YENİDEN DOĞUŞ


Öğretmenler lokalinden çıktığında saat
19.55'ti,etüt zilinin son çalışına 05 dakika vardı.Güz yağmuru sicim
sicim yağıyor,aldırış etmeyenleri hissettirmeden ıslatmayı
başarıyordu.Şemsiyesinin otomatik düğmesine bastı,sükseli bir biçimde
tark diye açtı.Etüt yoklamalarını almak üzere aheste aheste yürümeye
başladı.Bir şeyler düşündüğü halinden belli oluyor,gizlemeyi
başaramadığı derhal anlaşılıyordu.Durdu,saatine baktı,geri
döndü ,içeri girdi.İdareci nöbetçi Adil Bey'in yanına
sokularak,kulağına "Yoklamayı alıp eve gideyim."Dedi.Onun olur!
demesinden sonra içeri girerken kapatıp astığı şemsiyesini aldı,aynı
sükse ve fiyaka ile tekrar açtı.Yağmurun sıklaşması ve hızlanmasına
aldırmadan hızlı hızlı yürümeye başladı.İdare binasının önüne
geldiğinde saat 20.00 olmuş,son zil de çalarak nöbetçi öğretmenin
sınıfları dolaşmak üzere olduğu haberini,o umursuzluk ve keşmekeşlik
içinde olan öğrencilere de duyurmayı başarmıştı.
Şükrü Bey'in kayın annesi nöbetçi olduğu
zamanlar geliyor,yalnızlıktan korkan kızının yanında nöbet akşamını
geçirdikten sonra sabahları gidiyordu.O haftaki nöbetinde kayın
annesi yanında baldızını da getirmişti.Nöbetin pazar gününe denk
gelmesi hafta sonunu birlikte geçirmeye sebep olmuştu.

Pazar günü nöbeti 09.40'ta başlayıp
pazartesi günü 09.40'ta biteceğinden kayın annesi ve baldızı ile
tekrar görüşemeyiz diye vedalaşmış,okula öyle gelmişti.Fakat onlarla
tekrar görüşememekten dolayı güceneceklerini düşünerek eve gitmeyi
akletmişti.Gitmese herhangi bir hoşnutsuzluğun olması düşünülemezdi
bile ama yine de içinin rahatlaması için gitmeyi çok istiyordu.
Yoklama almaya 3/A şubesinden başladı.
Kapıdan içeri giriyor, öğretmen kürsüsünün üstünde nöbetçi öğretmen
imzasını bekleyen etüt yoklama fişinin yanına varana kadar kaşla göz
arasında mevcudu sayıyor, sınıf başkanına duruma göre "Bir kişi daha
yok, numaraları fişe görevli olarak yazılıp ta sınıfta olanlar
var.Bunlar kimler? Diye soruyor, gerekli cevapları alıp yazacağını
yazarak fişi imzalayıp sınıftan çıkıyordu.
Görevli olduğu idare binasındaki
yoklamaları aynı şekilde alıyor, konuşanların numaralarını tahtada
görünce "Bunlar kalksınlar."diyor. Kalkanlara duruma göre "Aferin,
büyük iş başarmışsınız. Sizi gebertirim. Şakalaştığım adam, ya revire
ya hastaneye gider, diyerek onları oturtuyordu.
Bütün sınıfların yoklamalarını bitiren
Şükrü Bey, artık eve gidebileceğini düşündü. Saatin 20.30 olduğunun
da farkındaydı. Ama aniden aklına geldi: Anahtar nöbetçisiydi.
Öğrenciler ikinci etütten 21.00' de çıkacaklar, doğrudan doğruya apar
topar koşan koşana yatakhanelere gideceklerdi. Yatakhanelerin
anahtarları da cebindeki anahtarlıkta idi. Kapıları daha önce açması
gerekiyordu. Bu anahtarlıkta ayrıca okulun erzak depolarının ve diğer
yerlerin de anahtarları bulunuyordu.21.00'e kadar da bekleyemezdi. Ne
yapmalıydı. Elbet bir çaresi vardı."anahtarları bir öğrenciye versem
açtırsam."dedi. Anahtarların kimseye verilmeyeceği hükmünü
hatırladı."Ne olacak, bir şey olmaz." dedi. Zaten yağmur yağıyor.
