B.





İnsanlar inandıkları gibi yaşarlarmış ; babası kızına Mînâ ismini koymuş. 82 Yaşındaki ak saçlı bayan diyor ki “ Babam bana bu acayip ismi koymuş ; herkes yanlış söylüyor . Benim ismim Farsça “ şarap kadehi “ manasına geliyor .

TV Sunucusu soruyor “ Mina ile uzak yakın bir ilginiz var mı ? “ “ Hayır , benim ismimdeki ( Î ) ve ( Â ) uzun olarak okunur . O dediğiniz Mina , bana çok uzak … Ben ateistim , tanrı tanımam . Benim ismim “ MÎnâ “ Farsça şarap kadehi , diğer Mina’da ise her sene Müslümanlar , şeytan taşlayalım derken birbirlerini öldürüyorlar . “

“1934 yılında soyadı kanunu çıkınca 18 yaşındaydım . Necip Fazıl o zaman bohem bir şairdi . Arkadaşımızdı, hep bir aradaydık . Henüz Müslümanlığı seçmemişti . Ben (U) harfi ile başlayan bir soyadı istedim . Necip Fazıl , “ Senin soyadın ‘urgan’ olsun “ dedi . Urgan Anadolu’da ip demekmiş . Nedenini sorunca “ Nasıl oysa komünist olarak asılacaksın , sana uygun olur “ dedi . Kabul ettim . Babam 32 yaşında öldü. Zengindik . yazın Ada’da kışın Şişli’de otururduk . Ben 15 yaşına geldiğimde kumar ve seyahatlerle güzel bir hayat yaşayan ailemin serveti tükendi . “

“Ben Ermeni mürebbiyelerle büyüdüm . Ama 15 yaşıma geldiğimde hiçbir malımız kalmadı , sıfırdan başladım . Annem çok dindar ilerici bir Müslümandı . Ben ateistim . 11 Yaşında iken Mustafa Kemal ile dans ettim . O bana öğretmeye çalışıyordu ama beceremiyordum . Sonunda “ Sana göre bir kavalye bulalım “ diyerek beni yüzü sivilceli 15 yaşlarında bir oğlanla eşleştirdiler . Beğenmeyip Mustafa Kemal’in arkasından bara gittim . Bana şampanya ikram etti . O zaman şampanyayı sevmiştim ama ben rakı içerim . “

82 Yaşındaki dinozor profesör Mînâ Urgan hatıralarını anlatmaya devam ediyor : “

Bolşevik Komünist Rus İhtilalinin liderlerinden Troçki Türkiye’ye sığınmıştı . Büyükada’da ikamet ederdi . 15 Yaşında her şeyi biliyordum ve Troçki’yi yakından görmeyi çok arzu ediyordum . Troçki balık tutmayı severdi . Onun teknesini herkes tanırdı . Tekne sahibi Rum balıkçı ile avlanmaya çıkardı . Kayığın başında ve kıçında silahlı iki Rus muhafız nöbet beklerdi . Yüzerek tekneye yaklaştım ve tutundum . Muhafızlardan biri tabancanın kabzasıyla ellerime vurmak üzere davrandı . Bozuk bir Türkçe ile “ Get !... Get !” yani ‘git’ diyordu . Troçki , donuk ifadelerle bana bakıyor ve hiç müdahale etmiyordu . Yüzleri gülmüyordu ve küçük bir kız çocuğundan bile korkuyorlardı . Ama ben , sosyalizmi yine sevdim . “

Halide Edip Adıvar’ın yanındaki asistanlık devresini de şöyle anlatıyor Profesör Mînâ Urgan : “ Ben , İngilizce bilen fakat İngiliz edebiyatını bilmeyen , akademik kariyeri olmayan Halide Edip’in asistanıydım . Fikirlerimi bildiği halde beni sever ve korurdu . 27 Mayıs (1960) İhtilalinden sonra mutluluğumuz bir ay sürdü . “147” ler listesiyle ben de üniversiteden uzaklaştırıldım . Halide Edip’in yakışıklı , güzel gençlere zafiyeti vardı . Bir imtihanda hiç cevap vermeyen , susan yakışıklı bir delikanlıya ‘kaldı’ gözüyle baktığımızda Halide Edip ‘O düşünüyor’ diyerek geçer not vermişti . Halide Edip’in babasının bir Yahudi dönmesi olduğunu söyleyen bir Profesör’e “ Eşşoğlueşşek !” diye bağırdığını hatırlarım . “

“ Annem ile Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanım arkadaştılar . Latife hanım evliliğinde ne kadar şımarık idiyse ayrıldıktan sonra o kadar efendi oldu . Mustafa Kemal’in hakkında tek kelime söylemedi . Evliliği sırasında “ İçki içme Kemal ! Kumar oynama Kemal! “ diye herkesin içinde sert ikazlarda bulunurdu . Buna hangi erkek tahammül eder ki ? Ayrıldıktan yıllar sonra annemin Ankar’ya dönüşlerinde uzun uzun görüşülür , dereden tepeden konuşulur , ziyaretin sonunda Latife hanım dayanamayıp sorardı : “ Paşa Hazretleri nasıllar ? “ Annem de cevap verirdi : “ Nasıl olsun , hep bildiğiniz gibi .”

“ Ben tanrı tanımam ; tanrıya inanmam .Dünyada her şey insan iradesiyledir . “ diyen Profesör Urgan bir devrimin ısırgan otu gibi yetişmiş , koca bir ömür, babasının koyduğu Mînâ (Şarap Kadehi ) ismine uygun yaşamış , materyalist, sosyalist , tanrıtanımaz marka şarabı bu kadehle servis etmiş , binlerce öğrenci yetiştirmiş sonra bir dinozor gibi yaşamını tamamlayarak terk-i dünya eylemiş ..
( Bir Dinozor’un Hikayesi başlıklı yazı A.Müfit KUTLU tarafından 23.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.