yıldızlar göz kırparken aymaz gecelere
içimden dümensiz gemiler kalkar
bilmezsin ne kadar yorgundur gözyaşlarımda
uzayıp giden yıllardan kalan zamanlar

gidişinle herşeyim yarım
her dokunuş tenimde  anlamsız
isimsiz kalır yeni doğan çocuklar
henüz cenindir sensiz tüm sevdalar

dur diyemem bilirsin dilim lal
ama yüreğimde deliren bir isyan
sessizce haykırırken yar
gitme
olur mu
gitme
 
ifadesi yok sensizliğin
ve sana olan sevgime yeterli kelimelerim
hiç bir şiir anlatamaz bil ki sevdiğim
türkülerin ucu yanık her gidişinde

bu sensizlik canımda bir diken 
içimde kanayan yaradır çaresizliğim
kızıl akşamlar çöker şakaklarıma
ruhumdan fırtına kuşları geçerken

gidişinle hüzün yağar sokaklarıma
yoksulum yokluğunda ama
sana yine de dur diyemem bilirsin

keşke duyabilseydin
yürek dolusu sessiz sözlerimi
ve anlasaydın söylemediklerimi
hadi vazgeç
gitme
olur mu
gitme
 
 
Yasemin Göksel

Değerli sesi ile şiirime can veren değerli dostum Adem Efiloğlu'na sonsuz teşekkürlerimle.



Rüzgâr

Haram uykularımın hercai düşlerinden bir avuç sen biriktirsem

Ve bir yıldız kaysa dileklerimden

Farklı iklimlerin çiçekleri olsak mesela

Sonra aynı dalda tomurcuklansak

Gün ışığı hayallerim

Figanıma düşse bir çığlık boyu

Çoban aldatanlar şakısa kuytularında zamanın

Ben bir bahar tazeliğinde uyansam

Yaprak üzerindeki çiy tanesi gibi

Dökülsem bilmediğim bir toprağın büyüsüne

Büyüse ıslattığım çimlerin yeşil tutkusu...

 

Şimdi bu günü yaşıyorum;

Sorgulanmış mahkûm dünlerimin kayıp zamanlarında

Ey kınından hiç çıkmayan, zülfikar yalnızlığım

Bilir misin?

Kesiklerine, yar dudağı geceler boyu tuz basar

 

Ne çok saplandın sol yanıma

Uçurumlara sürükledin beni kollarımdan tutup tutup

Sessizliğimin ortasında eserken bir deli rüzgâr

Narin bir kelebek ürkekliğinde uyurdu

Pembe bir düşün koynunda yâre taptığım akşamlar

 

Ey yar; vurduğun prangalarda ayaklarım hâlâ kan ağlar

Ve azgın sellerde sürüklenir yarım yamalak kavuşmalar

 

Haydi söylesene;

Nasıl mavi bir umuttu

Şavkıyla yüzümü kuşatan gözlerin

Hangi avuçları esir etti şimdi kendine

Ellerimde temmuz gecelerini hapseden ellerin

 

Hâlbuki bilmedin sen hiç;

Efkârımı üflediğim rüzgâr dağıtırdı saçlarını

O büyülü sahilde sere serpe uzanan eski kentin

Kumsallarını adımladığın meşum gecelerde

 

Eserdin aklıma, aniden uyanırdım

Terlemiş gecelerin çizgilerini alnımda biriktirirdim

Kalem olurdum, sana daha derin sarılmak için

Kaçar saklanırdın hüzünlü bir mısraya

Seni, tutamazdı ellerim

 

Ne kadar vazgeçtim desem de;

Kalbimin duvarlarında yankılanıyordu ismin

Çarpa çarpa yüzüme düşerken harflerinin acısı

Kaçamıyorum işte, kaçamıyorum hayallerinden

Bir sağanak gibi boşalıyorsun yine üzerimden

 

Hâlâ tenimden kayıp düşüyor özlediğim ellerin

Asumana çizdiğim resminde bir tütün rengi gözlerin

 

Düş/tün

Düştün hüzünlerimden

Damlalar gibi süzülerek

Şimdi gece ağlamaklı bir mısra

Birazdan, birazdan sevdiğim

Sessizliğimi kurban edeceğim

Deli rüzgâra...

