Ellerimde saklı eylül akşamlarının ılık tebessümü
Kasım rüzgarlarında geldi ayaz ayrılıklarımız
Şimdi,yağmurlarda damlayız ikimiz de
Kaldırım taşlarına düşmelerimiz ayrı ayrı kentlerde
Halbuki sen de biliyorsun;
Yaşamak
Hele de aşkı yaşamak 
Yüreğinde hissettiğin bir anlık mesafede
 
 
Çözüyor bir melek dilinden suskuları
Tel tel döküldüğün ak kollarımdasın şimdi
Kulaklarımda sesine karışmış bir rüzgar
İyot kokusunda çırpınan denizin tuzu terin
Gözlerinde güneşi büyütüyorum her sabah yeniden
İçtiğim suda saklı dudaklarının tadı
 
 
Mesafeler korkutmuyor inan böyle anlarda
Susarak içimizi okumayı öğrendiğimden bu yana
Görüyorsun yanımda olman da çok zor değil aslında
Rüzgar, güneş, su
Denizin tuzu bile
Hep sana dair buralarda
Hep bana aitsin onlarda
Seni kimse alamaz, yaşamsın damarlarımda
 

Artık,karlar yağarken saçlarıma 
Üşümüyorum eskisi kadar sevgilim
Ve düşünmüyorum yarınlarımı
Bir hayat demliyorum gözlerinde
Gruba karşı oturup,anılarımla
içiyorum dudaklarından kana kana
 
 
//Sadece seni sevmek kadarken sonsuzluk
İmkansızlık bile sende, duru bir mutluluk//
 
 
Kısa anlar kadar da olsa kavuşmak
sevmek seni canla başla 
beklentisiz,umarsız ve tek
 

//Bil ki,aşkın ömrümün diğer adı
kalbim duruncaya dek...//

 

 

Bir Yüreklik Liman

Bir gaflet-i hezeyandı aşk senin dudaklarında

Bense, hiç kimseyi sevmemiştim böylesine

Bakmamıştım bu kadar yakından

Ayrılık rengi acıların, gözbebeklerine

 

Gidişinin ardında kalmıştık ben ve sevda

Bulutlarına asmıştım kirpik uçlarımı

Ağlasam, yerlere dökülecektin bilirim

Ve ben yine seni büyütecektim

Toprak mekânı avuçlarımda

 

Sende Nilgün çığlıkları başladığında

Beni sen doğuruyordun sensizliğe yine

İsyanım ateşten cehennem çukuruydu oysa

Düşüyordum, puslu bir arafın günahkâr eşiğine

 

Gözlerime mil çekiyordu hasret gözyaşları

Katar katar trenler geçiyordu ayrılık yüklü

Güneşi son tutuşumdu, dudaklarım alnına değerken

Son dokunuşumdu ümidin ellerine, yüzümü gömerken

uçuşan saçlarının can alan harelerine

Ardından son yığılışımdı bir istasyon taburesine

 

Ve faili meçhul sevdana artık dâhil değildim

Silinmişti dudaklarından tadım, bir kelebek ömründe

Yine aşifte aşklar yaşatacaktın hercai meşrebinde

Bende kaldı bir tel saçın, kurutulmuş gül misali

Hani yanındayken okuduğum, o kitabın içinde

 

Uzak tenlerde yaşasan da sevgili

''Nil'' nehrine doğan ''gün''e âşık olsan da

Yalancı bir bahar yaşatsan da gönlüme

Binlerce kadını severek gelsen de geriye

Bir gün fırtınaya yakalanırsa gemin eğer

 

Aklında olsun;

Hâlâ,

İstanbul'da bir yüreklik limanın var

Bir yüreklik limanın...

