Suretçe ve ahlâkça insanların en güzeli ve en mükemmeli idi. Bütün güzel sıfatlar O’nun üzerinde temayüz etmişti. Yerdekiler O’na çok övülmüş (Muhammed) Göktekiler de O’na en çok övülen (Ahmed) dediler.  O; nurdu, seçilmişti, en güzeldi, övülmüştü ve bu yüzden şair onun için, “Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim / Hak’tan bize bir ihsan-ı müeyyedsin Efendim” dedi. Mütevekkildi, şefkatliydi, elçiydi, adildi, Cesurdu, rahmetti, bereketti, azizdi.

O Nurdu… Her şeyden önce O yaratıldı. Kâinat O’nun üzerine yeşerdi.  Âlemler O nurla var oldu;  Kâinat O nurdan açıldı; Dal dal, yaprak yaprak, çiçek çiçek… Önce Âdem’in alnında parladı. Sonra pak alınlarda ışıldadı; asır asır, devir devir…

Ta geldi Saadet Asrı’na dayandı. İnsanlık emanet aldığı nuru sahibine teslim etmeye hazırlandı. Âlem o Kutlu Doğum şölenine uyandı. Abdullah’ın alnında son kez misafir olan nur, Amine’nin cemalinde cilveleşti...  Melekler bile O nura hayrandı. Sonunda nur, sedefini buldu, libasını kuşandı.

 Münevver bir meyveye dönüştü. Çekirdekle meyve, “iptida ile intiha birleşti.”  Muhabbet, Muhammed’i doğurdu.  “Doğdu o saatte ol Sultan-ı Din, Nura gark oldu semavat ü zemin”  …Ve “Sen olmasaydın” sırrı tahakkuk etti.  

O Seçilmişti… Önce varlıklardan canlılar süzüldü. Bitkilerden hayvanlar ayıklandı. Hayvanlardan insanlar elendi. İnsanlardan veliler sağıldı, velilerden peygamberler… Peygamberlerden ise yalnız ve yalnız bir O seçildi ve bu yüzden adına seçilmiş dendi. Âlemin en eşrefi, varlığın en kerimi, her şeyden en üstünü, Mustafa oldu…

O En Güzeldi… Yüzü dolunay gibiydi. Girdiği yere ışık ve nur saçardı. Gözler ve gönüller aydın olurdu. Medine kızları, “Talea’l-Bedru” ile afakı çınlatırken Yahudi âlim Abdullah ibni Selam ötelerden koşup geldi. Kalabalık arasını yararak o cemale ulaştı. Gözleri nur yüzüyle buluşunca hemen hükmü bastı: “Vallahi bu yüzde yalan olmaz!”

O’nun güzelliğini Hz. Aişe (r.anha) anlatırken; “Yusuf’u çekiştiren ve parmaklarını doğrayan kadınlar, Eğer benim Efendim’in güzelliğini görmüş olsalardı, ellerindeki bıçakları göğüslerine saplarlardı!” demişti.

Evet, O Güzeller Güzeliydi… Ebu Hureyre; “Ben ondan daha güzelini görmedim. Sanki güneş mübarek yüzlerinde yürürdü.” Diyor.

O Mütevekkildi… En korkulu anlarda bile sarsılmazdı. Düşmanların ayak sesleri duyulduğu anda, mağarada ikinin ikincisi korku ve endişe ile sarsılırken, O, “Korkma, üzülme!   Muhakkak ki, Allah bizimle beraberdir” dedi. O yüksek bir tevekkülle yalnız Allah’a dayanırdı…

O Şefkatliydi… Savaş bitmiş, esirler alınmış, ganimet dağıtılmaktaydı. Bir kenarda kutlu ashabıyla oturmuş, hem dem oluyordu. Esirler arasında telaşla öteye beriye giderek kaybettiği yavrusunu arayan, bulunca da bağrına basan bir anne görünce mübarek gözleri doldu ve:  “Allah şefkati şu annenin evladına olan şefkatinden daha şefkatlidir!”

O Elçiydi… Arz üstünde durup, Arş-ı Ala’ya el kaldırıp, mavera’dan aldığı ilahi emirlerle beka yollarını, saadet-i ebediyenin nuranî âlemlerini insanlığın önüne açan bir elçiydi. “Ey insan kendini oku, âlemi oku, kâinatı oku. Bu işlerde, bu oluşlarda bir iş var. Abes olma, abes yapma! Sonsuz saadetlere namzet olduğunu bil, ayıl” Diye uyaran bir elçi…

O Adildi… En çok sevdiği biricik kızı Fatıma idi. O gelince ayağa kalkar, alnından öper, yanına oturturdu. Bir gün eşraf, kendinden hırsızlık yapan Fatıma isimli bir kadının affını istediler. Cemalinde celal parladı ve “Vallahi kızım aynı suçu işlese yine aynı cezayı veririm” buyurdu. Çünkü O, şefkati adaletine engel olmayan bir adildi.

O Azizdi… İnsanlar arasından çıkarılmış bir peygamberdi. Adı alçak demek olan dünyada, insanlar arasında yürüyordu. O insanlığın elinden tutup onları Arş’ın gölgesine,  Cennete çıkarmak için yerde yürüyen bir azizdi…

İbn-i Mersed anlatıyor: “Bir gün huzuruna girmiştim. Bir hasır üzerinde uyumuş ve hasır vücudunda iz yapmıştı. “Efendim, bir yatak temin etsek hasırın üzerine sersek” dedim.  Buyurdu ki: Benimle dünya arasındaki bağ nedir ki? Dünya ile benim misalim, bir ağaç altında gölgelenip, sonra da terk edip giden bir yolcu gibidir.’”

Evet, O bu dünyada aziz bir yolcu idi. İnsanlığa hep ebediyet yolunu işaretleyen Aziz bir misafirdi… O, Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) idi. 

                                              

         Peygamber Efendimizin (s.av) Özellikleri

 

* Daima düşünceliydi * Susması konuşmasından uzun sürerdi. * Lüzumsuz yere konuşmazdı. * Dünya işleri için kızmazdı. * Konuştuğunda ne fazla ne eksik söz kullanırdı. * Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı. * Kötü söz söylemezdi. * Affediciliği tabii idi, intikam almazdı. * Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

* Kimseyle çekişmezdi. * Çok konuşmazdı. * Boş şeylerle uğraşmazdı. * Umanı umutsuzluğa düşürmezdi. * Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı. * Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz ve ayıplamazdı. * Kimsenin kusurunu araştırmazdı. * Hiç kimse hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi. * Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatli dinlerdi.

 * Her zaman ağır başlıydı. * Konuşurken çevresindekileri kuşatırdı. * Kelimeleri parıldayan inci dizeleri gibi tatlı ve berraktı. * Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmazdı. * Adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi. * Vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü. * Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

* Dostlarına şöyle derdi: Dünyada bir kimse yahut bir yolcu gibi ol. *Her zaman hüzünlü, fakat mütebessim bir haletle dururdu. * Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştır. * Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı. * Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilmezdi. * Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı. * Konuşurken yüzünü başka bir tarafa çevirmezdi. * Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı. * Sıradan değildi. Ama sıradan insanlar gibi yaşardı.

Rabbim bizleri bu dünya misafirhanesinde O’nun sünnetine uyan ve şefaatlerine nail olan kullarından eylesin. Ve O'nun (s.a.v.) ahlâkıyla ahlâklanmayı nasip etsin. (Âmin)

( Sevgililer Sevgilisi (S.a.v) En Güzel Örnek başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 11.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.