...
Aysultan Hanım, yalnızlıklarında şarkılar dinler, dinlediklerinde dostluk ve teselli arar dururdu. Türk sanat müziğini bir ayrı severdi. Bir başköşede duran uzun transistorlü radyodan şarkılar dinlemek ona ayrı bir zevk verirdi.
…...
Gurbet ne yar ne yarenim oldu, kaldım aralarda
Her Gamzeli Şafak'ta ağladım, soldum buralarda
…...
Gönül ve sevda iline gitsem, hakikat yolundan
Yolum geçer hasretin dağından, çilenin gölünden
…...
Bahar yerine kar kış istemem, güneş benim olsa
Bülbüllere eş baykuş istemem, beleş benim olsa
…...
Her ziyarete gittiğimde Aysultan Hanımla sohbetlerimiz oluyordu. Ona aklımın erdiği kadarıyla anlatır dururdum. Zaman zaman itiraz ederdi. "Aman bre oğlum, bu devirde böylesi" gibi ona ters veya tuhaf gelen sözlerim için sözünü söylemekten de asla çekinmezdi.

Yine de bilirdim ki her davranışın ardında olumlu bir niyet görürdüm. Hatta davranış olumsuz görünse de niyeti iyiydi.… Önsezisi kuvvetliydi. Duyguları anlamaya duyarlıydı. Farklı konulara da dalardık...

Ruha mal edilmeyen veya ulvi hedeflere yönelmeyen ilimin, sahibinin sırtına ağır bir yük olmaktan öteye gidemediğini... İlimle ahlakın yan yana gitmeyen yerlerde medeniyetin teşekkül etmeyeceğini…, ahlak ve fazilete dayanmayan, akıl ve vicdan membaından beslenmeyen medeniyetin; insanlığın mutluluğuna değil, sadece birkaç zengine ve hevaprestlere hizmet edeceğini…...

Medeniyetin; sadece zenginlikle bedeni hazları tatmin ve cismani sefahatler içinde yüzüp gezmesi olmadığını…... Gönül zenginliğinin, ruh nezaketi, görüş derinliği ve başkalarına hayat hakkı tanıyıp onları da kabul etmek olduğunu…...

Asıl hürriyetin; ruhun, yüksek duygu ve yüksek düşüncelerden başka herhangi bir kaydı kabul etmemesi; hayır ve faziletten başka hiçbir prensibe esir olmaması gerektiğini... Nice kimselerin, bukağı ve zincirler içinde bile hep vicdanlarının hür semalarında uçar durduklarını ve bir lahza olsun esaret ve mahkûmiyet hissetmediklerini...

Saray ve keşânelerin baş döndüren, bakış bulandıran ihtişam ve debdebesine olanların ise gerçek hürriyetin ne demek olduğunu, bir türlü duyup tadamadıklarını... Mutlak hürriyetin; serbestiyet şeklinde anlayanlar, bilerek veya bilmeyerek, hayvani hürriyetle insani hürriyeti birbirine karıştırmaya devam ettiklerini...… Ruhun önündeki engelleri kaldırarak vicdanın şahlanmasına imkân hazırlayan hürriyetin ise bir insanlık nişanı olduğunu...

Irz, namus, millet gibi yüksek mefhumları takdir edenin din olduğunu... Dinden mahrum bir sinede, ırzın da; namusun da, milletin de olmayacağını... Dinsizin, ırz ve namus telakkisinin bir aldatmaca, vatanının dünya, milletinin de bütün beşer olduğunu... Ancak fazileti dinde aramak gerektiğini... Dinsizlerin faziletli olmasının ve gerçek dindarın da faziletsiz bulunmasının ender olacağını... Dinsizin nazarındaki insanın; diğer hayvanlardan farklı olarak algılamadığını...… Dinin olmadığı bir yerde ahlak, fazilet ve mutluluktan bahsetmenin pek mümkün olmayacağını…...

Ahlak ve faziletin kaynağının vicdan, vicdana hükmedecek olanın da Allah'la irtibatlı bir dinin olacağını…...

Dinin dışında emniyet ve huzura ermenin hiç görülmediğini...… Veya dinsiz birinin namus, vatan ve millete hiç saygılı olmadığını...… Her türlü anarşi ve ahlaksızlığın dinsizlik vadisinde zakkumlar gibi yetiştiğini...… İnsanı doğru yollarda gezdirenin, mesut neticelere ulaştıranın sadece din olduğunu…... İnançsızların görmemezlikten gelseler bile; dinin güzel bağ ve bahçelerinin çiçekleri ve pırıl pırıl meyveleri mesabesinde olan enbiyaları, evliyaları ve asfiyaları kitapların sayfalarından ve insanların kalplerinden silmeye güçlerinin yetmeyeceğini...

Okuma yazma bilmeyenler ümmi ama elli tane üniversite diploması da olsa dini tanımayan ve kabul etmeyenlerin tamamın zırcahil olduğunu... Cahillerin hâkim olduğu atmosferlerde gerçek kültürlere ve kültürlü insanlara nefes hakkı verilmediğini...

Her toplumun kültürünün ağaçların çiçek ve meyveleri mesabesinde olduğunu... Kendi kültürlerini olgunlaştırmamış veya kaybetmiş milletlerin, meyve vermemiş veya dökülmüş ağaçlardan farkının bulunmadığını..… Meyvesiz ağaçlar ise kesilerek yakılmak üzere odun olmanın kaderleri olduğunu...…

Hep tartışıp durduk...
…...
Bir defa sarılsaydım boynuna, hiçbir gam yemezdim
Sığınsaydım sıcacık koynuna, bir daha üşümezdim
…...
Göz görmezse gönül katlanırmış, ne kadar da yalan
Gözümden hiç eksik olmuyorsun, sensin beni yakan
…...
Gönül sahillerini hasret dalgaları dövüp dururdu. Her vuruşunda ruhundan birer parça koparır, yavaş yavaş direncini kırardı. Ümitsiz bekleyişlerin buhranı; ruhunda fırtınalar koparırdı. Izdırap kafes gibi sarardı ruhunu…...

Batıp giden insanlığa, kaybolan gençliğine yanar dururdu. Kendini yiyip bitiren gamı tanır, tüm gamları yiyip bitiren gamdan habersiz dururdu.
...
Devamı var...
...
Ank-310706
( Aysultan Hanım-3 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 23.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.