Noksan Mısralar
...

Noksan mısralar

 


Mısraların yarım kaldığı kağıdı önüne çekti, aynı geçen hafta olduğu gibi; geçen ay, geçen yıl da olduğu gibi. Yıllar yıllara eklenirken, ayların günlerin ne önemi vardı?


O son mısraları yazamıyordu.


Canı acıyordu.


Yazabileceği tüm son mısralar onu hüzne çıkarıyordu. Yine kağıdı ittirdi hızla. Sigarasını yaktı ve hemen ardından söndürdü. Kalktı, pencereye yürüdü ve boş boş pencereden baktı öylece… Kararan gün odayı da kararttı. Önce şehrin renkleri sonra da ışığı çekildi. Odanın ışığını yakmadı inatla dışarı bakarken.


Mısraları fısıldamaya başladı. Derin bir nefes çekti; yetmedi…


Dışarısı iyice karardı, odası ise zifiriydi.


Telefonu çaldı. Açmadı. Tekrar çaldı. Yine açmadı.


Masa lambasını yaktı ve koltuğuna oturdu. Kalemi aldı ve boş bir kağıda yazmaya başladı,

 


Sensizlik


Yalnızlık


Ayrılık


Çok zor


Beni affet


Aklındaysam


Unutmadıysan


Beni affet


Beni affet ve beni unutma sevgilim…


 

Masa lambasını kapattı ve karanlıkta bıraktığı odasında düşüncelere daldı.


Bir rüyanın içine düştü…


Gri bir sahilde oturuyordu, dalgalara ve ufka bakarak. Yalnızdı yine. Denizin rengi yoktu; gökyüzünün de. Yere düşmüş gri yapraklara baktı, renklerini yitirmişler diye düşündü. Cebinde ki katlı kağıdı fark etti. Çıkardı ve okumak üzere açtı. Masada ki yarım kalmış şiirdi. Eskimiş kağıtta siyah mürekkep ile yazılmış harfler, sözcükler ve mısralar. Sonra rüzgâr çıktı ve kağıt elinden uçtu birden; havalandı. Öylece baktı ardından bir tepki gösteremeden. Başını öne eğdi, ellerinin arasına aldı yüzünü.


O an eline sıcak bir elin temas ettiğini fark etti.


Ellerini biraz açtığında onun gözlerini gördü; şaşırdı, heyecanlandı ve elini sımsıkı kavradı. Rüzgarın savurduğu saçlarının arasında o güzel yüzü ve güzel gözleriyle, o güzel kadın ona bakıyordu. Renkler içinde, eli, teni ve gözleri. Doğal ve zarif ışığı ile…


Sonra özellikle kendi eline baktı, gri ve renksizdi yine. Tek renkli olan oydu ve biraz önce rüzgâr ile uçan kağıdı diğer eliyle ona uzattığını gördü ve işitti zarif sesini,



-Rüzgâr bana getirdi bunu. Ne yazacağına karar veremiyor musun?


-Canım çok yanıyor


-Yıllar geçti


-Evet yıllar geçti


-Ayrılık öyle derin bir boşluk, derin bir uçurum… Bırak son mısra olmasın. Bizim gibi yarım kalsın.


-Anladım



Elini öptü yanan hasretiyle.


Ve rüya bitti…


Kafasını dayayıp uyuya kaldığı masadan doğruldu. Artan kederiyle yine pencerenin önüne gitti. Derin derin nefes alıyor; gözlerini kapatarak yıllar sonra rüyasında gördüğü yüzünü ve sesini hayalinde tutmaya çalışıyordu.


Saat 03.40 olmuştu camdan yansıyan saatin yansımasında.


Masaya geri döndü, masa lambasını açtı ve şiiri eline aldı.


 

-İşte son mısralar bunlar!


 

“Ayrılık öyle derin bir boşluk, derin bir uçurum.”

“Bırak son mısra olmasın, bizim gibi yarım kalsın.”

 


Yazdı eski kalemiyle şiirin sonunu eskimiş kağıda. Şiir tamamlanırken yine yarım bırakıyordu her şeyi. Sigarasını yaktı; derin derin çekti içine. Yarım bıraktı ve söndürdü. Kapkaranlık cadde üzerinde tek ışığı olan pencere onun masa lambasıyla aydınlattığıydı. Rüzgâr eserken, yağmur taneleri düşmeye başladı eski arnavut kaldırımına. Hayat öylece zamana tutunmuştu vurgun yemiş dimağlarda ama öylece de durmuştu yarım kalanlarda… Tam olan tek şey ise hasretti ve kusursuzdu…


Pencerenin ardında kısık bir sesle tekrar etti,


 

-Bırak son mısra olmasın, bizim gibi yarım kalsın…

 


 

Renkler ve Işıklar 6

Ertan Kargıtuğ 25.1.2023


( Noksan Mısralar başlıklı yazı AXDSCI tarafından 27.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.