 

 

Sözsüzdür Aşk

Sözsüzdür yaşanan en güzel aşk derdik

Susardık uzun uzun

Gözlerinde kehribar sarısı bir mevsim getirirdin gelirken bana

Eylülüm derdin, mevsimsiz baharım

Vakitsiz hazanım

 

Son kuşların havalandığı yerdeki tarihsiz sevdam

Portakal çiçeği kokardı gökyüzü

Seninle her buluştuğumuz parkta

Çocuklaşırdık bazen

Bazen yaşlanırdık omuz omuza

 

Deniz kokusu karışırdı kırçıl saçlarına

Bir deli Akdeniz olarak dolardın kollarıma

Yakamozlar çizerdik tuvalimize

İçimiz kan ağlayarak ayrılırdık sonra

Akşamın kızılı düşünce yürek yaralarımıza

 

Evlerimiz ayrı şehirlerdeydi

Kalplerimiz birlikte atmayı öğreneli

Ve, gözlerimizi kapatınca sarılmayı birbirimize

Artık ayrılık anlamını yitireli çok olmuştu gönüllerimizde

 

Ellerimiz uzakta hiç mutlu olmazdı birbirinden

Sıcak bir ağustos kalırdı geriye birlikteliklerinden

Bilirdik

Susardık

Sadece severdik sorgusuzca

 

Ve uzun uzun

Gözlerimize bakardık

Kâh güneşi yakalardık sarı saçlarından

Kâh papatya toplardın gece rengi saçlarımdan

Ama sessizce severdik

Sözsüzdü yaşanan en güzel aşk

 

Koklardın beni hasretle

Bebek kokulum, hasretim derdin

Çünkü biz yanyana bile

Hep hasrettik gözlerimize

 

Öyle bir iç çekişti ki bu koklamalar

Annemi anımsatırdın

Sedef ışıltısıyla gül kokulu annemi

Bir tek o sarılırdı öylesi bana

 

Rüya gibiydik

Masal gibi

Tertemiz bir efsanenin

El değmemiş sevdalı çocuklarıydık

Akasya beyazındım bazen ben

Bazen gece ayazımdın sen

Sarıp sarmalardın kilometrelerce öteden

 

Üşürken yaşadığını anlayacaksın demiştim ya hani sana

Yaşadığımı anlamam için miydi beni bu üşütmelerin

Şimdi yeniden üşümem için

Geri dön gittiğin yerden

Akasyalar hala beyaz açmakta

Ben seni sözsüz sevmekteyim

 

 

Bir Peri Masalı

Ay ışığı dökülürken kirpiklerinin kuytularına

Usulca kulaklarına bir peri masalı bıraktım

Ve uzaklardan billur şafaklar saldım ufuklarına

 

Sen; mavi dudaklarını nefesim yaptığım adam

Kehribar gözlerinde sevdalar beslediğin gecelerde

Volkanik aşkının magmasında çoğalır depremlerim

Kalbimde bir kılıç iziyle uyanırım sabaha

 

Öyle çok eşkiya basar ki geceleri köyümü

Öyle çok titrer ki gözlerimde hayalin

Bir kandil yanar yüreğimin karanlık odalarında

Kanımın isyanını duyar yıldızlar damarlarımda

 

Bir örümcek ibrişimi kadar incedir boynum emrine

Korkularımı al sakla ışıksız hücrelerinde

Hapset beni bir değil, bin ömür boyu

Güneşe kafa tut haydi gitmesin, gelmesin gece

 

Böyle boş bakarak ürkütme yaralı sevdamı

Biliyorum sen de seviyorsun kendince

Özgür değiliz ikimizde ki, biliyorsun

Bir alyans boyu dikenli tellerde kanıyoruz

 

Hasret tufanında yanıyor günahlarıyla

Bir kaç anlık birbirine değen ellerimiz

Ve mayınlarda dağılıyor tenimiz

Oysa ''gel''desen hatta ''öl''desen

Hazırdım mutluluğa bile hazır olmadığım kadar

Yazık...

