Susmayan sirenleri var şehrin aslında şehrin de haz etmediği.

Çalmayan düdükleri var şehir vapurlarının ve şehrin dört gözle beklediği.

Şiir giyinmiş mizacı sokakların ve tevazu yüklü.

Şairse kimliğinin sarmalında aşka düşkün ama aşerdiği kadar eş değer değil bekledikleri ile içinden geçen.

Aklın sınırları zorlanıyor ne zamanki başı öne düşse şehrin ve şairin şüheda mazisi aralıksız zonklatıyor başını ve depreşen özlemi düne kaykıldığı zeminde zemherileri soluyor bir başına.

Dik acılı bir üçgen:

Şair ve şehir ve şiir.

Perçemine yağan karlar var gecenin ve şair ayırt etmekte zorlanıyor ne zamanki kalemi eline alsa direniyor da şair en çok da şehre sevdalı yüreğinde kuşlar uçuşuyor ve şehrin ışıklarına yakın gözleri belki de şiire uzak yüreği en çok da şimşekler çakarken şehrin kubbesinde şair susup bekliyor.

Kıyamet alameti olan biten.

Aslında olup bitmeyen ne varsa.

İrsi bir hastalık gibi şair nasıl ki İstanbul ile özdeşleşmiş ve de dünü ve tüm ailesi ve atası ve atisi şehir ile iç içe geçmiş.

İstanbul rüyası değil gördüğü başlı başına kâbus.

Ziyadesiyle telaşlı da şair en çok da yolu şiire düştü mü.

Farkında olmadıkları ve de: kıblesinde saklı ne var ne yok dününden değil gününden dertli şair ve top yekûn firar etmiş duygular nemalandığı dünün özlemi ile yanarken içi için için.

Yarına mal ettiği bir hezeyan günün de sökükleri.

Dündeki mutluluk ve coşku ve şimdi şair nasıl da uzağında bunca güzelliğin ve yaşanmışlığın.

Bir dokusu var iken sözcüklerin şiire namzet.

Bir kokusu varken şehrin aşka delalet.

Bir iklimse yürekte yaşayan bir ikilemse bentlerden taşan.

Bir heyelan belki de şairin izini sürdüğü ve artçıları günün yarınların da yükümlülüğü.

Ayan beyaz hüznün sarmalında geçen yaşam.

Arz ezilesi duyguların köklediği ve talebi yok iken aşkın ve sevginin, şairse bir talebe ürkekliğinde bilgiye ve   aşka açlık duyan.

Hınca hınç yer gök.

Harmandalı oynayan mısralar.

Hercai sözcükler aşkın kayrasından sökün eden ve şiir ekip umut biçen şair ve şehir.

Ayrı gayrı kalamadığı duygular ve pekişen hasret aslında şairin duyduğu özlem kendine ve de dününe bir o kadar kendine zulmettiği günün nezdinde iki arada bir derede şair yolundan sapmadan yaşamaya ant içmişken.

Bir şelale ise yürek.

Çağlayan sözcüklerden biçilesi nimet.

Bir rabıta ise hazır ol da durduğu ve batılı duyguların şairin uyuduğu değil gözü açık gördüğü kâbusların neticesinde hala da umut teknesini salmışken enginlere.

Kıpırdayan sadece yüreği.

Suskular giymiş oysa ezelden.

Sehven yenik düştüğü ve şevki sönen ve yaşama sevinci çalınan.

Günlük değil ömürlük sevmelerden yana yüreği şairin.

Ömrünü uğruna heba ettiği nice insan en çok da kendine zulmettiği ve zamlı tarifesi zanların aşkın evrelerinde kaybolan bir sihir gibi ansızın sevip ansızın yok olan coşkusu.

Depreşen yara.

Delişmen bir mevsimden de yok ötesi ve işte şairin kursağında kalan yaşama sevinci oysaki şair ömrünü adadı aşka ve şehre: ve şiir asla tapılası bir put değil taptığı sadece Rabbine ve yakın durduğu daha da yakınlaştığı gün ve gecenin nemli gözlerinde saklı bir şelale gibi kâh içine akıttığı kâh şiir olup ruhunu ve evreni damıttığı…

 


( Dik Acılı Bir Üçgen Şair Ve Şehir Ve Şiir... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.