 

Uzak Düşer

Ilık akşam esintilerinin titrek kanatlarında

Aşkı taşıyorum bu gece yüreğinin yalnızlığına

Açık bırak pencereni, düşeceğim birazdan yastığına

Yorgun bir gün, henüz tenimi yağmalamadan

Bir ay ışığı olacağım uzak yollarına

Gece yarısını tam, sen geçtikten sonra

 

Çocuk değilim aşkım biliyorum, biliyorum ama

Çocuksu davranasım geliyor, senin yanında

Bu yüzden elime yüzüme bulamam her şeyi böyle

Bu yüzden bu acemi sevişmelerim

Yeknesak türkülerin unutulmuş notalarında

 

Bakışlarının yıldızları düşüyor uzaklardan tenime

Bir dağın efkârlı karanlığına astığın gözlerinden

Gamzelerime kırlangıç dudaklarını uçuruyorsun

Sesin kulaklarımda kalırken, derinlerde bir yerde

 

Tanımıyorum oysa dokunuşlarını, hiç bilmiyorum

Yine de sensiz dünyaya nedense flu bakıyorum

Kara gözlerini yağmurlarım öpüyor tane tane

Bilmesen de sevdiğim

Seni her saniye

Her saniye bir öncekinden

Daha çok, daha çok seviyorum...

 

Her şeyi silsen aklından keşke sevdiceğim

Yani adımdan başka diyorum, başka isim bilmesen

Gülü sevmesen yasemin kadar mesela

Yorgun bir serçe gibi düşsen kollarıma

Uyusan bir gece bari nefesin nefesimde

 

Denizsiz martılar gibi çığlıklarım da kurak

Gece yarılarında bir yalnızlık büyür içimde

Irak düşlerin serseri toprağı gibiyim

Ürkek kır çiçekleri açar kirpiklerimde

 

Biz seninle masalsı bir aşkın tam orta yerinde

Hasrete dokunduğumuz şiirlerin dansında buluşuruz

Ayrılık melodileri çalar birbirine uzak gecelerimizde

Gözlerinin kuytularını her humma nöbetli öpüşümde

 

Hasretim;

Sensiz öksüzlüğümde

Bir mayın tarlası düşlerdeyim

Hasrete kıskıvrak gülüşlerim

Kış doğurgan baharlarda

Nereye baksam gözlerin

Ne işitsem sözlerin

 

Ayrılık bunun adı

Ve sen;

Sen çok uzaktasın

 

 

Kağıttan bir Gemisin

Adam savaşta belli olur demiştin bir laf arası

Ben o gün savaşmaya karar vermiştim

Aşk için, senin için, ikimiz için

Zinhar, aklımda asla bir başkası olmadı

Anamın, sevdiğimin başı için

 

Ama unuttum, aşkı bilmediğini yine de

Yüreğinin bir serçe yüreği kadar olduğunu

Sen aslan gibi kükredikçe

 

Gemilerimi yakabilirdim hâlbuki

Tek ''gel''sözünde, yanık bir kibrit gibi

Yağmur olur dökülürdüm geçtiğin sokakların kuraklığına

Vurgun yemiş gibi ölürdüm bin kulaçlık kuytularında

 

İçerdim eceli ellerindeki zehirden, ab-ı hayat niyetine

Düşünmeden, düşlemeden hayatımı teslim edebilirdim sana

Ve bir gülüşün için dünyalardan vazgeçebilirdim

 

Çocuksu bir dalganın eteklerinde sürüklenebilirdim kıyılarına

İsteseydin parçalanabilirdim en sarp kayalarında

Unutabilirdim geçmişe dair tüm bildiklerimi, sadece senin adına

 

Bak yine yanıldım, hilkatinde

Hepten unutmuşum, sevdayı bilmediğini

Bu nasıl bir gaflettir ki eridim kirpiğinin değdiği yerde

 

Şimdi yalnızlığınla başbaşa bir gecenin beşiğinde

Uyut yüzümdeki yıldızın ölüm bebeğini

Bir uçurumun tırnak altındayım

Sakın, sakın arama beni

 

Savaşmıyorum artık aşk için, senin için de

Kendimden çoktan vazgeçtiğim o çıkmaz yerde

Gidişinin ardından ayları yolluyorum bir bir

Yılların burukluğu, zaten içimde

 

Ezberden yaşamadım ben aşkı sen gibi

Bir fundalık gölgesinde, bir çiçeğin yüreğinde

Ya da şafakları asmadım derinlerime

Durgun göllerin bataklık serinliğinde

Alabildiğine sevdi kalbim, alabildiğine

 

Akşamlarımı mor dağların menevişlerine sakladım

Erguvan geceler büyüttüm göz diplerimde

Turuncu gülüşlü sabahlar bekledim pencerelerde

Sevdim, deliler gibi sevdim seni

Oysa hiç hak etmediğin halde

 

Değmezsin...

