Bir Yüreklik Liman
Bir gaflet-i hezeyandı aşk senin dudaklarında
Bense, hiç kimseyi sevmemiştim böylesine
Bakmamıştım bu kadar yakından
Ayrılık rengi acıların, gözbebeklerine
Gidişinin ardında kalmıştık ben ve sevda
Bulutlarına asmıştım kirpik uçlarımı
Ağlasam, yerlere dökülecektin bilirim
Ve ben yine seni büyütecektim
Toprak mekânı avuçlarımda
Sende Nilgün çığlıkları başladığında
Beni sen doğuruyordun sensizliğe yine
İsyanım ateşten cehennem çukuruydu oysa
Düşüyordum, puslu bir arafın günahkâr eşiğine
Gözlerime mil çekiyordu hasret gözyaşları
Katar katar trenler geçiyordu ayrılık yüklü
Güneşi son tutuşumdu, dudaklarım alnına değerken
Son dokunuşumdu ümidin ellerine, yüzümü gömerken
uçuşan saçlarının can alan harelerine
Ardından son yığılışımdı bir istasyon taburesine
Ve faili meçhul sevdana artık dâhil değildim
Silinmişti dudaklarından tadım, bir kelebek ömründe
Yine aşifte aşklar yaşatacaktın hercai meşrebinde
Bende kaldı bir tel saçın, kurutulmuş gül misali
Hani yanındayken okuduğum, o kitabın içinde
Uzak tenlerde yaşasan da sevgili
''Nil'' nehrine doğan ''gün''e âşık olsan da
Yalancı bir bahar yaşatsan da gönlüme
Binlerce kadını severek gelsen de geriye
Bir gün fırtınaya yakalanırsa gemin eğer
Aklında olsun;
Hâlâ,
İstanbul'da bir yüreklik limanın var
Bir yüreklik limanın...
Uzak Düşer
Ilık akşam esintilerinin titrek kanatlarında
Aşkı taşıyorum bu gece yüreğinin yalnızlığına
Açık bırak pencereni, düşeceğim birazdan yastığına
Yorgun bir gün, henüz tenimi yağmalamadan
Bir ay ışığı olacağım uzak yollarına
Gece yarısını tam, sen geçtikten sonra
Çocuk değilim aşkım biliyorum, biliyorum ama
Çocuksu davranasım geliyor, senin yanında
Bu yüzden elime yüzüme bulamam her şeyi böyle
Bu yüzden bu acemi sevişmelerim
Yeknesak türkülerin unutulmuş notalarında
Bakışlarının yıldızları düşüyor uzaklardan tenime
Bir dağın efkârlı karanlığına astığın gözlerinden
Gamzelerime kırlangıç dudaklarını uçuruyorsun
Sesin kulaklarımda kalırken, derinlerde bir yerde
Tanımıyorum oysa dokunuşlarını, hiç bilmiyorum
Yine de sensiz dünyaya nedense flu bakıyorum
Kara gözlerini yağmurlarım öpüyor tane tane
Bilmesen de sevdiğim
Seni her saniye
Her saniye bir öncekinden
Daha çok, daha çok seviyorum...
Her şeyi silsen aklından keşke sevdiceğim
Yani adımdan başka diyorum, başka isim bilmesen
Gülü sevmesen yasemin kadar mesela
Yorgun bir serçe gibi düşsen kollarıma
Uyusan bir gece bari nefesin nefesimde
Denizsiz martılar gibi çığlıklarım da kurak
Gece yarılarında bir yalnızlık büyür içimde
Irak düşlerin serseri toprağı gibiyim
Ürkek kır çiçekleri açar kirpiklerimde
Biz seninle masalsı bir aşkın tam orta yerinde
Hasrete dokunduğumuz şiirlerin dansında buluşuruz
Ayrılık melodileri çalar birbirine uzak gecelerimizde
Gözlerinin kuytularını her humma nöbetli öpüşümde
Hasretim;
Sensiz öksüzlüğümde
Bir mayın tarlası düşlerdeyim
Hasrete kıskıvrak gülüşlerim
Kış doğurgan baharlarda
Nereye baksam gözlerin
Ne işitsem sözlerin
Ayrılık bunun adı
Ve sen;
Sen çok uzaktasın
