On iki, on üç yaşlarında gösteriyordu. Üstünde solgun mavi bir tişört, altında ise dizlerinde moda olmayan bir yırtığı bulunan kot pantolonu, ayaklarında da siyah bir terlik vardı. Çocuk elinde küçük bir pazar arabasıyla alış veriş yapanların peşinde dolaşıyordu.
Orta yaşlı, hafif göbekli bir adamı elinde poşetlerle pazardan çıkarken gördü. Hemen yanına koştu.
-Amca taşıyayım, yorulmayın…
Adam çocuğun yüzüne kayalara çarpan dalgaların hırçınlığıyla baktı. Çocuk kaya olmadığı için bakışların vuruşuyla geriledi. Elinde araba pazardan çıkanları takibe kaldığı yerden devam etti.
Esnafın şen şakrak sesleri Pazar semasında yankılanıyordu. “Gel vatandaş gel toprağın kokusuna gel!” “Hadi kesmece bunlar kan kırmızısı gel!” Pazarın küçük hamalı seslerin arasında bir martı gibi gözüne müşteri kestirmeye çalışıyordu. Keskin bakışları ellerinde poşetlerle pazardan çıkmak üzere olan iki genç kızın üzerine yoğunlaştı. Hemen oraya seğirtti. Genç kızlardan birisi başörtülü, mavi gözlüydü. Diğeri ise düz kumral saçlı, ela gözlüydü. Küçük hamalın dudaklarından dua gibi istek sözleri dökülüyordu:
- Abla taşıyayım. Siz yorulmayın…
Gençler birbirine baktı. Yüreklerindeki pozitif enerji gözlerine oradan da dillerine yansıdı. Başörtülü olanı ellerindeki poşetleri çocuğa uzattı..
-Al bakalım genç, bizi yorulmaktan kurtardığın için teşekkürler.
Kumral saçılısı da ellerindeki poşetleri arabaya bıraktı. Beraberce yürümeye başladılar. Dil işlemeyince ayaklar için yol çekilmez oluyordu. Kumral saçlı kız çocuğu boydan süzdü. Sonra:
-Genç adın ne?
-Ömer, abla.
-Okuyor musun Ömer?
-Evet, bu sene ilköğretimi bitirdim.
Kısa bir sessizlik oldu. Tam o sırada sert bir fren sesi duyuldu. Annesinin elinden kaçan bir çocuğa çarpmamak için ani bir fren yapan arabanın sesiydi. Olay çocuğun kurtulmasıyla yatıştı derken çatık kaşlarla çocuğun yanına bir adam geldi. Hiç beklenmedik bir şekilde çocuğu dövmeye başladı. Adamın bu tepkisine araba sahibi bile müdahale ederek adamı yatıştırmaya çalıştı. Hırçın suratlı adam bağırmaya başladı:
-Size ne kardeşim benim çocuğum değil mi?
Başörtülü kız başını sallayarak şaşkınlığını dile getirdi: “Vay be ne babalar var şu dünyada! Baba olmak çocuğu dövme hakkı veriyormuş gibi nasıl da kasıla kasıla bağırıyor.”
Bu sırada Ömer hüzünlü gözlerle olayı seyrediyordu. Ablanın sözü üzerine şöyle dedi;
-Abla be keşke benim de babam olsaydı da beni dövseydi. Belki o zaman SBS’ye kayıt olacak param olurdu da imtihanı kaçırmazdım…
Gençler Ömer’in duygu volkanı sözlerinin ateşiyle kıpkırmızı oldular. Şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilemediler. Kendini ilk toparlayan kumral saçlı kız oldu. Ama bu toparlanışı heyecanını kaybettirmemişti.
- Ne! Baban yok mu?
- Evet abla trafik kazasında ölmüş. Anneme bu şekilde destek olmaya çalışıyorum.
- Peki sınava kayıt olmadın mı, dedi başörtülü kız.
- Param yoktu e yapayım. Kira günü geçtiği için ev sahibinin öfkesiyle karşılaşmak isteyen annem elimizdekini de ona verdi.
Dil işleyince yol tükeniyor, çiğnenen yolun uzunluğu far edilmiyordu bile. Gençlerin evine varmışlardı. Ömer eşyaları çıkarıp ablalara verdi. Ücretini aldıktan sonra boş arabasını çekerek pazara doğru yürümeye başladı.
Gençlerin gözlerinde bulutlar geziyordu. Ellerinde poşetler, Ömer’in arkasından bakıyorlardı. Hüzün rüzgârları yüreklerinde fırtınaya dönüşüyordu. İstem dışı haykırış aynı anda iki gencin dudaklarından yansıdı: “Ömeeeer!”

( Pazarın Küçük Hamalı başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 11.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.