Geçen gün pek sevdiğim Kalem Dostlarım Sevgili Hatice ve Melike’den aynı e-postayı aldım “Alkışşşşş...” başlıklı…

Küçük küçük yaşanmış komik hikâyelerden oluşuyordu. Okudukça yüzüme gülümseme, gülümsedikçe ruhuma bir aydınlık yayıldı… Aynı günün akşamı eski dosyalarımı karıştırırken zamanında not ettiğim yaşanmış komik hikâyecikler elime geçti her birisi yaşanmış fıkralar adeta… Sizlerle paylaşıp gülümseteyim dedim. Bakalım becerebilecek miyim?

1998–1999 yıllarıydı Muş-Varto’nun Ağaçaltı köyünde Asker Öğretmen olarak görev yapıyorum. Bir hafta sonu arkadaşlarla buluştuk hoş beş derken arkadaşlarım okuldaki başlarından geçen komik olayları anlatmaya başladılar:

(Bu sohbetler sonrası “Küçük Fatma“ ile ilgili şiirlerimde doğmuştu bu dost sohbetlerinden…)

Hemşehrim Zeki Bey anlatıyor:
—Sosyal Bilgiler dersindeyiz, bir şeyler anlatıyorken konu iyice dağıldı öyle bir yere gelince ne konuştuğumu da unuttum hatırlatsınlar diye öğrencilere:
—Çocuklar nerden geldik buraya deyince… Öğrencilerden biri parmak kaldırıp söz aldı:
—Orta Asya’dan geldik öğretmenim… Demez mi koptum iyice…

Yine Zeki Bey anlatıyor:
Birinci sınıf öğretmeni Mustafa Bey çocuğun birini tahtaya kaldırır:
—Hasan’ın “sa” sını yaz bakalım der.
Çocuk, saf ve masum masum bakarak:
—Hasan’ın “sa” sını bilmiyorum pırasanın “sa” sını yazabilir miyim? Der.


Yine Zeki Bey -laf aramızda çok matrak birisidir- yine anlatıyor:

Birinci sınıf öğretmenlerinden Yılmaz Bey “Cemil cici kuş öttü.” fişini vermiş aradan bir iki gün sonra tekrar için çocuklardan birini kaldırır ve bu fiş cümlesini okumasını ister. Çocuk okur ama nasıl:
-“Cemil cücük öttü.” Diye.

(cücük=kuş -bizim burada-)

***

Asker dönüşü Gaziantep’te bir okulun öğretmenler odasındayız.
Fen Bilgisi (Fen ve Teknoloji) Öğretmeni Aliye Hanım anlatıyor:
Bir gün 7/B sınıfındayım sınıfın en yaramazı Recep’in yaramazlıklarından bıktım:
—Recep Allah annene yardım etsin deyince ne dersin beğenirsiniz…
—Hocam benim gibi evde 6 tane daha var…

Bizim menşur Nuri Bey yine bir gün yaramazlık yapan bir öğrencisini döver (tokat atar) ama sonrada çok pişman olur. Çocuğu kaldırır bir soru sorar çocuk bilir ve hemen aferin 4 (5’lik sistemde) veriyorum sana der.
Oradan sınıfın sivri zekâlılarından biri kalkar:
—Hocam beni de dövün… Der.
Nuri Bey:
—Oğlum niye döveyim bir şey yapmadın ki… Deyince.
Çocuk:
—Hocam arkadaşı dövdünüz sonra 4 verdiniz de… Der.

Yine Nuri Bey öğrencilerden birisine kızmış ve sınıfın süpürgesini eline alıp vurmaya başlamış.
Çocuk:
—Hocam niye süpürgeyle vuruyorsunuz… Deyince de.
Nuri Bey:
—Oğlum tozunu alıyorum tozunu… Demiş.

Yine Bir gün yaramazlardan biri gelip Nuri beye yanılıp yazılmış bir soru sormuş:
—Hocam kar yağarken havada niye birleşmiyor…
Nuri Bey Nasrettin hoca misali yine bir tane indirmiş çocuğun suratına okkalıca:
—Elektriklenmeden demiş ve eklemiş.
—Birleşseydi altında kalırdık… Diye.
Çocuk yediği tokatı unutup.
—He ya gerçekten altında kalırdık… Demiş.

***

Yine Gaziantep’te görev yaptığım okulların birinde tanıdığım öğretmenlerimizden Mehmet Sait Bey “Vakıf Haftası Etkinlikleri” töreninden sonra öğretmenler odasında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden gelen misafirlerin konuşmalarından sonra söz alarak iki anısını anlattı:

Bir gün belediye otobüsünde gidiyorum, aynı otobüse emekli olmuş müzik öğretmenim bindi iki durak sonra (o sıralar kendisi 50 yaşlarında öğretmenini siz düşünün) ve hemen kalktım yer vermek istedim. Beni oturttu hemen bir ön koltukta oturan çocuğu kolundan tutup kaldırmaya çalışırken:
—Bak işte benim yetiştirdiğim öğrenci sensin, senin yetiştirdiğin öğrenci de bu… Der.

Bir gün dersteyim diye başladı yine Sait Bey, uzun süredir ders içinde gözlemlediğim bir çocuk her zamanki gibi yine tahtaya yazılanları defterine geçirmiyor. Kafam attı öğrencinin başına dikilip iyice kızgın bir şekilde defterine niye hiçbir şey yazmadığını sordum. Çocuk pervasızca:
— Hocam hiç sordunuz mu niye yazmıyorum diye… Deyince bu cevabı beklemeyen Sait Hoca:
—Peki, sorayım bari niye yazmıyorsun… Deyince
Çocuk:
Hocam biz üç kardeşiz babam iki kardeşimi seviyor, beni sevmiyor, hep onlarla şakalaşıyor, oynuyor benimle ilgilenmiyor… Der.
Sait hoca çocuğun başını okşar:
—Bak ben seni seviyorum… Der.
Çocuk:
—Sizin sevmenizle olmaz… Der. Sait Bey o an biraz düşünür bir şey demez, teneffüste çocuğun arkadaşlarından birini yanına çağırır ve:
—O arkadaşının babasına selamımı söyle, çocuğuyla ilgilensin ve sevsin… Diye haber yollar.
Sabah aynı çocuk derste harıl harıl yazıyor, parmak kaldırıyor, konuşuyor... Bugün niye yazdığını sorunca çocuk, ışıl ışıl parlayan gözlerle:
—Oooo hocam akşam babam beni sevdi, benimle oynadı… Der.

Aradan bir zaman geçince yine dersinde bir çocuk yazmıyor, yanına yaklaşıp niye yazmıyorsun deyince…
Haber saldığı çocuk sırıtarak olduğu yerden:
—Hocam sevgiye ihtiyacı var galiba… Deyince bütün sınıf gülüşür…

Yalan dünyada hep ağlayacak değiliz ya...
( Biz Nasrettin Hoca`nın Torunlarıyız başlıklı yazı H.T. OSMANOĞ tarafından 25.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.