Kağıttan bir Gemisin
Adam savaşta belli olur demiştin bir laf arası
Ben o gün savaşmaya karar vermiştim
Aşk için, senin için, ikimiz için
Zinhar, aklımda asla bir başkası olmadı
Anamın, sevdiğimin başı için
Ama unuttum, aşkı bilmediğini yine de
Yüreğinin bir serçe yüreği kadar olduğunu
Sen aslan gibi kükredikçe
Gemilerimi yakabilirdim hâlbuki
Tek ''gel''sözünde, yanık bir kibrit gibi
Yağmur olur dökülürdüm geçtiğin sokakların kuraklığına
Vurgun yemiş gibi ölürdüm bin kulaçlık kuytularında
İçerdim eceli ellerindeki zehirden, ab-ı hayat niyetine
Düşünmeden, düşlemeden hayatımı teslim edebilirdim sana
Ve bir gülüşün için dünyalardan vazgeçebilirdim
Çocuksu bir dalganın eteklerinde sürüklenebilirdim
kıyılarına
İsteseydin parçalanabilirdim en sarp kayalarında
Unutabilirdim geçmişe dair tüm bildiklerimi, sadece senin
adına
Bak yine yanıldım, hilkatinde
Hepten unutmuşum, sevdayı bilmediğini
Bu nasıl bir gaflettir ki eridim kirpiğinin değdiği yerde
Şimdi yalnızlığınla başbaşa bir gecenin beşiğinde
Uyut yüzümdeki yıldızın ölüm bebeğini
Bir uçurumun tırnak altındayım
Sakın, sakın arama beni
Savaşmıyorum artık aşk için, senin için de
Kendimden çoktan vazgeçtiğim o çıkmaz yerde
Gidişinin ardından ayları yolluyorum bir bir
Yılların burukluğu, zaten içimde
Ezberden yaşamadım ben aşkı sen gibi
Bir fundalık gölgesinde, bir çiçeğin yüreğinde
Ya da şafakları asmadım derinlerime
Durgun göllerin bataklık serinliğinde
Alabildiğine sevdi kalbim, alabildiğine
Akşamlarımı mor dağların menevişlerine sakladım
Erguvan geceler büyüttüm göz diplerimde
Turuncu gülüşlü sabahlar bekledim pencerelerde
Sevdim, deliler gibi sevdim seni
Oysa hiç hak etmediğin halde
Değmezsin...
Bilirim, sevmeyi de bilmezsin
Bundan sonra sadece
Ummanımda kâğıttan bir gemisin
Mavilerimi tutuşturan gözlerini, avuçlarımı yakan ellerini
Ve son kez bırakıyorum yüreğimden boşluğa seni
Unut beni dediğin dakikaların göğsüne, bir hançer gibi
Ben ölü bir denizim bu sevdada, âmâ ve dilsiz
Sevmiştim seni meleklerin günahsızlığında
Yüreğimden bile izinsiz
Şimdi sadece kâğıttan bir gemisin
Kâğıttan bir gemi
Haydi git
Yalancı Okyanuslar bekliyor seni
Şehriyarım
Tüm pencerelerini kapadım ömrümün
Eğer, yoksa bir daha o mahur gülüşün
Perdeleri çekiyor ruhum gecenin kahkaha siyahına
Şehriyar'ım unutma sakın beni, bu zifiri karanlıkta
Son kurşun da şarjöre sürülü beni vuran isminde
Gönlünden kopan öpüşüne saklanırım bir gün izi
Dudaklarının gelincikleri kalmış ıssız tenimde
Unutma, közlerinin gözüne ateşler sürmelediğin günahsızı
Aşk savaşında aldığın ganimettir son nefesim
Gözlerine mühürlediğim zamanın en alçak saniyesinde
Anladım ki unutulmuşum kör kuyuda Yusuf misali
Sonsuzluk dediğin bir yıldızın çöküntü depremi
Ölmek bir şey değil de, naaşımda börtü böcek ürkütüyor
Hani kıyamadığın güya okşamaya, ipeklerimde
Şimdi çürümüş cüruf bir leke taşıyorum sayende
Utanmışlığım yok hâşâ aldanma yüksündüğüme
Beyaz bir gül getir gelirken sadece
Saflığın sembolüdür beyaz, yıka kaderimi kırk tas su ile