Kimin kimden haberi var ki diye düşündü. Kararını verdi: Anahtarları
bir öğrenciye verip yatakhanelerin kapılarını öğrenciler çıkmadan
önce açtıracaktı.
4/C şubesine giderek kapıyı açtı.
Cengiz'i çağırdı. Öteki sırada oturan Ayla'ya "kızım, o kitabı
Cengiz'e ver ."dedi. Cengiz kitabı alarak kapıya geldi,kitabı Şükrü
Bey'e uzatınca ,Şükrü Bey,Cengiz'e" Dışarı çık." Dedi Cengiz dışarı
çıkınca kapıyı kapadı, Cengiz'den kitabı aldı. Siyah starlet bont
çantasına koydu, kilitledi, Cengiz'e uzattı".Al" dedi. Ha bir dakika
diyerek anahtarlığı cebinden çıkarıp" Bu anahtarlıkta yatakhaneleri
açan anahtarlar var. Sen bunları al, etüt bitimine 10 dakika kala
yatakhaneleri aç."dedi Cengiz" Yukarı yatakhane açık." deyince"
öyleyse orta 1'ler yatakhanesini açarsın."dedi.Çantayı uzattı."Bunu
öğretmenler odasına bırak,etütten çıkınca da Orta 1'ler
yatakhanesindeki nöbetçi öğretmen odasına götürürsün."dedi.Cengiz
Şükrü Bey'in yanından ayrılıp gitti.Belki de öğretmenler odasına ya
vardı ya varmadı.Arkasından "Oğlum oğlum" diye seslendi.Cengiz geri
geldi."Şemsiyenin kılıfını çantadan alayım."dedi.Kolayca kilitlediği
çantayı zar zor güç bela açtı,kılıfı aldı.Tekrar kilitkerken"Bunu
nöbetçi öğretmenler odasına bırakacağına göre ,orada çoluk çocuk
var.Kilitlemekte fayda var.Zaten atalar "Kilit dost içindir
demişler."dedi.Çantasını öğretmenler odasına tekrar gönderdi
O gün öğleyin okul kütüphanesine gitmiş,ödev
yapmak için kaynak arayan öğrencilere yardım ederken
M.Kaplan'ın "Hikaye Tahlilleri" adlı kitabının içinde lise birinci
sınıfa ait bazı konuların bulunduğunu görünce,kitabı göstererek
kütüphane nöbetçisi öğrenciye :Bunu aldım.",demiş,4/Bdeki
Nilüfer'e"Bunu götür ,akşam etüt yoklamasında
alırım ."demişti.Nilüfer de kitabı 4/C den Ayla'ya vermiş,Ayla da
kitabı aldığını söylemiş,Şükrü Bey de 2.etüt yoklamasında
alayım,demişti.
Hemen dışarı çıktı.Şemsiyesini ihmal
ettirmeyecek derecede yağmur yağıyor,enerji nakil hattındaki
arızadan dolayı sönmüş olan okul içi sokak lambalarının meydana
getirdiği karanlıkta sınıf lambalarının ışığından yararlanarak gah
su birikintilerine,gah tümseklere basa basa yürüyordu.İdare
binasından ayrıldı.Çarşıya dönülen yerde iki-üç basamaktan oluşmuş
beton merdivenden inerken karanlığın oluşturduğu körlükle
sendeledi ,düşmedi.Ancak bir su birikintisine bastı.Bir ayağı güz
yağmurlarının rahmetinden tamamen nasibini aldı.
