Hafif uçarı bir kızdı. Takmazdı kafasına tokadan baksa bir şey.. Dünya yıkılsa umurunda olmazdı.

           Kalorifercilik yapan babasının çalıştığı apartmanda oturan savcının yardım ile kapağı adliyeye atmıştı. 1980 li, yıllarda ne KPSS sınavı vardı,ne ne şifreli çözümler…

           Adamını bulan,bir işe girerdi.

           Göçmen kızına, Avrupa kültürü,bir şekli ile bulaşmışdı .Bulgaristandan göç ederek de gelmiş olsalar, hayata bakış açıları ve algılayışları,anadolu da yaşayanlardan, farklılık arz ediyordu.

           Komşu oğlunu,erkek kardeş olarak görüyordu ama karşı tarafın kendisini kardeş, görüp, görmediğini umursamaz dı.

            Bu rahat ve içten tavırlar kötü niyetli olanlarca kullanılmayacağı garantisini kimse veremezdi. Hele kız erkek ilişkilerinin askıda olduğu 80 li yıllarda, bir kızla erkeğin yanyana yürümesinde bile Anadolu nun bir çok yöresinde, kızın isiminin çıkmasına ,sebep olacağı için ilişkiler düzeyli ve dikkatli olmak zounda idi.

            Kızımız,gittiği yere güneş gibi doğardı. Agzından cıkan gülücükleri,izlemek bile güzele güzel bakan için mutluluk kaynagı idi. Rahat tavırları,cahiller için hafif meşrep hayat tarzı erkek hakim adliye koridorlarında fazla göze batmaya başlayınca,  yer değişikliği yapılarak,ceza evinde gardiyanlığa başlattılar.

            Güneş gibi her gün doğan, gül yüzü itildiği,cezaevinde dahi solmamıştı.

             Birkaç gün içinde solak olması ve göçmenliğin kazandırdıgı,adaptasyon gücü ile  şartlara adapte olup,yeni işyeri arkadaşlarına ısınmıştı.

             Cezaevinde mahkumlar, kalıntı değildi ama kendi payına düşen, yaşamdan hepsi ayrı bir alıntı idi. Ama yapacak bir şey yoktu. Göçmen olarak bulunduğu ortama adapte olmayı çocuk yaşta ögrenmişti. Gözlemle, şartları değerlendir, Neticeye etkili olmak için en iyisi ol. Okul hayatında bu kuralı uygulamış ve göçmenin olumsuz şartlarını,hayata adapte olurken ki başarısı ile olumlu hale cevirmişti.

              Ama bu insanlar kendini anlamıyordu. Yaşamayı seviyor,eglenceye düşkün birisi olabildi. Ama erkekler kendisi hep yanlış değerlendirip, yaralanmaya kalktığı için bitirici noktayı vuruyordu.

              Hangi birisini anlatsın ki ,doğum günü partilerinde dans ettiği erkekğin kendisinin gösterdiği sıcaklığı yanlış anlayıp sırılsıklam aşık olmasını mı, okul arkadaşları ile gittiği eglence yerinde bir bira dan sonra kendisini Don Juan zaneden samimi arkadaşının ,bizzat fahişe muamelesi yaparak  tacizi ni mi?

               Bu erkek milleti hep aynıydı al birini, vur ötekisine..Kadehi kaldıran, bitirdikten sonra neredeyse, sütyeninin çıtıtını topluluk içerisinde soyup, kendi kızkardeşi yada annesi olduğunu unutacak kadar şeref noksan hale geliyordu.

              Çevresinde kimse kalmamıştı.  En iyisi tayin isteyip yeni bir çevre edinip bu cevre de yaşam mücadelesine devam edecekti.

              Memur şehri olarak duydugu Ankara nın iyi olacağını düşünmüştü. Büyükşehir olduğu için dikkat de cekmezdi.Küçük yerlerdeki gibi erkekler acgözle bakmazlardı,diye düşünmüştü.

              Ankara da hayat biraz daha zordu .Kiralar geldiği ilçeye göre oldukça yüksekti.  Babası vefat etmiş tek annesi ile başını sokacağı orta gelir gurubunun kaldığı Mamak ta giriş katta bir daire kiraladı.

               Yeni iş yerinde yeni koyduğu kurallarına göre daha ciddi bir şekilde hayata sarılmaya başladı. Arada şen kahkahası ve el kol hareketleri ile karşı cinste yarattığı cazibenin farkında olmadan kendini kurban haline getirdiğini bilmiyordu.