Tut ellerimden kaldır beni düştüğüm azılı dertten
Yürüdüğüm çala adım sokaklarda koşalım yeniden
Masalsı aşk yaşadığımız dört günlük şehrin gözlerine
Gözlerimizden Samanyolu dökelim bir yatsı vakti
Çıldırmış şimşekleri kat dudaklarımın zehrine
Buluşacağımız o vuslat gün için kur gönlündeki saati
Ve sen Şehriyar'ım unutma beni tanıdığın günü
Yaşamak bilirsin sadece bir andır, var saydığın dünü
Sussun kâinatın kuş cıvıltılı en sevdiğim sesi bile
Sen söyle o şarkıyı yine, fikrimin ince gülü
Bilmem hatırlar mısın veda ettiğimiz hançer dakikaları
Unutmak mıydı ki her gidişin ardında uyuyan uzakları
Ama bil ki asmin çiçeğin soluyor sensizlikte
Ve inan bana seni hâlâ, hâlâ eskisinden çok sevmekte
Haydi çöz şimdi bizi bağlayan kaderin saç bağını
Dökülsün ağarmış saçları omuzlarının köprülerine
Durma bak gözlerime derin derin,
Ve sözlerime bin düğüm vurduğunu sakın unutma
Öğrendim artık içimde kopan çığlıklarıma gül rengi vermeyi
Ve öğrendim seni binlerce kalabalık ortasında
Tek başıma ve bir o kadar daha içten içe sevmeyi
Bu gece İstanbul’a yağıyor kar, yüreğim yine şehrinde kaçak
Senin denizin ak, rüzgârın meltem, bakışın salkım saçak
Anladım, gülüşün ondan mavi ve sıcak
Saçlarımda kar taneleri, dudaklarımda ismin
Yine sokaklarda yürürken üşüyor yüreğim
Yanımda oysaki avuçlarımda unuttuğun ellerin
Kimseler yok, bahçemdeki çam ağacı kadar yalnızım kar
altında
Sesim yine susturduğun günkü gibi içimde bir kıyamet
Mahşerimde bakışların bir sırat ve arafta düşlerim vehamet
Unutma sakın, son bakışlarımı retinalarına bıraktığımı
Hani hüzün kokulu çiçekler gibi herkesten seni sakladığımı
Sakın bana kızma Şehriyar'ım bu gece sustuğumu bağırmalıyım
Sokaklar dolusu, karlar kadar çok, bembeyaz
Ve de asude bir yalnızlığın tam ortasındayım
Şehri/yarım ben... Ben
Seviyorum seni
Seni seviyorum
Sen Gidince
Sen gidince, ardında boynu bükük kaldı güneş
Dalgalar kayaların bağrını dövdü öfkeyle
Kirpiklerimde puslu bir sabah
Gözyaşlarımla buluştu
Uzaklara dalınca gözlerim
Selamlar yolladım gittiğin şehre
Yoktu dostluğun, gülümseyişin yoktu
Şarkılar susmuştu hüznün dudaklarında
Yıldızlara uçmuştu söylediğin her hece
Anmıştık seni bilmem kaç kez
Ben ve mehtaplı sularda yıkanan gece
Güzel başının yastığa düştüğü saatlerde
Özlenmiştin yüreğimde sessizce
Sen bilmezdin hiç;
Eylül gülümserdi ağustos ellerinde
Ateş böceklerinde uyanırdı temmuz
Tebessümler bırakırdım görmesen bile
Yürüdüğün ıssız caddelere
Eve döndüğün akşam saatlerinde
Çalınmış gecelerimin sürgünlerinden
Yalazlanırdı tutkuların ateş rengi
Dökülürdün siyah perçemlerimden
Özlem dolu saatlerde yelkovandın sen
Ne gelmeyi bilirdin
Ne beni ben gibi sevmeyi
Bakabilseydim keşke gözlerine
Hazanlardan çok önce
Avuçlarımdan bahar dökülürdü şüphesiz
Ve sever miydim bir çiy tanesini, söyle
Tanrıdan böyle izinsiz...
Son Efsane
Vurgun, yorgun kelimelerin güncesi bu defter
Sanma ki sanadır aklını yitirmiş sitemlerim
Sadece kendime kırgın düşler büyütüyorum
Bir de ütopyasız bir kaf dağı efsanesi
Biliyor musun?