Yağmur devam ediyor,Savaştepe çiftçisinin
ekin ekebilmek için günlerce beklediği,hatta güzün bile yağması için
duaya çıktığı yağmur durmak bilmiyor,aralıksız yağıyordu.Bu rahmet-i
İlahi karşısında ağabeyinin yazdığı mektupta yağmurdan ekin
ekemediklerini bildirdiğini hatırladı,gülümseyerek içinden"Yüce Allah
ne yapmaya kaadir değilki…"dedi.Aynı ülkede aynı mevsimde bir bölgede
yağıştan ekin ekilemiyor,diğer bölgede kuraktan,diye aklından
geçirdi.Her şeyde bir hikmet, bir sebep vardır,insan kafası bunu
almaz,dardır,diyerek karanlıkta aydınlık düşüncelere daldı.
Yağmur hala devam ediyordu.
Eve varana kadar geçen 15-20 dakika
içinde şemsiyeye rağmen tamamen ıslanmış su birikintisine basan
ayağından farkı kalmamıştı diğer ayağının da.
Şemsiyesini yavaşça kapadı.Anahtarı
kilide sessizce geçirdi,yavaşça iki defa çevirdi.Kapıyı sessizce
açtı.Başardım,dedi.Sanki kasa soygunu yapıyordu.Merdiven basmaklarını
pıtırtısızca adımladı.Daire giriş kapısının önünedeki lavobanın
içine şemsiyesini hışırtısızca koydu.Kapının koluna hafifçe
bastı,"tık" diye çıkan ses fark edilemeyecek kadar azdı.Kapıyı
açtı ,içeri girdi.Pardüse ile ceketi iç içe çıkardı.vestiyere
astı.Terlediğinin farkına vardı.Yağıyordu ama hava ılıktı.Şimdi,dedi
odaya cani gibi aniden gireyim.Düşündü:Korkutmanın gereği
yok.Korkmasalar bile kabalık olur,dedi.Vaz geçti.Efendice kapıyı
tıkladı.İçerden "kim o? "sesini duymadan kapıyı açar açmaz korkan
hanımının:Yüreğim ağzıma geldi."dediğini duydu.Korkutmaktan vaz
geçişinin isabetli oluşuna sevindi.
Misafirlerini memnun ve hoşnut ettiğine
inanarak dizlerine kadar ıslak paçalarını ve ayaklarını kurutmak
için sobanın başına muzaffer bir komutan edasıyla kuruldu.
TRT haberleri bitmiş,hava
durumu ,reklamlar derken "Filamingo Yolu"adlı ,Türk sosyal
gerçeğine,milli kültüre,ahlaki prensiplere ,Türk adetlerine,gelenek
ve göreneklerine zerre kadar uygun düşmeyen ,hatta bırakın
bunları,Batı ülkelerinde bile kendilerine has olduğu halde sevilmeyen
dizi film başlamış,bu arada demlenen çaylar da gelmişti.Filmi
seyretmek istedi ama seyretmek ne mümkün.Seyredemedi seyretmedi.Bu
sırada yeni uyanan minik yavrusunu sevdi.
" Kurumaz bu paçalar.Hani o köydeki bir
yük meşe odununun yakıldığı ocak.Şimdiye beni bile
kuruturdu."dedi.Kurutmaktan vaz geçti.Pantolonunu değiştirmek için
çıkıp yatak odasına geçti.Kordonu gevşeyen saati ile meşgul olurken
saatin 22.05 olduğunu fark etti.Hemen kuru pantolon giydi.Oturma
odasında oturan kayın annesi ve baldızı ile tekrar
vedalaştı,hazırlandı,evden ayrıldı.
Dinmiş gibi görünen yağmur çarşıya
geldiğinde tekrar eski hızıyla yağmaya başladı.Demirkapıya
geldiğinde kuru pantolonu da ıslağından beter olmuştu."Önemi
yok."dedi."Bunu da okulda kuruturuz."diyecekti ama sobada kurumayan
ıslağın kalorifer radyatöründe hiç kuruyamayacağını hatırladı.