Sen miydin söyle o ''aşkım''dediğim, cesaretsiz

 

Şimdi sal sokaklara çığlıklarını

Bir daha beni göremeyeceğini bil

Sen de bir nebze böl uykularını

Bir ölüm orucunda

Gri bir kurşuna sorarken hesabımı

 

Paslanmış yüreğinden sökerken beni

Söyle hangi kılıç kınında ağlar

Hangi hançer bu sevdayı böler tam ortasından

Yarısı sen olan, yarısı bende kalan

Kaç hayatımız olacak daha

 

Düş/ün bir kez daha

Aşk çiçeği açmayacak dikenlerimizde

Serçeler ağlamayacak asla

Tenekelere ektiğin fesleğenlerimizde

 

Sen; yüreğime gömdüğüm adam

Bak ve gör, retinalarımdasın hala

Kurşuni yalnızlığımın tam ortasında

Eylül akşamlarından birinde

Sonbaharı sallıyorum saçlarımda

 

Şimdi huzurla uyu sevdiğim, al şafakları koynuna

Bahar gelsin suskun, mavi dudaklarına

Ben, bir peri masalı bıraktım ardımda sana

Bir peri masalı

 

 

Hayatımın Şiiri

Ne zaman hayata dair güzel bir şey düşünmek istesem

ve gözlerim dalsa uzaklara

aklıma bir tek sen gelirsin

Ellerim sığınır kordan avuçlarına

Akşamsefaları geceye kollarını açar sonra

 

Anlatıyorum şimdi ölümün kucağından kaçan

Mişli geçmiş ömrümün hikâyesini

İlk defa bu şiir bir tek benim için sevgilim

Yüreğim ise sadece senin

 

İlk defa ara verdim tüm düşlerime

İlk defa bu kadar yaşamaya mecburdum

Verdiğim sözü tutmak kadar sarıldım hayata

Sevenlerime, kızıma ve sana tutundum

Sen bunu hiç bilmesen de

ilk defa bir şiir yazdım kendime

Adını hayatımın şiiri koydum

____________________________

Sabah olmakta artık acılarımda şeb-i yelda üstüne

Varsın mahmur ayazların gözlerine sürmelenip

titreşsin şebnemlerin öpüşünden kopan feryatlar

Bu keskin bakışlarıma mıhlanan hüzünlü bekleyiş

Bu fay hattı gibi son kırılmaları ömrümün

Dualarınıza alın beni ve ellerimi tutun dostlar

 

Uzun suskularımın ilk hecesindeyim şimdi

Masallarım çoktan tükenmiş ütopyalarımda

Nasıl sancılardan kopardım ruh çiçeğimi bilseniz

Kimse dolaşmadı yalnızlığım kadar asla

üşümüş bedenimin sokak aralarında

 

Soğuk ve karanlık koridorlarda çaresiz

Gece çığlıkları gibi yankılanan ayak seslerimi

Ve korkulara sinmiş fırtına öncesi sessizliğimi

Söyleyemedim hiç kimselere

Ne olur sen de üzme kendini

 

Varla yok arası keskin bir kılıçtı hayat çizgisi

Arada seni düşünmek için derin nefesler aldığım

Bu şehirde yapayalnız dolanırken ayaklarım yasa

Gülümserdi yalancı yüzüm sevenlerime

Bilseniz ki;

Gizli gözyaşlarım kadar cesurdum oysa

 

Geceleri uykumu bölerdi sessiz bir fısıltı

Ölüm gelir bana hâkim olurdu, ürperirdi yüreğim

En çok İstanbul'u özlerdim seni ve kızımı

Mavi bir acı otururdu gözbebeklerimin

hasret rengi uzak limanlarına

Sen uykularında düşlerini şafaklara bölerken

Sığınırdım mavimsi dudaklarının kuytularına

 

Yine de bilmelisin;

Bir nebze teneffüs ziliydi tebessümüne özlemim

Acımadan alıp gittiğin ellerine

bu kadar uzaktayken ellerim

Doktorun dediği ile değildi ölmek bil

hasretindi sevgilim

Hasretindi...

 

 

Yakut Kırmızı

Yine yalnızım, kötürüm sessizliğin

Küf kokan duvarlarında

Başımı alıp gitmelerim avare

Avare bir yakut kırmızısında

 

Kangren gidişlerinin içimi saran

Yıllardır sana hiç anlatamadığım yası

Hoyrat harflerin çarpık alfabesiyle

Adını yazıyorum deli bir gece yarısı

 

Göğsüne gömüyorum şafaklarını şehrin

Umut umut bakıyor yıldızlarımdan

Hasretime yapışan o füsuni gözlerin

Kim bilir kaç heceydi

Ayrılırken ettiğin veda sözlerin

 

