Yazının başlığına bakıp ta “düğün değil, bayram değil eniştem beni niye öptü” nerden çıktı şimdi vakıflar diye düşünebilirsiniz; ama bugün dünyada yaşanan keşmekeşliğin bir kurumun eksikliğinden kaynaklandığının tespiti ve teşhisi amacıyla geçtiğimiz günlerde Tataristan’da ilan edilen merhamet yılı dolayısı ile başkent Kazan’da düzenlenen “Rusya’da yardım kurumları ve tarihi tecrübeler” konulu konferansta basından öğrendiğimiz kadarıyla çok önemli bir konunun altı çiziliyordu. Sonuç bildirgesinde katılımcıların hemen hepsinde şu kanaat hâsıl olmuş “ Osmanlı vakıflarına dünyanın ihtiyacı vardır.”

Diyalog Avrasya Platformu, Tataristan Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı, Kazan Hıristiyanlar Birliği ve Rusya İslâm Üniversitesi gibi farklı kesimlerden birçok kurumun iştirak ettiği konferansta bir bildiri sunan İslâm kültür ve medeniyeti üzerine araştırmaları ile ünlü Rus bilim adamı Leonid Sükyanin Osmanlı vakıf anlayışının modern zamanlardan çok ileri bir seviyede olduğunu ve bu yapının günümüze taşınması gerektiğini belirtmiş. Sükyanin, “Maalesef günümüzde bu çalışmaları yaparak hukuki alt yapıyı hazırlayacak yetişmiş bilim adamına sahip değiliz. Vakıflar İslam kültüründe önemli bir merkezde duruyor. Yardımlaşma ve paylaşma temelli Osmanlı vakıflarını anlamadan İslam anlayışını yorumlamak zor. Tüm dünyanın bu tecrübeye ihtiyacı var” değerlendirmesinde bulunmuş.

Konferansta bir tebliğ sunan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Cahit Baltacı, Osmanlı’da vakıf anlayışının sadece kendi halkına değil, gayrimüslimler de dâhil olmak üzere sınır ötesinde yaşayan bütün insanlığın yardımına ulaşma adına geniş bir kavram olduğunu ifade etmiş. Baltacı vakfın kelime anlamının karşılıksız yardım anlamına geldiğine işaret ederek yaban hayvanlarının ihtiyaçlarının bile düşünüldüğünü belirtmiş.

Osmanlı’da vakıf olarak kurulan eğitim, hastane, kervansaray, han, hamam, aşevi gibi birçok kurumun din ve ırk farkı gözetilmeksizin bütün insanlara hizmet verdiğini belirten Baltacı mahallelere kurulan sadaka taşlarından ihtiyacı olanların ihtiyaçları kadar aldıklarını, yardımda bulunmak isteyenlerin de buralara sadakalarını koyduklarını belirten öğretim görevlisi toplumda var olan güven ortamına dikkat çekiyordu. Kimsesiz kadınlar, borçlu olanlar, evlenmek isteyenler ve hatta kış mevsiminde aç kalması muhtemel yaban hayvanları için bile vakıfların kurulduğunu hatırlatan Baltacı, “Osmanlı’da vakıfların verimli işlediği dönemde hırsızlık başta olmak üzere suç oranları en düşük seviyeye inmiştir.” tespitinde bulunmuş.