Okula gelir gelmez nöbetçi öğretmen
odasına çıktı.Çantası,basit,eski,kareli bir örtüyle örtülmüş
mefruşatsız bir odanın içinde,üzerlerinde Nuh(a.s)zamanında kalma
ikişer battaniye ile örtülü nevresimleri kullanılmışlıktan
pörsümüş iki ranzanın arasında ,duvarın dibinde, kapı karşısında
adinin bayağısı tahta bir masanın üstünde duruyordu.Lamba da
söndürülmemişti.O da söndürmedi.Çıktı,kapıyı kapadı.Yatakhane
koridorları pisti,sabah nöbetçilere temizletmeli diye düşündü.Bir
koğuşa girdi.Herkes uyuyordu.Rahatsız etmemek isteğiyle çıkarken,bir
öğrenci kafasını battaniyenin altından çıkararak" Yoklama
alındı."dedi.Zaten alınmış olmalıydı.Bu maksatla da girmemişti.Uyanık
olanlara çöpleri döktürecekti,vaz geçti.Yatakhaneden çıktı.
Şükrü Bey öğretmenler lokaline
gittiğinde kimseyi göremedi.Oradan Yukarı yatakhaneye gitti.Verdiği
öğrenciden anahtarları alacaktı.4/C nin yattığı koğuşun kapısı önüne
vardı.Tereddütlü idi.İçeri girdi,herkes uyuyor görünüyordu.Işığı
yakınca bazı kıpırdanmalar oldu.Cengiz'in nerede yattığını birine
sordu.O da şurada diyerek gösterdi.Gidip Cengiz'i
uyandırdı.Anahtarlar…deyince ,Cengiz hemen "Nazım Bey'e verdim dedi.
Şükrü Bey,"Sabah Nazım'dan
alırım."dedi.Koğuştan çıktı."Benim anahtarlar neden başkasına
verilsin diye düşündü."Ama no'lacakmış canım."dedi,vaz geçti.Nöbetçi
öğretmenler odasına yatmaya gitti.Yattı…Hayaller kurmaya
çalıştı.Baktı olmayacak,bildiği duaları okudu.Uyumuş ve sabah
olduğunun farkına uyandığında vardı.
Sabah etüt yoklamalarını aldı.
Sabah kahvaltısına öğrencilerle
beraber gitti.Öğrenci kahvaltısı dağıldıktan sonra servise
çıktı.diğer nöbetçi öğretmenlerle kahvaltı masasına oturduğu sırada
Mahmur gözlerini oğuşturan Nazım Bey yapmacık bir tebessümle
anahtarları verdi...

Aradan geçen altı ay…her şey
unutulmuş,tabiatla beraber hayat yeni bir uyanışın içine girmişti.
Ormanlar yemyeşil,çiçekler
rengarenk,kuşlar cıvıl cıvıldı.İlkbaharın ilk günleri
okulların,öğrencilerin de kendine özgü bir havası vardı.Bu hava bir
gün yerini yolsuzluk,hırsızlık söylentilerine bırakırken Şükrü
Bey"Çiğ yemedim ki karnım şişse" kabilinden aldırış bile
etmiyordu.Derslerini elinden geldiği kadar ilkeli bir şekilde vermeye
çalışıyordu.Hiç bir şeyden haberi yoktu.Ama onun nöbetçi olduğu
tarihte okulu erzak depolarından birinin soyulduğunu bilmeyen yoktu.
Şükrü Bey bunu adliyede ifade
vermeye çağrıldığı gün öğrendi.Şok geçirdi,ifadesi
alınamadı,ertelendi.Verdiği ifadeden temize çıkamadığının
anlaşılmasıyla görevine geçici olarak son
verildi,tutuklandı.Duruşmasına gün verildi.
