Doğu Türkistan`da kıyım, Türklerin bağrına yıldırım gibi düşmüştür. Yaşananlara dünya sağır ve dilsiz olmuştur. Son olaylar, bir dedikodu ve bir yalanla başlamıştır. İki Uygur Türkü`nün bir Çinli kıza tecavüzü yalanı ortaya atılmış. Hükümet bunun böyle olmadığını ilan etmesine rağmen, Çinliler intikam duygularıyla harekete geçmişlerdir. Durum ciddiyetini sürdürmekte, Kardeşlerimiz sokak ortasında yürürken veya işine giderken veya evler basılarak öldürülmektedir... Medyasını kontrol eden Çin, öldürülenlerin Çinli olduğunu yalanıyla kıyımdan sıyırlmaya çalışmaktadır.

Doğu Türkistan Türkleri kendi vatanlarında, yıllardır büyük bir baskı altında yaşamakta, Doğu Türkistan topraklarına sistemli bir şekilde Çinliler yerleştirilmektedir. Doğu Türkistanlılar kendi anayurtlarında üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Bir sivil protesto hareketi olarak başlayan olayları bastırmaya gelen Çin askerleri, Uygurları vurup öldürmüş, kimlik kontrolü bahanesiyle evlere giren Çin polisi, evdekilerin boğazlarını kesip, öyle dışarı çıkmışlardır.

Çin için toplum düzeni, insan hakları veya demokrasi diye bir mesele yoktur. Devlet otoritesinin en sert şekliyle ihdasdır. Gözaltına alınanların geleceği ve nerede oldukları belli değildir. Olaylara sebep olanları idam edeceğini ilan etmiş, idamlara şimdiden kılıf hazırlamaya çalışmaktadır. Çinde Çinliler dışında kimsenin milli kimliğini öne çıkartma hakkı yoktur. Çin, çok ucuz mallarla dünya piyasalarının büyük sermayelerini emerken, içeride demir yumruklu bir zalimdir. Çin kapitalist kıyafet içinde, hırçın ve katı bir komünist kişilik sergilemektedir.

Doğu Türkistan ikiye bölünmüş çok büyük bir ülkenin doğu kısmıdır. Batı Türkistan, Rusya ve Doğu Türkistan ise Çin işgali altındadır. Doğu Türkistan sadece 20. yüzyılın başından beri birçok defa bağımsızlık mücadelesi vermiş ve hürriyetleri için ölümüşlerdir. Sonunda Çin tarafından ‘Özerk Uygur Bölgesi’ olarak tanınmıştır. Çinliler bu yöreye ‘kazanılmış yeni topraklar’ anlamında ‘Sincan’ demektedirler ve bu topraklara Çinlileri yerleştirmektedirler. Doğu Türkistan’ın toprak alanı yaklaşık Türkiye`nin iki katıdır. 1920`larda 35 milyon kadar olan Uygur Türkleri, şu anda sadece 8,5 milyon kalmışlardır. İç göçle getirilen Çinli sayısı ise 7 miyon`u bulmuştur. İlaveten 1,5 milyon Kazak ve 16 değişik milletten azınlık, bu topraklara yerleştirilmiştir. Uygurlar bugün nüfusun sadece yüzde 45`ini oluşturmaktadırlar.

Doğu Türkistan Çin anayasasında ‘özerk bölge’ denmesine ve her türlü haklara sahip görünmesine rağmen, uygulamalar bunların tam tersidir. En katı bir şekilde din baskısı uygulanmaktadır. Camilere gidiş kısıtlı ve kontrollüdür. 18 yaşına kadar Kur`an öğrenmek yasaktır. Çin hiçbir şekilde Türkiye`nin oralarda etkili olmasını istememektedir. Son olaylarda bile, Türkiye’nin ‘ülkede bir an önce sükûnet ve adaletin gerçekleşmesi arzu ve temennisi’ kısık ve silik kalmıştır.

Tiyenşan, Pamir Dağları ve Gobi Çölünü içine alan bu geniş topraklar, inanılmaz zenginlikleri bağrında barındırmakta, zengin petrol, doğalgaz ve uranyum yatakları mevcuttur. Bu zenginlik üstünde oturanlar, ne yazık ki koca bir devin karşısında durabilecek kadar çok değildir. Sayıları göç politikaları, ölüm programları ve sürgünler yolu ile daha da azaltılmıştır. Doğu Türkistan, Çin’in dünyaya açılan bir ana kapısı gibidir. Pakistan, Afganistan, Keşmir, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya, Moğolistan ve Nepal’e komşudur. Bu gün eski ticaret kervan yollarının başlangıç noktasında, enerji kaynaklı ticaretin inanılmaz modern merkezlerinden biridir. İşte böyle bir yerde, oranın ana sahipleri Türkler istenmemektedir.

Uygur Türkleri`nin birçoğu işsiz kalmakta, iş bulmak bahanesi ile alınıp, Çin`in diğer uzak köşelerindeki fabrikalara gönderilmektedirler. Gönderilenlerin ise çoğu kadın ve kızlardır. Böylece aile parçalanmaktadır. Gönderildikleri yerlerde 12 saat köle gibi çalıştırılan kız ve kadınları çok daha düşük bir ücret almakta ve hatta kazançları kendilerine verilmeyip, bölgedeki resmi yetkililer eliyle ailesine gönderilmektedir. Kızların pekçoğu, bulundukları yerlerdeki erkeklerle evlenmeye mecbur bırakılmakta ve birden fazla çocuk yapmalarına izin verilmemektedir.

