Eylül ayı itibariyle evlerde bir telaş bir telaş ki görülmeye değer. Bir yandan kışa hazırlık olsun diye reçeller, turşular, salçalar, tarhanalar, kurutmalıklar, diğer yandan okul hazırlıkları. Kış hazırlıklarında kolaylıklar dileyerek asıl konumuz olan, okul hazırlıkları için damlalıktan bir kaç damla damlatalım mı? 

Okul hazırlığında eğitim için aile bütçesinin ayarlanması ki, bu konuyu ailelere bırakalım. Zira anne-babaların geleceğin teminatı olan yavruları için her türlü fedekarlığı yapacakları inancındayım. Diğer bir hazırlık oldukça ütopik olacağını bildiğim halde yine de öğretmenlik, annelik ve babalığın bir kez daha kutsal olduğu kadar zor olan mesleklerimizin neleri içerdiğini düşünelim. 

Okul konusunda müthiş bir kitle histerisi içindeyiz. Daha anasınıfında başlayan, çocuğumuzun hangi ilköğretim kurumuna kaydolacağından, hangi öğretmenin çocuğmuzu bir sonraki okula en iyi şekilde yetiştireceğinden, üniversite giriş sınavı, en popüler meslek için bölüm tercihine kadar uzanan bir koşuşturma, telaş ve kaygı süreci içine gireriz. Araştırırız, soruştururuz, referanslara bakarız, torpiller buluruz ki; çocuğumuz en iyi okulda, en iyi öğretmenlerden, en iyi eğitim ve öğretimi alsın diye. 

Okullar açılmadan, ziller çalmadan, heycanlı bekleyiş içinde olduğumuz bu günlerde, çocuğunuzun okula hazır olup olmaması kadar, acaba sevgili anneler çocuklarınızı bırakmaya ne kadar hazırsınız? Elini tutup okula götürmeden önce ki bu günlerde, kendinizi okul saatleri içinde çocuğunuzla ayrı geçireceğinize hazırlayınız lütfen. İlk gün ağlamalar olabilir. Üzülmenize ve telaşlanmanıza gerek yok, zira bu sıkıntılı süreç sınıftan içeriye girinceye kadardır. Merakınız olmasın, sınıfta öğretmenin deneyim, sabır ve sevecenliğiyle ilk beş dakikada uyum sağlanır. Bazı istisnai durumlar hariç. ( Nacizane meslekteki kıdem ve deneyimlerime dayanarak söylüyorum.) Çocuklarınıza her konuda aşırı tembihte bulunmayınız, sağlığına, yemesine, içmesine aşırı duyarlı, titiz, ve endişeli koruyuculuğunuzdan vazgeçiniz. Sizin bu davranışlarınız çocuğun çevresine ve kendisine olan özgüvenini sarsar. Sosyal, psikolojik ve ruhsal yönden gelişimini yavaşlatır. 

Bir soru daha: Peki anne-baba olarak çocuğumuzu evde biz, anneannelerle, babaannelerle, bakıcılarla ya da kreşlerde okul öncesi ilk altı yaş sürecinde ne kadar eğitip, yetiştirdik? Bu soruyu hiç sorduk mu kendimize? Bize anne-baba olma hazını tattıran bu sevimli yavrucakları yetiştiriken hata yapma gibi bir lüksümüz yoktur. Çocukluk gelişim süreci içinde bilmeden, istemeden yaptığımız hataların getirisi çocuklarımızın fizyolojik, psikolojik, sosyolojik ve ruhsal gelişimlerinde onarılması imkansız gedikler açabilir. Pek çok evde bebek gibi beslenen çocuklarımızın, birinci sınıfta birden bire masa başında kırk dakika oturması, dikkatinin dağılmaması, maalesef ki yarış içinde olan bazı öğretmenlerce belirlenen süreçte ilkokuma- yazmayı, temel matematiği daha bir çok kazanımları öğrenmesi beklenen küçük insanlar olması gerekiyor. Bu hızlı bilişsel gelişim sürecinde eğer ki biz okul öncesi çocuklarımızın psikososyal yönden gelişimlerini sağlayamamışsak, okula uyum ve ders başarılarında sorunlar yaşayabiliriz. Zira bilişsel ve psikososyal yönden gelişim okula uyum ve ders başarısını doğrudan etkiler. Birinden biri eksikse çocuğun okula başlamasıyla aile sancılı bir döneme girebilir. 