                Azgın teke hastalığına yakalanan 40 yaş magduru mesai arkadaşlarından olupda  asılanlardan kendisini rahat bırakmalarını istemelerine ragmen etkili olmuyordu.

                

                Hayata mı bir arıza var yoksa kendisinde mi? Diye sorgualarken bu işlerden hayırlısı ile bir kısmet cıksada evlenip kurtulsam derken aynı yaşam tarzını devam ettirmenin çılgınlığını anlayamıyordu.

               Genc ve güzeldi. Hayat dolu idi. Ama anlamdığı anadolu da dini motif ve ahlak eksikliği gibi algılanacak davranışlarda bulunanları ERKEKLER sadece anlık değerlendirirdi.       Onlar,yaşamlarının tarihi süreçlerinde EĞLENİLECEK KIZ-EVLENİLECEK KIZ ayrımını otomatiğe bağlanmışcasına yapıyorlardı.

                 Bu çarpık ahlak anlayışında erkekler,kendi kız kardeşlerinin başına gelse ne tepki vereceğini bilmeden, başkasına ait namus sahasında tacizi kendince haklı buluyordu.

                 Oyıllarda, Dallas dizisi Pazar günlerinin vazgeçilmeziydi.Öyle ki şehirler arası yolarda hususi otoları ile yolculuk edenler, otomobillerini mola vererek, diziyi seyredip yollarına ancak öyle devam ediyordu.

                  Öz olarak,dizide herkes birbirinin karısı yada kızı ile ilişkiye girişi devasa bir zenginlik ve ciftlik hayatı içerisinde sunumu yapılıyordu.Son zamanlarda seyerdilip,beyinleri uyutup, uyuşturan yerli dizilerdeki ensest ilişki benzeri sapıklıklar gibi.

                  Medyanın pompaladığı hayatlar,meydanlardaki hayatlarda yankısını bulup AHLAKSIZLAŞMA İDOLÜ oluşturulmuştu.

                   Gardiyan Fikriye, Öyle yada böyle evlenip kurtaracaktı bu hanzoların elinden kendini…

                   Kocasını öldüren,kadın tutukluya gelen avukatın elinde yüzük görmemişti. Fena da sayılmazdı yaşı yaşına, boyu boyuna uygundu.

                   Kadından avukatı ile ilgili direkt sorarsa şüphelenecğini bildiği için ‘’TUTUKLULUKLA İLGİLİ itiraz dilekçesi verdirdin mi ?’’ diye sorunca Karıncayı incitemeyecek gibi duran koca katili kadın olayın şokundan cıkamamış hali ile omuz silkti. Bilmiyorum dercesine…

                   Fikriye bunun üzerine ‘’avukatına sor, süreyi kacırmasın’’dedi.Kadın tutuklu, ‘’Tamam Cuma günü geldiğinde sorarım’’ deyince  amacına ulaşmıştı Fikriye..

                  Fikriye, Cezaevi hukuk fakültesini bitirdiklerini sanan, mahkumlardan ufak tefek hukuki bilgi sahibi oluyordu. Dikkat ettiği bir hususta,mahkumlardan,her biri suç işlemediğini söylüyordu. Nasıl oluyorda buraya geliyorlar diyte hayret ediyordu.

                  Cuma günü geldiğinde,mahkumların giriş ve dış dünyaya çıkışın yapıldığı, kapı altı nöbeti kendine yazdırmıştı. Böylece Avukatlar, tutuklulularla görüş için geldiğinde kendisi tutukluları, Avukat görüş yerine götürecekti. Ögleden sonra 15 sularında kadın tutuklunun begendiği,avukatı geldi. Kayıtlarını yapıp kiminle görüşecği bilgisini aldıktan sonra nufus cuzdanını istedi.Avukat şaşırdı. Rutin olan Mesleki kimliğin dışında kimse avukata kimlik soramazdı.Ama bu güzel kadın kırılacak cinsten değildi. Çıkarıp verdi. Kadın aceleyle ön ve arka yüzüne baktıktan sonra içinden oh be dedi tahmin ettiğim gibi bekar dedi. Kimliği iade eden Fikriye buyrun diyerek demir kapıların birini acıp diğerini kapatarak  avukata görüş yerine kadar mihmandarlık yaptı.

                   Görüş yerine diğer taraftan getirtilen kadın tutukluyu almadan evvel Avukatla havadan sudan konuşup bürosunun yerini ögrendi. İlgiden hoşlanan avukat ‘’büroma beklerim’’ diyerek, karşılıklı sinyalizasyon yapıldı.

