Aysultan Hanım-3
...
Aysultan
Hanım, yalnızlıklarında şarkılar dinler, dinlediklerinde dostluk ve
teselli arar dururdu. Türk sanat müziğini bir ayrı severdi. Bir
başköşede duran uzun transistorlü radyodan şarkılar dinlemek ona ayrı
bir zevk verirdi.
…...
Gurbet ne yar ne yarenim oldu, kaldım aralarda
Her Gamzeli Şafak'ta ağladım, soldum buralarda
…...
Gönül ve sevda iline gitsem, hakikat yolundan
Yolum geçer hasretin dağından, çilenin gölünden
…...
Bahar yerine kar kış istemem, güneş benim olsa
Bülbüllere eş baykuş istemem, beleş benim olsa
…...
Her ziyarete gittiğimde Aysultan Hanımla sohbetlerimiz oluyordu. Ona
aklımın erdiği kadarıyla anlatır dururdum. Zaman zaman itiraz ederdi. "Aman bre oğlum, bu devirde böylesi" gibi ona ters veya tuhaf gelen
sözlerim için sözünü söylemekten de asla çekinmezdi.
Yine de bilirdim ki
her davranışın ardında olumlu bir niyet görürdüm. Hatta davranış
olumsuz görünse de niyeti iyiydi.… Önsezisi kuvvetliydi. Duyguları
anlamaya duyarlıydı. Farklı konulara da dalardık...
Ruha mal edilmeyen veya ulvi hedeflere yönelmeyen ilimin, sahibinin
sırtına ağır bir yük olmaktan öteye gidemediğini... İlimle ahlakın yan
yana gitmeyen yerlerde medeniyetin teşekkül etmeyeceğini…, ahlak ve
fazilete dayanmayan, akıl ve vicdan membaından beslenmeyen medeniyetin;
insanlığın mutluluğuna değil, sadece birkaç zengine ve hevaprestlere
hizmet edeceğini…...
Medeniyetin; sadece zenginlikle bedeni hazları tatmin ve cismani
sefahatler içinde yüzüp gezmesi olmadığını…... Gönül zenginliğinin, ruh
nezaketi, görüş derinliği ve başkalarına hayat hakkı tanıyıp onları da
kabul etmek olduğunu…...
Asıl hürriyetin; ruhun, yüksek duygu ve yüksek düşüncelerden başka
herhangi bir kaydı kabul etmemesi; hayır ve faziletten başka hiçbir
prensibe esir olmaması gerektiğini... Nice kimselerin, bukağı ve
zincirler içinde bile hep vicdanlarının hür semalarında uçar
durduklarını ve bir lahza olsun esaret ve mahkûmiyet
hissetmediklerini...
Saray ve keşânelerin baş döndüren, bakış bulandıran
ihtişam ve debdebesine olanların ise gerçek hürriyetin ne demek
olduğunu, bir türlü duyup tadamadıklarını... Mutlak hürriyetin;
serbestiyet şeklinde anlayanlar, bilerek veya bilmeyerek, hayvani
hürriyetle insani hürriyeti birbirine karıştırmaya devam ettiklerini...…
Ruhun önündeki engelleri kaldırarak vicdanın şahlanmasına imkân
hazırlayan hürriyetin ise bir insanlık nişanı olduğunu...
Irz, namus, millet gibi yüksek mefhumları takdir edenin din olduğunu...
Dinden mahrum bir sinede, ırzın da; namusun da, milletin de
olmayacağını... Dinsizin, ırz ve namus telakkisinin bir aldatmaca,
vatanının dünya, milletinin de bütün beşer olduğunu... Ancak fazileti
dinde aramak gerektiğini... Dinsizlerin faziletli olmasının ve gerçek
dindarın da faziletsiz bulunmasının ender olacağını... Dinsizin
nazarındaki insanın; diğer hayvanlardan farklı olarak algılamadığını...…
Dinin olmadığı bir yerde ahlak, fazilet ve mutluluktan bahsetmenin pek
mümkün olmayacağını…...
Ahlak ve faziletin kaynağının vicdan, vicdana hükmedecek olanın da
Allah'la irtibatlı bir dinin olacağını…...
Dinin dışında emniyet ve huzura
ermenin hiç görülmediğini...… Veya dinsiz birinin namus, vatan ve millete
hiç saygılı olmadığını...… Her türlü anarşi ve ahlaksızlığın dinsizlik
vadisinde zakkumlar gibi yetiştiğini...… İnsanı doğru yollarda gezdirenin,
mesut neticelere ulaştıranın sadece din olduğunu…... İnançsızların
görmemezlikten gelseler bile; dinin güzel bağ ve bahçelerinin çiçekleri
ve pırıl pırıl meyveleri mesabesinde olan enbiyaları, evliyaları ve
asfiyaları kitapların sayfalarından ve insanların kalplerinden silmeye
güçlerinin yetmeyeceğini...
Okuma yazma bilmeyenler ümmi ama elli tane üniversite diploması da olsa
dini tanımayan ve kabul etmeyenlerin tamamın zırcahil olduğunu...
Cahillerin hâkim olduğu atmosferlerde gerçek kültürlere ve kültürlü
insanlara nefes hakkı verilmediğini...
Her toplumun kültürünün ağaçların
çiçek ve meyveleri mesabesinde olduğunu... Kendi kültürlerini
olgunlaştırmamış veya kaybetmiş milletlerin, meyve vermemiş veya
dökülmüş ağaçlardan farkının bulunmadığını..… Meyvesiz ağaçlar ise
kesilerek yakılmak üzere odun olmanın kaderleri olduğunu...…
Hep tartışıp
durduk...
…...
Bir defa sarılsaydım boynuna, hiçbir gam yemezdim
Sığınsaydım sıcacık koynuna, bir daha üşümezdim
…...
Göz görmezse gönül katlanırmış, ne kadar da yalan
Gözümden hiç eksik olmuyorsun, sensin beni yakan
…...
Gönül sahillerini hasret dalgaları dövüp dururdu. Her vuruşunda ruhundan
birer parça koparır, yavaş yavaş direncini kırardı. Ümitsiz
bekleyişlerin buhranı; ruhunda fırtınalar koparırdı. Izdırap kafes gibi
sarardı ruhunu…...
Batıp giden insanlığa, kaybolan gençliğine yanar
dururdu. Kendini yiyip bitiren gamı tanır, tüm gamları yiyip bitiren
gamdan habersiz dururdu.
...
Devamı var...
...
Ank-310706
(
Aysultan Hanım-3 başlıklı yazı
Kocamanoğlu tarafından
23.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.