Bilirim, sevmeyi de bilmezsin

Bundan sonra sadece

Ummanımda kâğıttan bir gemisin

 

Mavilerimi tutuşturan gözlerini, avuçlarımı yakan ellerini

Ve son kez bırakıyorum yüreğimden boşluğa seni

Unut beni dediğin dakikaların göğsüne, bir hançer gibi

 

Ben ölü bir denizim bu sevdada, âmâ ve dilsiz

Sevmiştim seni meleklerin günahsızlığında

Yüreğimden bile izinsiz

 

Şimdi sadece kâğıttan bir gemisin

Kâğıttan bir gemi

Haydi git

Yalancı Okyanuslar bekliyor seni

  

Şehriyarım

Tüm pencerelerini kapadım ömrümün

Eğer, yoksa bir daha o mahur gülüşün

Perdeleri çekiyor ruhum gecenin kahkaha siyahına

Şehriyar'ım unutma sakın beni, bu zifiri karanlıkta

 

Son kurşun da şarjöre sürülü beni vuran isminde

Gönlünden kopan öpüşüne saklanırım bir gün izi

Dudaklarının gelincikleri kalmış ıssız tenimde

Unutma, közlerinin gözüne ateşler sürmelediğin günahsızı

 

Aşk savaşında aldığın ganimettir son nefesim

Gözlerine mühürlediğim zamanın en alçak saniyesinde

Anladım ki unutulmuşum kör kuyuda Yusuf misali

Sonsuzluk dediğin bir yıldızın çöküntü depremi

 

Ölmek bir şey değil de, naaşımda börtü böcek ürkütüyor

Hani kıyamadığın güya okşamaya, ipeklerimde

Şimdi çürümüş cüruf bir leke taşıyorum sayende

Utanmışlığım yok hâşâ aldanma yüksündüğüme

 

Beyaz bir gül getir gelirken sadece

Saflığın sembolüdür beyaz, yıka kaderimi kırk tas su ile

Tut ellerimden kaldır beni düştüğüm azılı dertten

Yürüdüğüm çala adım sokaklarda koşalım yeniden

 

Masalsı aşk yaşadığımız dört günlük şehrin gözlerine

Gözlerimizden Samanyolu dökelim bir yatsı vakti

Çıldırmış şimşekleri kat dudaklarımın zehrine

Buluşacağımız o vuslat gün için kur gönlündeki saati

 

Ve sen Şehriyar'ım unutma beni tanıdığın günü

Yaşamak bilirsin sadece bir andır, var saydığın dünü

Sussun kâinatın kuş cıvıltılı en sevdiğim sesi bile

Sen söyle o şarkıyı yine, fikrimin ince gülü

 

Bilmem hatırlar mısın veda ettiğimiz hançer dakikaları

Unutmak mıydı ki her gidişin ardında uyuyan uzakları

Ama bil ki asmin çiçeğin soluyor sensizlikte

Ve inan bana seni hâlâ, hâlâ eskisinden çok sevmekte

 

Haydi çöz şimdi bizi bağlayan kaderin saç bağını

Dökülsün ağarmış saçları omuzlarının köprülerine

Durma bak gözlerime derin derin,

Ve sözlerime bin düğüm vurduğunu sakın unutma

 

Öğrendim artık içimde kopan çığlıklarıma gül rengi vermeyi

Ve öğrendim seni binlerce kalabalık ortasında

Tek başıma ve bir o kadar daha içten içe sevmeyi

 

Bu gece İstanbul’a yağıyor kar, yüreğim yine şehrinde kaçak

Senin denizin ak, rüzgârın meltem, bakışın salkım saçak

Anladım, gülüşün ondan mavi ve sıcak

Saçlarımda kar taneleri, dudaklarımda ismin

Yine sokaklarda yürürken üşüyor yüreğim

Yanımda oysaki avuçlarımda unuttuğun ellerin

 

Kimseler yok, bahçemdeki çam ağacı kadar yalnızım kar altında

Sesim yine susturduğun günkü gibi içimde bir kıyamet

Mahşerimde bakışların bir sırat ve arafta düşlerim vehamet

 

