Mevsimlere meylettiğim ve iftihar ettiğim içimdeki hüzün denen sarkaçta saklı benim hayallerim ve kırgınlıklarım.

Günden geceye sarktığım.

Aşkı naz bilip yarenim iken kalemim, yüce Rabbime taptığım.

Rengim ne ola ki ve de rakımım?

Bir rakam isem denk düştüğüm elbet yutan eleman ve kesiştiğim tüm revnak sayılar, bana evrenden armağan.

Hiçliğimin gölgesinde sekiyorum.

Varlığımın nüktesinde ise soluyorum.

Sürati kati itiraz ettiğim insanların yalanlarına ve isyanlarına uzak durup sadece içimdeki gezgine b/akıyorum.

Firari bir düşüm ben kendinden kaçan.

Fedaisi sevginin, sevdikçe büyüyen dünyam.

Nesriyim aşkın ve şiirlerin başkahramanı ve masalların masal diyarlarında sürüklenen hayatları…

Nemalandığım ne var ne yok.

Namus uğruna direnç gösterdiğim hayatın ve ailemin baskılarına biat ve yaşanan sevgisizliğe inat aşka âşıktır yazdığım fermanımda bazen kalem iken darağacım dar açılı bir üçgenden firar edip de devasa bir çembere konuşlandığım…

Ve o merkez-kaç kuvveti:

Rahmetli babamla yaptığımız deneylerde içi dolu bir bakracı hızlıca çevirirken içinden dökülmeyenler…

Döktüğüm yaşın üstüne.

Hazır ol da geçen ömrün vaadine…

Ve insanların yalanlarına ve isyanlarına…

Elbet, kanmadan elbet yolumdan sapmadan elbet bir enkaza dönüşsem de ezkaza yaşadığım sıkıntıları içime akıttığım yaşlarımla yıkadığım ve ihya olduğum gerçeği ile baş başa ve de kimse artık kulp takan kendimi bulduğum o kilitli saklı çekmecede emra amadeyim mademki sevginin neferi ve feriyim ve arz ettiğim kadar da talep bulmasam da itibarımı saklı tutup bir kuş gibi kaldırım taşlarında sekmekteyim…

Arnavut kaldırımı gibi.

Kırık dökük yollarında şerit değiştiren ruhu gibi.

Öyle ya: cansız nesnelerin bile bir canı olduğunu biliyorum ve de molekülleri aralıksız Allah’ı zikredip, Allah diye diye dönerken benim inancım nasıl büyümez ben nasıl sevmem sevmeyi ve yüce Rabbime dönük yüzümle O’na secde etmeyi…

Günler yorgun.

Ruhum telaşlı.

Kalbim efsunlu.

Sözcüklerim şaşkın.

Duygularım şaşalı.

Bir yemin de etmedim sadece: nice yemin ettim ve şarkıda olduğu gibi:

Sözümden asla dönemem.

Hırpani sözcüklerim ve bakışlarım deruni.

Aşksa haraç mezat ve yalnızlık elbet akıl karı ve işte yenik addedilsem de yanıktır benim kalbim ve ucu da yanıktır her yazdığımın ve işte bir sözcük adeta bir kıvılcım olarak nükseder nakşeder ve sözcükle bir cümle ile başladım mı yolculuğa kalemin fikri ne ise zikreder ne var ne yok ruhun talaşlı yollarında…

Zımpara kâğıdı gibi temizlediğim bir tahta parçası.

Hatta lise yıllarında ders sıralarımızı zımparalayıp mutlu mesut öğrenciler iken bizler…

Ve işte biz duygusundan çıkıp da yola tekil varlığımı sonlandırıp içimde ve yüzümde güller açarken kim bilir kaç deste gül derleyip de saçacağım boş sayfalara ve tozlu yollara…

Miskince yaşadığım addedilir kimse kendini bilmez.

Ar bildiğim ne varsa aşkla baş koyduğum yolda kalsam da zaman zaman asla sapmadım sapmam da yolumdan.

Meslek hayatımda yaşadığım saçmalıkların nezdinde.

Kurada çıkan bir hediye gibi kendimi kurban verdiğim hayallerimin uğruna…

Dur durak bilmeden hayal kurup üstüne üstük onları gerçekleştirmişken, aman da aman nasıl mutluydum ben fi tarihinde.

Fiiliyata geçirdiğim ne var ne yok dünün yasını da tutmuyorum artık.

Yaşımla yeşeren gözlerim.

Yaşadığım kadar yaşatacakken de hayallerimi ve işte ipin ucu kaçmışken ansızın onu yakalayıp, bakaya kalan bir asker gibi aralıksız içtimada ve sınırda nöbet tuttuğum gün ve gecelerin hesabını neden sorar ki insanlar bana?

Haliyle yılgın ve yorgun.

Haddinden fazla mutlu yeri geldi mi çökkün.