Çok ıstıraplı günler
yaşadı.nöbetçilik yaptığı o günü,olanları bir bir hatırlamaya
çalıştı.Anahtar verdiği öğrenciyi,evine gelişini,dönüşünü,nöbetçi
öğretmen odasına girişini,çantasını,lokale gidip kimseyi
bulamayışını,yukarı yatakhaneye gidişini,velhasıl hepsini…
Bir sabah bir dilekçe vererek şahit
dinletmek istediğini belirtti.Dilekçesi kabul ve işlem
gördü.Bunlardan ilki yaşı tutmamasına rağmen Cengiz'di.Cengiz
ifadesinde bildiklerini anlatmış,anahtarları da Nazım Bey'e verdiğini
belirtmişti.
Fakat bu ifade ne kadar akla yatkın
gelirse gelsin Şükrü Bey'in suçsuzluğunu ispata yetmiyordu.Diğer
şahitler de öğretmen oldukları ve izne ayrıldıkları için vaktinde
dinlenememiş,yakın bir köyde oturan Cengiz'in ifadesi de yeterli
olmamıştı.
Öğretmen Şükrü Bey bu işlerin başına
nasıl geldiğini kendi kendine soruyor.cevaplayamıyordu.

Bir yaz tatili kendine zehirli
yıllar olmuştu.Şahit gösterdiği öğretmenlerin ifadeleri nihayet
alınmış,umut yıldızları güneşe yüz çevirmişlerdi.
İdareci nöbetçi öğretmen Adil Bey
ifadesinde :O gece Şükrü Bey'in bir öğrenciyi görmek için koğuşlardan
birine gittiğini,yatıp yatmadığını kontrol için geldiğinde ,nöbetçi
öğretmen odasında yattığını ,sabah etüt yoklamalarını da
aldığını,kendinden izin alırken anahtarları bir öğrenciye bırakmak
istediğini,ifade ettiğini belirtiyor,böylece Şükrü Bey'e dört duvarın
arasından çıkış kapısına bir-iki adım attırıyordu.
Diğer nöbetçi öğretmen Pakize
Hanım'ın ifadesi ise ,o nöbette öğretmen Şükrü Bey'in anahtarlarını
Nazım Bey'den aldığını,Nazım Bey'in ise yorgunluktan sendelediğini,bu
gün olmuş gibi hatırladığını belirtiyordu.
Bu ifadelerin tutarlılığı Öğretmen
Şükrü Bey'i bir kuş gibi uçurdu.Gözleri sevinçten
yaşardı.Suçsuzluğunun ispatlandığına inandırdı.
Mahkeme salonu hınçahınç
doluydu.Sanık saldalyesinde bir öğretmen7-8 ayda yarım asır yaşamış
kadar bitkin,anlına sürülmüş kara lekenin silinmesini dört gözle
beklerken salondakilerin ayağa kalktığını sevinerek gördü."Adalet
mülkün elbette temelidir.Zulüm payidar olmaz.Ama akılsız kafanın
cezasını ayaklar çekermiş,diyordu."kendi kendine.
Hakim:Öğretmen Şükrü Mazlum'un
dinlettiği şahitlerin ifadeleri sonucu yapılan araştırmada Öğretmen
Nazım Düzenci ve ambar memuru zan altına girmişti.Bu zannın gün
ışığına çıkarılmasına karar varilip çalışmalara başlandı.Olay
mahallinde yapılan incelemelerden,Okulun gece bekçilerinin verdiği
ifadelerden ambar memuru ile İşbirliği yaptıkları ,erzakı bir hırsız
şebekesinin gönderdiği Bursa plakalı bir kamyona yükledikleri
anlaşıldı.Bu nedenle suçları sabit görülerek tutuklandılar.Sonuç
olarak bu celsede öğretmen Şükrü Mazlum suçsuz bulunarak serbest
bırakılmıştır."dedi.Salon dikkat kesilmiş,dinliyordu.
Şükrü bey'in gözleri çakmak
çakmaktı.
Sanki yeniden doğuyordu dünyaya.




















( Yeniden Doğuş başlıklı yazı Şakir Albayrak tarafından 7.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.