Sevgili anne ve babalar kavga ve tartışmalarımzdan önce izin almadan dünyaya getirdiğimiz yavrularımızın ruh sağlığını düşünüyor muyuz? Aile içi geçimsizlikler, şiddet, anneyi evdeki küçük kardeşle arkada bırakmak paylaşamamak, evde yokken neler olabileceği korku ve kaygısı çocukta aile kökenli sıkıntılardır. Bu kaygılar çocuklarda okula gelişlerde isteksizlik, direnişler, arkadaşlarına karşı şiddet, yalancılık, hırszılık gibi istenmeyen davranışlara sebep olabilir. Karın, baş ağrıları, mide bulantıları gibi rahatsızlıklar da görülebilir. 

Anne- baba olarak ne yapmalıyız? Günümüzde aile içi sorunları olmayan ev yok gibi. Sorunlarımızı tartışmadan konuşarak halletmek en güzeli. Ama bazen dozu aşabiliyoruz. Bu tür sorunlarımızı lütfen sesimizi yükseltmeden, ya da çocuktan uzakça bir yerde halletmeye çalışmalıyız. Çocuğumuza baskı kurmadan duygularını paylaşmasına fırsatı yaratmalı ve ona ihtiyacı olan desteği sağlamalıyız. Onu sabırla dinlemeli ve değer vermeliyiz. "Anne-baba çık dışarı oynayalım." diyecek kadar arkadaş olmalı, zaman ayırmalıyız. Aile içi sorumlukları anne ve baba eşit şekilde paylaşmalıyız. 

En temel ihtiyacımız kabul, sevgi ve birey olarak farkedilmektir. Bunu çocuklarımızdan esrigemeyelim, onların da birer "BİREY" olduğunu unutmayalım. 

Hazırlıklar eksiksiz bitti, elimize şekil almaya hazır mayalı hamur verildi. Öğretmen olarak bu hamuru şekillendirirken neler yapmalıyız? Öncelikle her çocuğun kendi hızında büyüdüğünü unutmamalıyız. Biz öğretmenlerin de sevecen ve sabırlı olmamız gerekiyor.Sevgi- sabır-sevecenlik üçlüsünü ilke edinmişsek sorun yok gibi. İster ilköğretimde, ister lisede, ister üniversitede öğretmenin öğrencisi üzerindeki etkisi dersi sevdirmekten öte kişiliğinin oluşumunda, özgüvenin gelişiminde, geleceğini seçiminde anne- babadan sonra gelen en önemli kişi olduğunu unutmamalıyız. 

Öğretmenin kişiliği ve öğrencisine yaklaşımı, tıpkı anne ve babasının kişliği ve çocuğuna yaklaşımı kadar önemlidir. Kişiliğin temeli ailede atılır, binası okulda inşa edilir. İnşa için plan ve proğram çok ince detaylarla yapılmalı, kullanılan malezeme birinci kalitede olmalıdır. Öğretmenin öğrenciye yaklaşımı sevgi ve saygı içeriyorsa, tutarlı ve adil davranıyorsa, öğrencisini tanımada sabır gösteriyorsa, yapabilme ve düşünebilme kapasitesine inanıyor, davranışları ve diğer insanlara, hayata karşı aldığı olumlu tavırlarıyla öğrencilerine örnek olabiliyorsa; işte o zaman öğretmen öğrencisini sadece bir üst sınıfa, bir sonraki okula değil GERÇEK HAYATA HAZIRLIYORDUR. 

Öğretmen olarak bizlerin, aile olarak anne ve babaların ortak uğraşı insana yatırım ki, ben bunun ısrarlı savunucusuyum. "En iyi yatırım, insana yapılan yatırımdır." Ortak amacımız ise; mutlu, huzurlu, sağlıklı, kendi ayakları üzerinde durabilen, sorumluluk duygusu gelişmiş, paylaşımcı, tüketmeten ziyade üretken, topluma ve kendine yararlı nesiller yetiştirmektir. 

Son damla: Okullar açılmadan, ziller çalmadan, hazırlıklar sürerken, fırsat buldukça kendimizin de bu sürece ne kadar hazır olup olmadığımızı gözdem geçirelim ki, çatlaksız, gediksiz sağlam bir temel kuralım 

Birsen İNAL /// 30.08.2011 

( Ziller Çalacak Hazır Mıyız başlıklı yazı Birsen İNAL tarafından 31.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.