aslı’ymış. Yani anlayacağınız papaz sırf Hürmüz Sultan’a gıcıklık olsun diye bir gavur kızına Aslı diye isim koymuş. Yoksa elin gavuru ne diye kızına Aslı ismi koysun ki di mi ama?
Papaz efendi Aslı doğar doğmaz, daha göbek bağı bile kesilmeden onu hemen bir manastıra kapatmış ki edepli, hanım hanımcık bir kız olsun. Elin erkekleriyle face booklarda, internetlerde kırıştırmasın...
Kızcağız daha doğduğu günden itibaren erkek denilen milletten tamamen soyutlanmış. Hatta papaz efendi bile kızını manastıra kapattıktan sonra onu görmeye gittiğinde bir kafes arkasından görüyormuş kızını. Maksat tabii ki kız erkek milletinden uzak tam bir edep ve terbiye içinde yetişsin.
Aslı'nın manastırda çile doldurduğu yıllarda manastırın dışında da bir hayat devam etmekteymiş tabii ki. İşte bu hayatın içinde de bir vali ve oğlu varmış.
Zavallı vali, oğlunu en güzel ve pahalı okullara gönderiyormuş okusun da tabip olsun diye ama oğlu tutturmuş ille de röntgen uzmanı olacağım diye...Vali baba o kadar dayak atmış, büyücülere, falcılara götürmüş, hatta rehberlik ve psikolojik danışma servislerine bile gitmişler ama nafile...Çocuğu röntgencilikten bir türlü vazgeçirememişler.
Tabi o zamanlarda erkek çocuklar bir kahramanlık yapmadıkça ya da başlarından çok ilginç bir olay geçmedikçe onlara isim konmadığından henüz adı da yokmuş.
Neyse Efendim...Çocuk bir gün bu manastırı kafaya takmış...İlle orayı röntgenleyecek. Bir yolunu bulmuş ve tam da Aslı’nın odasının olduğu pencereye dayamış gözünü başlamış içeriyi röntgenlemeye...Gözleri loş ışığa alıştıktan sonra bir de ne görse iyi...Simsiyah rahibe kıyafetleri içinde ay parçası gibi bir kız burnu... Fena şekilde elektrik almaya başlamış.. Meğer tırmandığı korkuluklara elektrik veriliyormuş.
Zavallı çocuk tüm kılları havalanmış vaziyette yere çakılınca Aslı önce ana rahibeye seslenmiş.
-Rahibe Anna...Rahibe ana...Koş koşşş...Acayip bir yaratık fena halde elektrik aldı yere yapıştı.
Ana rahibe Anna koşarak bahçeye indiğinde bir çığlık atmış. ’’ Oh My God, Yani Aman Allah’ım...Bu bir erkek’’
Aslı da koşarak inmiş bahçeye ve erkek denen bu garip yaratığı yakından görmüş ilk kez. Görmesine görmüş ama daha sonrasında ’’ Vay sen misin bir erkeğe bakan’’ Diye bir ton sopa yemiş Rahibe Anna’dan.
Bizim delikanlı halen baygın...Diğer rahibeler onu ayılması için almış manastırın mereğine götürmüşler. Yani samanlığa...Çocuk merekte yatarken o meşhur ak sakallı dede görünmüş ona...Dedenin elinde bir sürahi ve bir tas varmış...Uzatmış tası delikanlıya.
-Al iç bunu.
-Ya hocam fena halde başım ağrıyor...Kafayı fena vurduk sanırım. Bu verdiğin ne? Baş ağrısına iyi gelir mi?
-İç bunu...Buna aşk şarabı derler.
-Aman hocam ne ettin sen? Peder alkol aldığımı duyarsa keser beni valla.
-Lan oğlum bu aşk şarabı diyorum sana...Alchoool free dir bunlar.
-İyi madem..İçelim...Doldur bi tane...Sek olsun.
-Lan namussuz. Sen beni barmen mi sandın? Sek olsunmuş...Al iç şunu da şu Aslı denen kıza aşık ol bakalım.
Delikanlı bir tas aşk şarabını fondip yapmış. Kesmeyince tüm sürahiyi boca etmiş. Ak sakallı dede daha sonra cübbesinin içinden bir saz çıkarmış ve delikanlıya uzatmış.
-Sen şimdi aşık oldun. Bundan böyle artık aşkını bu saz ile dile getireceksin.
-Ya hoca biraz gitar dersi almıştım ama saz çalmaktan anlamam ben.
-Hele bir başla gör bak neler döktüreceksin.
Çocuk almış sazı eline, vurmuş teline ve başlamış söylemeye
Merekte sarı saman yar yar
Sallanalum bir zaman
Sevdum da alamadum yar yar
Besbelli ahir zaman
*****
Siz şimdi Kerem'in Malatyalı Fahri - Aslı'nın Müzeyyen Senar olduğuna ve dahi Malatyalı Fahri'nin saz yerine tambur çalarak Müzeyyen Senar'ı tavladığına inanıyor da benim bu hikayeme inanmıyorsanız çok büyük teessüf ederim
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( En Edeplisinden Aşk Hikayeleri--1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.