                   Karşılıklı görüşmeler, bir süre sonra daha sık görüşme isteklerine daha sonrada aralıksız görüşme isteğine dönüşüp evliliğe karar kılarlar.

                   Fikriye,karslı avukatla evlendikten sonra mutlu olacağını sanmıştı.

                   Bilmiyordu ki insanların bazılarında bir den fazla yüz olduğunu .

                   Kibar,yakışıklı hoş çocuk gitmiş yerine bir kaba saba zebani gelmişti.’’Kısa giyme’’,’’ dar giyme’’,’’ sesli gülme’’,’’oraya bakma’’ ,’’buraya bakma’’ gibi cezaevi hayatı ,ekmek parası için çektiği yazılı kurallar silsilesinden daha beteri, özel hayatında, sesli kurallar silsilesi olarak   hakim kılmıştı.

                    Aradığı mutululuk,anlık verilen kararlarla, bizzat mutsuzluğunun sebebi olmuştu. Adam içki içincede ,zıvanadan cıkıyordu. Bir iki kerede güneş gözlüğü ile gizlemek zorunda kaldıgı,mor gözle işe gidince,cezaevi firarisi,zindan hayatı arkadaşları nezdinde de ortaya CIKMIŞTI.

                        Nereye kadar cekecekti. Kendisi tacizlerden yıldığı için evlenmişti. Ama şimdi deyim yerinde ise hergün tecavüze ugruyordu. Kocası idi helali idi ama mideside almıyordu.

                        Onca küfürlü-dayaklı iletişim hatları, kendisini zamanı yakınlaşmış bomba haline döndermişti. Son küfür,zıvanadan cıkarmıştı,kendiside saldırganlaşmış,eşine geçirdiği bıçağı oraya buraya sürterek eşini evden kaçırtmak istemiş.Bunun üzerine eşi, korku ile evi terk etmek zorunda kalmıştı.Takip eden, sabahda hemen soluğu rastgele girdiği bir avukatlık ofisinde aldı.Boşanacaktı..

                        Aniden karar verip evlemiş,aynı şekilde evlilik sözleşmesinide sona erdirecekti. Evliliğin kutsiyeti zindan hayatının karanlıgında yitip gitmişti. İt herif, diye içinden geçirdi. Hayatını nasıl çekilmez hale getirmişti? Ofis kirasına kadar kendisi ödüyordu maaşını aldığı gibi kocamdır deyip eşine veriyordu. Srf huzuru yakalamak adına ama nafile sonunda sabır taşı değildi .Çatlamıştı..

                      Tüm olayları etraflıca avukatına anlattı. Avukatı ,rutin sorularla bereber teknik detay sayılacak,dayakla ilgili doktor kaydı,hastane kaydı olup olmadığını, sordu. İşyeri hekiminin, sevk ettiği olayla ,bereket versin ki sağlık ocağından aldığı, darp izleri olduğunu , gösterir,raporu vardı. Avukatı,evliliğin kurtulma ihtimali olup olmadığını,ögrendikten sonra  Meslekdaşı olduğu bahsi ile ben eşinizi arar görüşürüm. Dedi.

                       Avukat da biliyordu, bir kadın karar verdikten sonra dönüşü olmuyordu. Son sözü kadın söylemişse kurtuluşu yoktu evliliğin.Erkeklerde ise  namus meselesi hariç heran tekrar bir araya gelme ihitimali olabiliyordu.

                        Davalı avukat eşde,eşinin de evliliğin devam ettirmeyeceği,hususunda ki anlayışını bildiği için iki avukat karşışılıklı olarak aralarında hazır ettikleri protokolu mahkemeye sunarak, boşanmayı kolaylaştırdılar.

                         Davanın duyulması ile erkeklerin yeniden bakışlarıın değiştiğini farketmişti. Lanet olsun bu hayattan bir şey anlamamıştı. Şapşal erkekler yiyecek gibi baksın bakalım el mi yaman beymi yaman gösterecekti. Evlilik defterini ni açılmamak üzere kapatmıştı.

                          Alt düzey olarak gördüğü bütün meslekdaşlarını bir kalemde sildi. Yalnız oyuncaklıgını bırakmadan sigarasını aldırıp ufak tefek elektrik faturası,su faturası bedellerinin ödenmmesi gibi külfetleri samimileşmiş gibi gözüktüğü arkadaşlarına  bozuk yok sonra veririm gibi gerekçelerle ödetti.