Doğu Türkistan`ın Kaşgar, Hotan, Tufan, Yarkand, Gülce, Kumul, Aksu ve Altay isimlerini Çin isimleriyle değiştirmiştir. Yeni nesillerin geçmişlerini ve kimliklerini unutarak, tamamen Çin kültürü yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Uygurların verdiği mücadele budur. Kimlik ve var olma savaşı…

Doğu Türkistan`daki olaylar, asimile mücadelenin bir canlı örneğidir. Bir tarafta koca bir Çin devleti, diğer tarafta ona karşı bir avuç Doğu Türkistanlı’nın çetin kimlik mücadelesi… Doğu Türkistanlılar kısa bir zamanda bağımsız olamayacaklarını bilecek kadar gerçekçidirler. Doğu Türkistanlıların istek ve talepleri, kendi yurtlarında söz sahibi olmak, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden yeteri kadar pay almak ve herkes kadar iyi yaşamaktır. Doğu Türkistanlılar kendi insanlarının, kendi yurtlarında iş bulmasını, kız ve kadınlarının uzak bölgelere gönderilmemesi ve bu ekonomik kalkınma sürecinde ana yurtlarına, dışardan gelen grupların kendilerinden daha hâkim ve üstün bir sınıf meydana getirmesini istememektedirler. Kendi dinlerini ve kültürlerini her zamanki gibi yaşayabilmek, Türk benliğini yaşatmak istemektedirler.

İnsan hakları iddiasıyla ortaya çıkan ülkelerin hiçbir tanesi dikkat değer bir tepki ortaya koymamıştır. Bunun sebebi ise daha çok ekonomik ve siyasidir. Çin dünyanın bir ekonomik devidir. Muazzam bir nüfusa ve kalkınma hızına sahiptir. Bir nükleer güçtür. Ve BM Güvenlik Konseyi`nin daimi üyesidir. Yani veto hakkına sahiptir. Ne ABD ve ne de Rusya Federasyonu Çin`i karşılarına alamamakta, her ikisi de Çin`le iyi geçinme politikası içindedir. Japonya, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerin de, Çinle bir çekişmesi olamaz. Pek çoğunda Çinli nüfus büyük azınlıklar halinde bulunmakta ve onların ekonomisine büyük katkılarda bulunmaktadır. Kendi ülkelerinde pek çok sayıda faal azınlık grupları olan bu devletler, Çin`le uğraşmak istemezler.

Pakistan Çin’in stratejik ortağı, ekonomik yatırım ve yardım almaktadır. Kırgızistan ve diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri zayıf ve korumasız olduklarından Çin`e kafa tutacak durumda değildirler. Arap ülkelerinin çoğu Çin`le büyük ticaret ilişkisi içindedir. Çin ise gücünün farkında, etrafındakilerle başa çıkabilecek durumda olduğunu da bilmektedir. Yüzyılın Asya yılı olacağını bilen Çin, hiçbir avantajı kaçırmaya niyetli değildir. Çin bileğini bükecek veya ona dur diyebilecek bir gücün mevcut olmadığını da tartabilmektedir. Çin emperyal tutumuyla, komünist rejimin katılığı ve sertliği içinde hedefine doğru ilerlemektedir.

Ölen, ezilen ve baskı altında işkence ve eziyet gören hem soydaşlarımız ve hem de dindaşlarımız olmasına rağmen Türkiye bile, yeteri kadar haksızlık ve zulme karşı sesini yükseltememiştir. Türkiye`nin de açmazları mevcuttur. Türkiye Cumhurbaşkanı Çin`i ziyaret etmiş ve ikili anlaşmalar yapılmıştır. Yapılan 19 önemli anlaşma ile Çin, 230 milyon dolarlık Türk malını almayı taahhüt etmiştir.

Küreselleşen kapital düzenin hâkim olduğu günümüzde, Çin’e kolay bir şey yapılamayacak ve Çin bundan pek etkilenmeyecektir. İran için sürekli gürültü çıkartanlar, Çin’in Doğu Türkistan`da ki nükleer denemelerine ve oradaki insanların sağlığı ve genetik yapısıyla oynayan Çin`e yine kimse bir şey söyleyememektedir. Çin, Duşanbe Deklarasyonuyla ‘Çin, mevcut sınırları tanınma ve iç işlerine karışılmayacağına dair taahtüt almıştır. Rusya da benzer bir madde ile Çeçenistan işini garantiye almıştı. Ecevit`in Moskova ziyareti sırasında 1999 yılında imzalanan ‘Teröre karşı mücadele anlaşması’ içine bu deklerasyon maddeleri yerleştirilmişti. "Çeçenlere neden daha çok yardım etmiyoruz?" veya "Uygur Türkleri için neden daha büyük bir mücadele yürütmüyoruz? ve onlara "neden kolay vize vermiyoruz?" suallerinin cevabı konuşulmayan bu anlaşmalarda gizlidir.

Durum her ne olursa olsun, gaddarlığa ve haksızlığa sessiz kalmamalıyız. Dünya kalsa bile, biz kalmamalı ve birşeyler yapmalıyız. Sivil toplum kuruluşlarının tepkileri önemlidir.

BRS-170709
( Doğu Türkistanın Var Olma Mücadelesi başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 19.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.