Issız karanlıklara sürmeler çekip

Gelip gözbebeklerime oturuyorsun

Görüş günü olmayan tecridimde, bana

Kelebeklerin dansını özletiyorsun

 

Daralıyor nefesim

Odamda dört dönüyorum

Saatleri iple çekiyorum ki

Saatler beni ipe çekiyor

 

Duvar dibinde bir papatya direnişte

Yaşama tutunuyor alelacele

O da, güneşe hasret büyüyor hapishanemde

Sigaradan vazgeçtim sevgilim

Gülümsemeni getir bu gelişinde

 

Yağmala beni, yok et sevda

Yakut kırmızısı ağıtların düğününde

Bitmeli bu hüzünlü bekleyişin

Alnıma öperek bıraktığı veda

 


Bu Şehirde Sabah Olur

Sığınır sessizliğine gözbebeklerim

Ufuk çizgimde mor bir akşam

Saçlarıma düşerken eylül yalnızlığı

Sarhoş naraları şenliktir sokakta

Cılız bir çocuk sesi tınısında dururken zaman

Şehrin en fahişe saatlerinden soyunurum

 

Zehrini salar cinnet karanlıklar

Kol gezen kötülük kurbanlar seçer

Bu keşmekeşte içimde isyanlar susmaz

Dudaklarımdan ahlar dökülür kanar binlerce avaz

O saatlerde dışarıda bir sokak kedisi ölür

Kimsenin umurunda olmaz

 

Utanırım insanlığımdan her an biraz daha

Geceden güne uzanırken dikenli saatler

İlk şafak ışımasında vurulur kalırım

Düşerim isimsiz nefer gibi bir kuytuda

 

Düşünürüm, üşür dimağım

Masumiyetlerin şakağına

Ne kurşunlar sıkılmıştır kör gecelerde

Ne cinayetlerin adı töre olmuştur cehaletlerde

Bir kadın bir erkeği kimbilir nasıl sevmiştir

Korkarak kenarda köşede

 

Sen bildiğin gibi sun kendini aldırma

Düşlediklerini, umutlarını kur ard arda

Mavi, yeşil, sarı, pembe

Durma, acizlerin gözünü boya

Gecenin bahtı kara nasılsa

 

Ne yazık ki;

Ne kadar ağlasak da

Her acı;

sonrasında unutulacak

Bir şey olmamışçasına

Yine bu şehirde

Sabah olacak

 

Ve kimse bilmeyecek bir âşık nasıl öldü

İnsanlar nasıl sömürüldü

Bir bebek anne memesinde

Süte karışan kanla

Nefretin adında büyüdü

 


Ekledim

Bütün cümlelerimi süzdüm zamanın imbiğinden

Geriye sana biriktirdiğim sözlerim kaldı

Hayatımda eğreti duran sevdanın son harfiydin

Onları da dudağımın kenarına, öpüşün gibi ekledim

 

Yaşadığım tüm anılardan sıyırdım aklımın divanesini

Küskün şimdi, kara kundağa belediğin aşk bebeğim

Adını koyamadığım yürek sızılarıma

Gözlerinin son bakışını da ekledim

 

Canın yanmasın diye sakladım senden

Bilmediğin o sessiz, hazin, gölgeli yanımı

Güneşi sadece tebessümlerinde sevdim

Aklına her gelişimde, gecelerine yıldızlarımı ekledim

 

Mezopotamya'ya döküldüm uykulu akşamlarda

Saçların nefesime değerken düş sokaklarında

Bir köşe başında dizlerimi büküp, ölürcesine ağladım

Kara bahtıma gidişinden doğan, hasretini ekledim

 

Sen şafak vaktiyken ben ufkunda batan bir güneştim

''Su gibi sesin'' derdin ya şimdi kurak mevsimdeyim

Kırgın değilim asla, bilakis aşkı tanıdığım, seni sevdiğim

Bana yaşattığın dört mevsim için sana teşekkür ederim

 

Bitti deyip giderken ben, sensizlik kalbimde hançer-i keder

Kelepçesiz tutsaklıkta vurulmuştum sana kurşun gibi

Bu muydu alnımıza yazılan aşk kokulu kader

 

Ellerini al, dudaklarını, gülüşünü ve acımasız sevdanı da

Sadece gözlerini bırak giderken, o bana bir ömür yeter

 

 

 

( Gitme başlıklı yazı YaseminGÖKSEL tarafından 31.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.