Unutma sakın, son bakışlarımı retinalarına bıraktığımı

Hani hüzün kokulu çiçekler gibi herkesten seni sakladığımı

Sakın bana kızma Şehriyar'ım bu gece sustuğumu bağırmalıyım

 

Sokaklar dolusu, karlar kadar çok, bembeyaz

Ve de asude bir yalnızlığın tam ortasındayım

 

Şehri/yarım ben... Ben

Seviyorum seni

Seni seviyorum

 

Sen Gidince

Sen gidince, ardında boynu bükük kaldı güneş

Dalgalar kayaların bağrını dövdü öfkeyle

Kirpiklerimde puslu bir sabah

Gözyaşlarımla buluştu

Uzaklara dalınca gözlerim

Selamlar yolladım gittiğin şehre

 

Yoktu dostluğun, gülümseyişin yoktu

Şarkılar susmuştu hüznün dudaklarında

Yıldızlara uçmuştu söylediğin her hece

Anmıştık seni bilmem kaç kez

Ben ve mehtaplı sularda yıkanan gece

Güzel başının yastığa düştüğü saatlerde

Özlenmiştin yüreğimde sessizce

 

Sen bilmezdin hiç;

Eylül gülümserdi ağustos ellerinde

Ateş böceklerinde uyanırdı temmuz

Tebessümler bırakırdım görmesen bile

Yürüdüğün ıssız caddelere

Eve döndüğün akşam saatlerinde

 

Çalınmış gecelerimin sürgünlerinden

Yalazlanırdı tutkuların ateş rengi

Dökülürdün siyah perçemlerimden

Özlem dolu saatlerde yelkovandın sen

Ne gelmeyi bilirdin

Ne beni ben gibi sevmeyi

 

Bakabilseydim keşke gözlerine

Hazanlardan çok önce

Avuçlarımdan bahar dökülürdü şüphesiz

Ve sever miydim bir çiy tanesini, söyle

Tanrıdan böyle izinsiz...

 

 

Son Efsane

Vurgun, yorgun kelimelerin güncesi bu defter

Sanma ki sanadır aklını yitirmiş sitemlerim

Sadece kendime kırgın düşler büyütüyorum

Bir de ütopyasız bir kaf dağı efsanesi

Biliyor musun?

İçinde olmadığın bu, kalbimin ilk hikâyesi

 

Şimdilerde büyüme sancıları çekiyorum

Aldanmışlıklarımın fotoğrafında yokum artık

Siliyorum kendimi aşk tarihinden, talihsizim

Ve yok ediyorum sevdaya dair tüm kelimeleri

Adresim yok

Yani ilk kez tarifsizim

 

Su/samıyorum

Dilim damağım kurusa da hasretten

Aciz bir kapıyı çarpıyorum anıların yüzüne, gidiyorum

Ve son defa kaçamak bakışlarını sürüyorum şarjöre

Tek nefeste boşaltıyorum gözbebeklerime, ölüyorum

Şimdi, efsanenin son perdesin yazman için

Kalemi sana bırakıyorum


 

Sessiz Ol 

ses/siz ol;

tüm yalan sözlerinden vazgeçip

geceyi uyandırmadan gel

sesini orman kuytusunun sisleri

gecenin melekleri bile duymasın

 

kessin karanlığı kör bir makas, bırak

bıçak sırtı aşk düşsün canıma, canhıraş

sokağın köşesi ağlasın yine kör bakışıyla

gelmeyen ayak seslerin için yas tutsun

boğazın akıntısı taşısın beni kıyılarına

üşümüş küçük bir dalga misali

 

aşk aşk olalı

ne ben gibi bir seveni

ne sen gibi

ihanetin can damarı birini

hiç görmedi

 

Eros’u uyandırmadan gel

sirtaki yapsın bırak Yunan mitolojisi

aşk diye kandırılmış bunca insanın

günahlarını yüklensin cehennem zebanisi

sen yaz çalakalem inanmasan da

yaz ki ne büyük adamsın desinler

kasıl, kibrinden geber istersen

ama bana kendini inandıramazsın

 

ne büyüksün hakikaten

süslü giysilerinle kürsüde ibret-i alem için

yumruk sallayarak, tükürükler saçarak

kallavi aşk hikayeleri anlatıyorsun da

ne hikmetse artık seni de dinleyen az

 