Manidar gülüşlerin ve akan yaşlarınsa timsah gözyaşları olduğuna kanaat getirdiğim bense Allah rızası için çıktığım yolda terk edilsem de duvarların nezdinde bazense düz duvara tırmanacak kadar coşku ve heyecan dolu olup bazen boşa koyup dolmayan bazen dolan taşandan fayda gelmeyen ne varsa ve her kimse artık ne hikmetse yoluma taş koyanları dahi taçlandırmayı becermişken taş üstünde taş kalmasa bile taşlandığım zamanların ve insanların nazarında tekabül ettiğim nice sıfat üstüne üstük yüzüme söylenen…

Günlerden hüzün.

Gecelerden yorgun.

Hayatın ikamesi ve idamesi.

Bense bir yaralı kuşum madem…

Matem katsayımla izini sürdüğüm gizin tahayyülünde var olduğumu ispatlamak adına yazmanın büyüsüne kapıldığım şu son seneme bakıyorum da…

Neler neler yaşamışım hali hazırda ve şimdilerde şikayet etmeden hamt edip sabır eyleyip umutla iki yakamı bir araya dikmek bir araya getirmek adına canhıraş mücadele vermekteyim.

Mevsimin arka bahçesine kaçan top misali kalemim zıp zıp zıplarken.

Sığındığım kalede güçlü bir rüzgâr beni koruyup kollarken.

Güç bela sevenlere bakıp da.

Gücüme giden sözcükleri kapının önüne koyup da.

Gücüme güç katan İlahi Güce sığındım madem bir ömür kim durdurur ki beni?

Acıların ilahı.

Açıların en diki.

Dik başlı benliğimle diken üstünde yaşamama mahal verenlere bakıyorum da işte kayıp gidiyorum bir Yıldız mahiyetinde kuyruğuma takılan ne var ne yok görmezden geliyorum.

Kopacak kıyametin alametifarikası.

Hulasası duyguların ve aşkın meddücezri.

Bir renksem solgun.

Bir mevsimsem hazan.

Bir de yandığım kadar yaktığım yok mu…

Gemileri çoktan yakmışken biliyorum da yolumun uzun ve meşakkatli olduğunu ve bir elimden tutan Mevla’m ve diğer elimi verdiğim canım annem…

Hele ki şu son birkaç aya bakıyorum da nasıl da canımdan can gitmiş ve de canan bildiğim yârim güzel annem candan da öte iken önce can değil canan dediğim…

Rabbimden de af diliyorum annemi inanılmaz sevdiğim için ve af diliyorum yeter ki şirk addedilmesin benim anne sevgim.

Aşkların en ihtişamlı olan bir beşerden çıkıp da yola tüm dünyayı koca kâinatı sığdırabilmişken yüreğime ve işte devasa bir ateşe pervane ve Allah aşkı ile bütünleşmişken nasıl eksik ederim nazımı niyazımı…

Sözcükler cumhuriyetinde saklı yaralı yüreğimle…

Aşkla yaratılmış evrenin de sadece küçücük bir zerresine tekabül ettiğim gerçeği ile…

Ve işte şerh düşüyorum güne ve ömre:

Ben ki aşkın fedaisi…

Ben ki yalnızlığın firarisi…

Ben ki demli sevgimle demlenirken bu İlahi Yolda ve işte şükür dolu sabrı da katık ettiğim kadar umutla bekliyorum yarınlarımı ve bana tüm güzellikleri bahşeden Rabbime şükürler olsun ki ve de af etsin beni ki: aşkların en güzelini yaşamak ciddi anlamda kâinatın bir hatta birkaç mucizesi ve tevafuk yüklü hayatın kaidelerinde sınanırken aralıksız hamt ediyorum ve hatmettiğim tüm kitapların üstüne Kutsal Kitabımla Kur’an-ı Kerim ile kesişen bu hayal yüklü umut dolu yolculuğumda biliyorum da yapmam gerekenleri ve beni bizi bekleyen o meşakkatli uzun yolda yürümenin verdiği hem huzur hem hüzün hem umut dolu bir yarına kanat açmanın şevki ile…

Yaşıyor ve yazıyor ve seviyor ve kendimi bulmanın verdiği huzurla şaşkınlığımı da gizleyemiyorum…

Bazen yanıp sönen imleç.

Bazen unutulmuş bir nokta…

Ve üç noktalı hayallerimle ve umutla yeşeriyor sözcüklerim ve yaşarıyor gözlerim İlahi Aşkın esintisinde içime gelen genişlikle ve ferahlıkla yaşadığım kadar diğer âlemde de huzur bulup cennete kabul edilmek adına bitimsiz bir iman gücünün ışığında yaşadıklarımı dile getirmek adına coşkuyla uzanmışken yarınların sönmeyen meşalesine bir kıvılcım daha serpmenin mutluluğunu yaşıyorum…

Mademki tek kıvılcımla büyümekte bu ateş…

O halde aşk da umut da fora…

 


( Fora... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.02.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.