İçinde olmadığın bu, kalbimin ilk hikâyesi
Şimdilerde büyüme sancıları çekiyorum
Aldanmışlıklarımın fotoğrafında yokum artık
Siliyorum kendimi aşk tarihinden, talihsizim
Ve yok ediyorum sevdaya dair tüm kelimeleri
Adresim yok
Yani ilk kez tarifsizim
Su/samıyorum
Dilim damağım kurusa da hasretten
Aciz bir kapıyı çarpıyorum anıların yüzüne, gidiyorum
Ve son defa kaçamak bakışlarını sürüyorum şarjöre
Tek nefeste boşaltıyorum gözbebeklerime, ölüyorum
Şimdi, efsanenin son perdesin yazman için
Kalemi sana bırakıyorum
Sessiz Ol
ses/siz ol;
tüm yalan sözlerinden vazgeçip
geceyi uyandırmadan gel
sesini orman kuytusunun sisleri
gecenin melekleri bile duymasın
kessin karanlığı kör bir makas, bırak
bıçak sırtı aşk düşsün canıma, canhıraş
sokağın köşesi ağlasın yine kör bakışıyla
gelmeyen ayak seslerin için yas tutsun
boğazın akıntısı taşısın beni kıyılarına
üşümüş küçük bir dalga misali
aşk aşk olalı
ne ben gibi bir seveni
ne sen gibi
ihanetin can damarı birini
hiç görmedi
Eros’u uyandırmadan gel
sirtaki yapsın bırak Yunan mitolojisi
aşk diye kandırılmış bunca insanın
günahlarını yüklensin cehennem zebanisi
sen yaz çalakalem inanmasan da
yaz ki ne büyük adamsın desinler
kasıl, kibrinden geber istersen
ama bana kendini inandıramazsın
ne büyüksün hakikaten
süslü giysilerinle kürsüde ibret-i alem için
yumruk sallayarak, tükürükler saçarak
kallavi aşk hikayeleri anlatıyorsun da
ne hikmetse artık seni de dinleyen az
şimdi yürü, ardına bile bakmana gerek yok
dağ senin, orman senin, deniz senin nasılsa
çek içine bolca oksijeni utanma
uyanıp gafletinden kollarını aç, kucakla seheri
eğer hala kalmışsa zavallı atmosferin
ciğerlerini kucaklayacak, son bir nefesi
İsimsiz Şiir
Oysa
Ne çok sen biriktirmiştim içimde
Sende ise aşka inat yargılar
Silahsız kalacaktı izin verseydin
İkimizi de yok eden bu serseri kurşunlar
Sen;
Yokluğumun hüzün sokağı
Başıboş saatlerimin ürkek dakikaları
Gözlerine koca bir kent kurduğum adam
Tecrithanemin kuzguni gülüşleriydin
Seni ne çok sevdiğimi hiç bilmedin
Maviliklerinin Atlantis uykularında
Küçük dalgaların olmak ne güzeldi
Saçlarımda yakamoz birikintileri
Yosunlarına takılmış Samanyolu’nda rüya
Yasemin çiçeklerimde şebnemlerin var hala
Uyumak kumsalının düş rüzgârlarında
Kulaklarımda Lafonten’den hikâyeler
Annemin senfonik sesinden süzülen
Masum dudaklarına tutunmuş ninniler
Mor bir beşikte sallanıyor bak
yine sensiz yine bozgun geceler
Biliyorum bu hiçliğimde
Yüreğindeki denize karışmak
Ve susmak gerek şimdi
Kalp atışlarımı yaşadığın şehre yolladım
İyi dinle
Bu gece, evet bu gece
Kulaklarına fısıldayacağım
’Seni seviyorum’diye
Belki bininci kez
Kahreden kalabalık sessizliğinde
Güneşin veda ettiği sensiz bir gün daha
Pencerene çık ve bak yüreğinin karanlığına
Bir sokak lambasının ölgün ışığında duracak hayalim
Islak kaldırımlarına yazacağım
Bu isimsiz şiiri
Sırf benim anlatamadıklarımı anlatsın diye
Yüksünmüyorum asla
Yeter ki sen
Kalabalık kimsesizliğimi dinle
Hataların şeceresi tutulmaz bilirim
Herşeye rağmen
Teşekkürler seni tanıdığım güne
__________________________
//Uyu şimdi gece uzun
Korkularını aldım yüreğime
Sen geçmişinin gölgelerinde yaşarken
Ben yeminlerimden cayıp
Bu defa gözlerine bir kent değil
Koca bir dünya kuracağım
Ve sen bilmesen de
Bir yıldızdan hep sana
Hep gözlerine bakacağım//
Susalım sevgilim
Ellerimizde temmuz
Gözlerimiz ayaza kesse de
Ateşe bassa da adımlarımız
yüreğimiz yürümeli
//Aşk, kaktüs olsa da yeşermeli//
Dinle
Yüreğimde
yaktığın bu ateş
En büyük
yangınlardan da meczup
Ben senin
derinlerindeki kayıp
Ömrümü
efkarnamene sayıp
Seni ne çok
sevdiğimi dinle
Geceler uzun olur
burada,yıldızlar silik
Gözlerin
derin,dipsiz bir kuyu
Gözyaşların
yüreğime düşen
Endülüs suyu
Dudakların mavi
bir suskunluk hala
Ummandaki
sonsuzlukta adın,Taha
Sen Tanrı'nın
çölüme sunduğu
Son vaha
Bekle sevgilim;
En umutsuz
yalnızlığında geleceğim sana
Yıldız yağmurlu
gece şarkılarıyla
Öpüşlerim düşecek
yorgun dudaklarına
Yine kendini
seyredeceksin,retinalarımda
Sustur karanlıkları
şimdi sevgilim
Duymalısın
beni,sessiz nefeslerle
Kainatın
sonsuzluğa uzanan gözlerinde
Seni,sadece seni
Ne çok sevdiğimi
dinle
Dinlee...