                           Kaz geleceğini sanarak tavuk esirgemeyen kazlar, çocuklarına almadığı çikolatayı sevgilisi olacağı düşüncesi ile Fikriye ye hediye ediyordu. Hepsi yalnızca kendilerii le ilgilinediğini sanarak Fikriye hepsini parmagında ceviriyordu.

                           Mesai den erken cıkmalar,nöbet çizelgesinde korunmalar her ne hikmetse Fikriye den yana oluyordu.

                           Fikriye faturası sırası gelene ufaktan elini tutarak mutluluğun ufacık tarafını gariban kaza,tattırıyordu.

                           Zengin olduğunu anladığı mahkum yakınlarına,begendiği avukatlarada gece eglencesinin masraflarını karşılatmakta da bir beis görmüyordu.

                            Bir çalışan için yaşam tarzı büyükşehirde olsa dikkati çekecek boyuta geliyorken kıvrak zekası ile durumu kurtarıyordu. Yada kurtardıgını zannediyor,karşı taraf da yiyeceği armut hayali ile kıvrak zeka numarasını yemiş gözüküyordu.

                             Tek kusur randevularda cakışma idi .Devreye hastalık ,annesinin hastalığı,kaza,çamaşır gibi gerekçeler girerek, kurtarıcı muamelesi görüyordu. Ama aynı sahsa aynı  numarayı ikinci defa çekmeye başlayınca bu grekçelerde geçersiz kalmaya başlamıştı.Son  çare tedbili mekan yani tayin kalmıştı.

                            Masraflarını kıstıgı ve başka sahıslara yüklettiği için biraz para biriktirmişti. Küçük bir ilçe cezaevine gitmeyi düşündü.  

                            Olmadı sonunda İstanbul a kaçarak tayini ni gerçekleştirdi. Kendisi gelmeden namının geldiğini sırnaşmalı mesai arkadaşlarının davranışlarından anlamıştı.

                             LA havle çekerek, hayatını idame ettirmeye çalıştı. Birkaç kişiyi paylayıp, idare ye şikayet edeceği tehdidi ile  savuşturmuştu.Ama huzursuzluğu sırnaşmalarla tahammül boyutunu aşmıştı.

                              İstanbul a Geleli 3 ay olmuştu.

                             İdare ye cay dağıtan mahkumun kafasını yerden kaldırmadan hizmet etmesi ve bir ruh gibi odalara hizmet verip,çay boşlarını almasını,laf atmalara karşı genellikle cevapsız yada kısa net cevaplar vermesi dikkatini çekmişti.Adam ser verip sır vermez cinstendi. Sakin yapısı ile huzursuzluk cıkaracak bir tip de değildi.

                           Aklına yine şeytani bir fikir gelmişti. Zaten 20. YüzyılIN  son yıllarında   insanları girdiği BENCİLLİK FORMU almış başını gidiyordu.

                       Turgut ÖZAL Cumhurbaşkanı olmuş,Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz diyerek,hukuku ıskartaya cıkarmıştı.Şan şöhret para ya giden her yol mubah görülüyordu. Dönemin Tan Gazetesi nde anadan üryan artisler poz verip, Türk Erkeğinin gücünden bahsederken toplumun dikkatleri başka sahalara cekiliyordu. Pornografik ayarlı zannedilen ama erotik içerikli Playmen diye bir dergi çıkmıştı,buluga eren erkek cocuklarının süslü hayalleri ile bir an önce büyüme isteğinin, motorize ekibi halne gelmişti.

                      Teminat karşılığı olsun dağ başındaki tarlalar,banka içlerini ödenmeyecek borçlanmalarla boşaltmıştı. Doğuyu kalkındıralım derken cıkarılan teşviklerin tümü İstanbul da dolmuş hattındaki 4 lastiklere dönüşüyüordu. PKK terörü 3-5 çapulcu denilerek minimize edilirken,terörden geçim sağlayanlara yol veriliyordu.

                      İşte böyle siyasal ve toplumsal olayların içerisinde  DELİ KIZ Fikriye,müebbet yatan beyefendi görünümlü ama nasılsa katil olmuş şahısla evelnecek ve gayrimeşru yaşam tarzını sadece kendi belirlediği standartlarda meşru gibi gözüken evlilikle devam ettirecekti
( Son Gardiyan 1 başlıklı yazı HALİLİ tarafından 12.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.