İlksun Hanım eve gelmişti. Canı sıkılıyordu. Saat gecenin birini gösteriyordu. Hala eve gelmemişti. Telefonu da kapalıydı. Kim bilir şimdi nerede kimlerleydi. Arttık korkuyordu. Kızının bir delilik yapacağından endişe ediyordu. O sırada bir zamanlar annesinin verdiği Kur’an-a doğru yöneldi. Elini uzattı ama cesaret edemdi. O güne kadar yüz çevirdiği kitaba dokunmak içinden gelmiyordu. Ama pişmanlıklar yüzünden okunuyordu. Kendi kendine nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyordu. Bunları düşünürken balkona çıktı. Hala düşünmeye devam ediyordu.
Hayatı sadece para ve maddi değerler olarak görerek, manevi değerlerden yüz çevirmenin çocukları ne hale getirdiğini yakından görüyordu. Özgürlük ahlakla süslenmediği zaman çirkinleşerek, hırçınlaşıyordu. Nice güzellikleri insan ruhundan soyarak bedenin bayalığını süslendiriyordu. Hatayı Allah’ı yüreklerinden ve evlerinden sürgün ettikleri zaman yaptığını anlamıştı. Ancak bu hata şimdi bir fayda vermiyordu. Çünkü kızı şimdi tam bir kaçığa dönmüştü. Her türlü edepsizliği özgürlük adına yapıyordu.
Ay yavaşça bulutların ardından çıktı. Sarmaşıklar hafiften aydınlandı. Bu sırada bir araba kapının yanında durdu. İşte gelmişti. Bakalım kim bilir ne yalanlar uyduracaktı. Üzerine aldığı şala sarılarak içeriye girdi. Ece de kapıyı açmış odaya geçmişti.
-Hoş geldiniz hanımefendi. Nerelerdeydiniz bu saate kadar.
-Saatte ne var, ne olmuş yani?
-Saatin kaç olduğunu bilmiyormuşsun gibi....
-Yeter ya bıktım artık senin küçük çocuk muamelelerinden. Artık ben üniversiteliyim. Yaşım yirmi iki. Hala mı çocuk gibi davranılacağım. Seninle konuşmak istemiyorum.
-Dur!
-Ne var ne oldu yine?
-Yanlış arkadaşlarla geziyorsun. Uyuşturucu kullanıyorsun. Arkadaşlığının sınırı yok. Gidişatın hiç de iyi değil.
-Anne ne zamandan beri ahlak bekçisi oldun. Özgürlüğü bana bir güzellik olarak sunan sen değil miydin? Dilediğim gibi yaşamak modern olmanın bir gereğiydi. Dinin, Allah’ın ortaçağ karanlığında kaldığını söyleyen sen değil miydin? Şimdi ne oldu söylesene ne oldu. Birden din, namus, Allah aydınlığın temsilcileri mi oldu. Ama boşuna çooook geç kaldın çok. Bir daha da bana karışma!
İlksun ne diyeceğini bilemiyordu. Evet bir zamanlar böyle düşünüyordu. Ama o zamanlar anne değildi. Çocuğunun gözleri önünde uçuruma gidişini görmek kahrediyordu. Annesinin kendisine niçin namazı o kadar çok sevdirmeye çalıştığını şimdi daha iyi anlıyordu. Çünkü namaz özellikle gençleri kötülüklerden alıkoyuyormuş. O güne kadar namaz kılanlardan uyuşturucu kullanan görmemiş, annesine el kaldırana rastlamamıştı.
Ama kızının dediği gibi geç kalmıştı. Artık kemikleşmiş bir inançsızlık, özgürlükle ete bürünmüştü. Cisimleşen inançsızlık ise her türlü kötülüğün kapısını aralayacak ahlaksızlığa sahip oluyordu.
İlksun son bir denemeyle yine kendi gururunu ayaklar altına alarak Ece’nin odasına çıktı. Kapıya geldi. Ses duyulmuyordu. Kapıyı vurdu. ”Ece” diye seslendi. Duvarlardan ses geldi ama kızından bir ses çıkmadı.
Yüzleşemediği gerçekler karşısında duruyordu. Işte özgürlüğün eseri kızı ortadaydı. Ortaçağın karanlığı geri gelmişti. Hem de özgürlük tanrısının ellerine bulaşmış nice gençlerin kanıyla...
Çok uzun zaman öncesinde bıraktığı masumiyeti Kur’an-ın sayfalarında aradı. Türkçe meali açarak okumaya başladı;
”Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. O Rahman ve Rahimdir. Din gününün sahibidir. ...” Gözleri nemlenmişti. Kaybettiği merhamet duygusunu anladı. Yaşayamadığı merhameti kızına da verememişti. İşte rahmetin kaybolduğu yüreklerde sadece nefret, kin ve düşmanlık oluşmuştu.


( Anne Katili 3 başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 10.04.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.