Osmanlı'da devlet kendini, vatandaşın canını, malını korumak, asayişi sağlamak, sınırları muhafaza etmek, devlet düzenini ne bahasına olursa olsun her şeyden üstün tutmak, bu düzeni ilgilendiren her türlü yüksek menfaati sağlamakla mükellef gördüğü için İslam medeniyetinin de etkisiyle akla hayale gelmeyecek vakıflar kurmuşlar veya kurdurmuşlar. Merak ettim acaba bu vakıflar hangileridir diye hayır, hasenat sahipleri neler yaptırmışlar neler? Akla gelen her şey: Cami, mescit, külliye, medrese, mektep, çeşme, sebil, sel sebil, şadırvan, yalak, fıskiye, havuz, kuyu, kaplıca, hamam, çifte hamam, ılıca, helâ, yol, köprü, kervansaray, imaret, hastane, kütüphane, namazgâh, musalla, gasil hane, tekke, ribat, zaviye, hücre, dergâh, türbe, künbed, çarşı, pazar, han, bahçe, tarh, lağım, kışla, kale, hisar-beçe, palanka, burç, hendek, tabya, kaldırım, sokak, park, bulvar, miskinhane, kalender hane, darülkura, darülhuffâz, dârülhadis, muvakkithane, liman, fener, deniz feneri, yunak (çamaşırhane), yağhane, mumhane, şeker hane, demirhane, dökümhane, fırın, tezgâh, mezbaha, tophane, gülle hane, şişhane, ahır, hara, dershane, tımarhane, dârüşşifa, nişangâh, fetvahane, menzil hane, nişan taşı, sayeban, kameriyye, çardak, suyolu, sarnıç, tâbhane, müftihane, mahkeme, sığınak, kabristan, köşk, konak, saray, sahil saray, yalı, ev, meşruta hane, liman, iskele, kahvehane, bozahane, şıra hane, kıraathane, eczahane, mahzen, cedvel (kanal) ve daha pek çok şey...

II. Bayezid devri yazarlarından Cantacasin, klasik eserlerinde o devir için şöyle der: "Küçüğü ve büyüğü ile Türk ileri gelenleri, cami ve hastane yaptırmaktan başka bir şey düşünmezler. Onları zengin vakıflarla teçhiz ederler. Yolcuların konaklaması için kervansaraylar inşa ettirirler. Yollar, köprüler, imaretler yaptırırlar. Türk büyükleri, bizim senyörlerimizden çok daha hayır sahibidirler, son derece misafir severler. Türk, Hıristiyan ve Yahudileri memnuniyetle misafir ederler. Onlara yiyecek, içecek ve et verirler. Bir Türk, karşısında yemek yemeyen bir adamla Hıristiyan ve Yahudi bile olsa yemeğini paylaşmamayı çok ayıp sayar. D’Ohsson’a göre bu derece hayırseverliğin menşei İslâm dinîdir. Şöyle der : "Kur'ân, Türkleri, dünyanın bütün milletlerinin en hayır ve en insan severi haline getirmiştir."

Bu vakıflar içerisinde hastanelerde akıl hastalarının tedavi yöntemi çok dikkat çekicidir. Bir ayrı branş olarak değerlendirilen akıl hastalarının tedavisi ki bu branşta Türk doktorları XIX. asra kadar, Batı'dan çok çok üstündüler.

Akıl hastaları XVIII. asra kadar, Avrupa'da "Şeytan'la işbirliği yapan melun mahlûk" muamelesi görüp, çok defa diri diri yakılırken Osmanlıda daha XV. asırda bile akıl hastaları için imar edilmiş dârüşşifalar vardır. Hastalar dertlerine özel, Türk mûsikîsi makamlarıyla tedavi edilmeye çalışılırdı. Yalnız mûsikî ile değil, hususi yemekler, çiçekler ve manzaralar ile de tedavi uygulanıyordu. Bilhassa kuş etleri veriliyordu. Her hastanın odasına iki pencere konuyordu. Pencereler tercihen gül bahçesine bakıyordu.

Osmanlının Kur an ilhamıyla bayındır ettiği ve kurdukları vakıf medeniyeti daha doğrusu medeniyetin vakfı, insan ve hayvan hakları günümüz batı ve Amerikasının vicdanına mahkûm edilmiş insan hakkı ile kıyas edilebilir mi? Tek kelimeyle günümüz dünyası her yönüyle Osmanlıyı arıyor.

( Vakıf Medeniyeti Mi? Medeniyetin Vakfı Mı? başlıklı yazı Mehmet Dal tarafından 11.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.