şimdi yürü, ardına bile bakmana gerek yok

dağ senin, orman senin, deniz senin nasılsa

çek içine bolca oksijeni utanma

uyanıp gafletinden kollarını aç, kucakla seheri

eğer hala kalmışsa zavallı atmosferin

ciğerlerini kucaklayacak, son bir nefesi


 

İsimsiz Şiir

Oysa

Ne çok sen biriktirmiştim içimde

Sende ise aşka inat yargılar

Silahsız kalacaktı izin verseydin

İkimizi de yok eden bu serseri kurşunlar

 

Sen;

Yokluğumun hüzün sokağı

Başıboş saatlerimin ürkek dakikaları

Gözlerine koca bir kent kurduğum adam

Tecrithanemin kuzguni gülüşleriydin

Seni ne çok sevdiğimi hiç bilmedin

 

Maviliklerinin Atlantis uykularında

Küçük dalgaların olmak ne güzeldi

Saçlarımda yakamoz birikintileri

Yosunlarına takılmış Samanyolu’nda rüya

Yasemin çiçeklerimde şebnemlerin var hala

 

Uyumak kumsalının düş rüzgârlarında

Kulaklarımda Lafonten’den hikâyeler

Annemin senfonik sesinden süzülen

Masum dudaklarına tutunmuş ninniler

Mor bir beşikte sallanıyor bak

yine sensiz yine bozgun geceler

 

Biliyorum bu hiçliğimde

Yüreğindeki denize karışmak

Ve susmak gerek şimdi

 

Kalp atışlarımı yaşadığın şehre yolladım

İyi dinle

Bu gece, evet bu gece

Kulaklarına fısıldayacağım

’Seni seviyorum’diye

Belki bininci kez

Kahreden kalabalık sessizliğinde

 

Güneşin veda ettiği sensiz bir gün daha

Pencerene çık ve bak yüreğinin karanlığına

Bir sokak lambasının ölgün ışığında duracak hayalim

Islak kaldırımlarına yazacağım

Bu isimsiz şiiri

Sırf benim anlatamadıklarımı anlatsın diye

 

Yüksünmüyorum asla

Yeter ki sen

Kalabalık kimsesizliğimi dinle

Hataların şeceresi tutulmaz bilirim

Herşeye rağmen

Teşekkürler seni tanıdığım güne

__________________________

 

//Uyu şimdi gece uzun

Korkularını aldım yüreğime

Sen geçmişinin gölgelerinde yaşarken

Ben yeminlerimden cayıp

Bu defa gözlerine bir kent değil

Koca bir dünya kuracağım

Ve sen bilmesen de

Bir yıldızdan hep sana

Hep gözlerine bakacağım//

 

Susalım sevgilim

Ellerimizde temmuz

Gözlerimiz ayaza kesse de

 

Ateşe bassa da adımlarımız

yüreğimiz yürümeli

 

//Aşk, kaktüs olsa da yeşermeli//

 

 

Dinle

Yüreğimde yaktığın bu ateş

En büyük yangınlardan da meczup

Ben senin derinlerindeki kayıp

Ömrümü efkarnamene sayıp

Seni ne çok sevdiğimi dinle

 

Geceler uzun olur burada,yıldızlar silik

Gözlerin derin,dipsiz bir kuyu

Gözyaşların yüreğime düşen

Endülüs suyu

 

Dudakların mavi bir suskunluk hala

Ummandaki sonsuzlukta adın,Taha

Sen Tanrı'nın çölüme sunduğu

Son vaha

 

Bekle sevgilim;

En umutsuz yalnızlığında geleceğim sana

Yıldız yağmurlu gece şarkılarıyla

Öpüşlerim düşecek yorgun dudaklarına

Yine kendini seyredeceksin,retinalarımda

 

Sustur karanlıkları şimdi sevgilim

Duymalısın beni,sessiz nefeslerle

Kainatın sonsuzluğa uzanan gözlerinde

 

Seni,sadece seni

Ne çok sevdiğimi dinle

Dinlee...

( Seni Yaşamak başlıklı yazı YaseminGÖKSEL tarafından 13.10.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.