İslamofobya’nın asıl hedefi imanımızdır

  • Ömer Lekesiz

İmam Mâtürîdî, Tevbe sûresinin 24. ayetinin tefsirinde, birinci derecedeki akrabalara itaat ile onların rızasını gözetenlerin; elde ettikleri malları kaybetmekten çekinenlerin; ticaretlerinin durgunluğa uğramasını, hoşlarına giden evlerden vazgeçmeyi göze alamayanların, bu tercihlerinden dolayı Allah tarafından tehdit edildiklerini belirtmiş; bunları -Allah ve Resûlüne itaatsizliklerine ilave olarak-, Allah yolunda cihat etmeye göre de daha sevimli bulmaları nedeniyle fasık olarak nitelendiklerini hatırlatarak, kendilerine “Allah buyruğu (kıyameti) gerçekleşinceye (erişinceye) kadar” bekleyin denildiğini ifade etmiştir. (Te’vîlâtü’l-Kur’an Tercümesi, Trc.: Heyet, Ensar Neşriyat, İstanbul 2018)

Allah’ın buyruğundan kasıt kıyamet olduğuna göre, ayetteki tehdit ve niteleme dünya zamanının tamamını, azap haberi de yine yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan Müslümanların tamamını kapsamaktadır.

Bu manada Kur’an Yolu tefsirinde de, 23. ayettekiyle birlikte bu iki ayetteki ifadenin mutlak, hedefin genel olduğu belirtilerek, bunlardan çıkan ana fikrin “Bir mümin için hiçbir dünyevi amacın Allah ve resulünden ve Allah yolunda cihattan daha önemli, değerli ve cazip olamayacağı” hatırlatılmış ve ayrıca bu ayetlerle, “Müslüman varlığını güçlendirme ve

müminler arasındaki dayanışmayı arttırma hedefinin diğer bütün insani ilişki ve düşüncelerden önce” geldiği vurgulanmıştır.

Bu bilgilerin ışığıyla baktığımızda, İslamofobyanın a) Müslümanların varlığını güçsüzleştirme ve dolayısıyla gidermeye, b) Müminler arasındaki dayanışmayı zayıflatma ve yok etmeye yönelik olduğu hemen anlaşılacaktır. Müslümanların, İslamofobyayı planlayan ve uygulayanlar karşısında ayette belirtilen sebeplere -dünden bugüne- itibar etmeleri zikrettiğimiz iki sonuca birden maruz kalmaları demektir. Bu hususta Müslümanlar arasında vuku bulabilecek en küçük bir tereddüt ve bundan kaynaklanan en küçük bir ihtilaf Müslümanların kaybı, İslamofobyacıların kazanması ile sonuçlanacak, önceki yazımda asıl kaygı nedenim olarak zikrettiğim yerli kasıtlı sessizlik de söz konusu kaybın ilk adımı olacaktır.

Peygamber Efendimiz’in (sav) uygulamalarına (sünnetine) dair, dahilde ve hariçte üretilmek istenen şüphelerin nedenleri de burada toplanmaktadır.

Çünkü, Allah’a ve Peygamber’ine itaat etmeye mahsus ilahî hükümlerden ikincisi parantez içine alınarak pratik hayatın dışına taşındığı takdirde, Allah’a itaat de kendiliğinden sorgulanır hale gelecektir ki, bu da doğrudan Muhammedî şeriata olan imanı ortadan kaldıracaktır. İslamofobyanın asıl hedefi budur ve onun ürettiği mevcut şiddetten korunabilmek için Peygamber’den ve onun öğrettiği Kelime-i şehâdet / İ‘lâ-yi kelimetullah / Fî-sebîlillâh… terimlerinden vazgeçme eğilimi taşıyanlar, şu ya da bu değerden, şu ya da bu esastan değil, tümüyle kendi imanlarından vazgeçme tehlikesine maruz kalacaklardır.

Nitekim, İslamofobyacıların Peygamber Efendimiz’e yönelik hakaretlerine karşı yapılan protestoları, Müslümanların ifade özgürlüğüne olan tahammülsüzlüklerine, Müslüman dünyanın sömürülmesine bir tepki olarak gelişen silahlı eylemleri Siyasal İslamcıların demokrasiye olan düşmanlığına indirgemeleri karşısında, “altı-üstü bir karikatür değil mi?” tereddütleriyle başlayıp, “Yakılan Kur’an değil, Kur’an lafızlarının yazıldığı kağıtlardan ibarettir.”; “Polisin şiddetine maruz kalan da İslami simgeleri göstere göstere kullanmış.” yorumuna bitişen düşünceler, söz konusu tehlikenin teyidi hükmündedir. Çünkü, İslamofobyanın Müslümanları getirmek istediği yer Müslümanları kendi dinî yargılarında kuşkuya düşürmek, tepkisiz, tavırsız ve ifadesiz kılmaktır. Bir insanda bunlar alındığında düşünceden eser kalmaz. Bunların yokluğu aynı zamanda kimliksizleşme, diğer bir söyleyişle varlıktan düşme olacağına göre, bu evsaftaki bir Müslümanın da artık neye inandığının hiçbir kıymeti olmayacaktır. Kafirlerin istediği de son tahlilde bu yokluğu üretmek değil midir?

Son iki yazıda dile getirmeye çalıştığım hususlar, İslamî terimlerin tahribine, Peygamber Efendimiz’in sünnetini değersizleştirmeye yönelik yerli girişimlerden ağır bir keder duyan İslam tarihçisi Mustafa Fayda Hocama bu hâlinde yalnız olmadıklarını söylemek içindi. Elbette, onun asil düşüncelerini tam olarak buraya taşıyamam ama hiç değilse kaygılarımızın müşterekliğinden söz edebilirim diye düşündüm.

*

Hakk’a yürüyen Şair Bülent Parlak dün Valide Camii’nden yolcu edildi. Mekanı cennet olsun. Ailesine, İzdiham grubuna ve sevenlerine sabr-ı cemil diliyorum.


( İslamofobyanın Asıl Hedefi İmanımızdır. Alıntı Yeni Şafak başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 21.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.