Evet dostlar, sitemiz ve BAYŞAD’ın ortaklaşa gerçekleştirmiş olduğu “ Balıkesir Buluşma” mız geride kaldı. Benim ve orada bulunan gönül dostlarımın kalemine alacağı çok şeyler olabilir.

Ama bilmem yaşadıklarımızı bütün yönleriyle kağıt üzerine aktarabilir miyiz ? Şahsım adına söylemem gerekirse, anlatacaklarımı size tam olarak yansıtacağımı hiç düşünemiyorum. Sadece tek bir cümleyle özetleyebilirim: “ DUYGU ŞOKU “ yaşamıştım, adeta duygu travması geçirmiştim. Dilim konuşmuyor, gönlüm konuşuyordu. İç seslerimi sadece vücudumun titremesiyle anlatabiliyordum.

Bu yazımda sizlere “ O şunu yaptı? Bu, bunu yaptı “ şeklinde cümleler sarf etmeyeceğim. Herkes bugünü renklendirebilmek için kendine göre bir şeyler yapmaya çalıştı. Yapılanlar tahmin ediyorum yazımın altındaki yorum bölümüne yazılacak ve sizler de o atmosferi bir an yaşayacaksınız.

Ama benim esas anlatmak istediğim şey, yapılanlardan sonra benim kendi payıma çıkardıklarım nelerdi, evime gidip de neleri düşündüm ve sizlere neleri aktaracaktım?

İşte şimdi sizlere onları aktaracağım.

Değerli Gönül Dostlarım,

Evet yazımın başında da belirtmiş olduğum gibi, dilim adeta sükut etmişti. Yüreğim konuşuyordu mütemadiyen… Gönlümün kazanında karşılaştığım yürekler piştikçe pişiyordu. Daha dün gibi internetin soluk yüzünde karşılaştığım canlarım hakikat sahnesinde içleri titreyerek karşımda duruyorlardı. Hepsiyle de tek bir alış verişim vardı. Gönül almak ve gönül vermek…

İşte bu doğrultuda baktım dostlarımın ışıldayan yüzlerine. O yüzleri hülya haneme zerk ettim ve çılgınca düşler kurdum o saatlerde. Neylerin ben de hapsolan bütün hicranlarını yıktım ve onlardan gelen vuslat kokusunu doyasıya içime sindirdim ve Rabbime dua ettim: “ Rabbim, inşallah beni bu dostlarımla cennetinde de bir araya getir. “

Kalabalıklar içinde yalnızlığımı ilk defa dün unuttum. Birer birer nakşettim o yüzleri mısralarımın içine. Belki dünya aynı dünya, mekân aynı mekândı. Ama ben 20 yaşında bir delikanlıydım o mekânın içinde. İçimdeki gençlik saflığım tekrar geri gelmişti. Okulumuza giden yolun sağında ve solunda yine anne-baba hasreti çekerek mistik ve milli hava soluyarak, vatanıma bir şeyler aktarmanın mutluluğu ve huzuru içinde adımlarımı sıklaştırıyordum. Ve o anda haykırmak istiyorum: “ Ey dünya, içimdeki bu engin duyguları neden yıllar öncesinde söndürdün. “  ve dünya bana cevap veriyordu: “ Hayır, ben söndürmedim. Sen hep kabuğuna çekildin. “

Evet dünya haklısın. Ben kabuğuna çekildim. Bu güzelliği ya az yansıttım ya da hiç yansıtamadım dostlarıma…

Ey Yusuf’um, Ey Ramazan’ım, Ey İbrahim’im size buradan sesleniyorum. Yalnız değilim artık, sizler de yalnız değillersiniz. Yine gönül deryasında kulaçlar atacağız. Yine çürüyen ve çürütülen değerleri şaha kaldıracağız. Yaşlanmadık daha ve hepimiz 20 yaşındayız. Size köşemden sesleniyorum. Tıpkı asırlar öncesinde Yunus’un seslenişi gibi: “ Gelin canlar, bir olalım. “

Ey benim Ademim, yüreği Kevser suyu kadar tertemiz, sesi ve nefesi cennet kokusu saçan yüreği ve gönlü güzel insan! Bana var ya dünyanın bütün servetini yığsalardı, seni orada kucakladığım anda yaşadığım sevinç kadar, sevinci yaşayamazdım. Merak etme can huzura doğru yol alacağız hep birlikte…

Ey herkesin gönlüne ışıklar saçmaya çalışan, gönülleri gönül yapmak için çabalayan, soframıza efil efil meltem rüzgârları estiren Zekeriya’m! Benim gibi kendi kabuğuna çekilmiş ve kendinden başka hiç kimseye fayda sağlamayan, karaladıklarıyla kendini dev aynasında gören birine görev bahşettin, beni kelamınla onurlandırdın. Sen de biliyorsun ki ben garip bir şairim. Daha emekliyorum. Hata yapmaktan korkarım, dost kaybetmekten korkarım. Bana bir zaman tanı ne olur!

Ey gizli özne olmaktan çıkıp, cümlelerin en önemli yerinde yer alan benim gerçek öznem, can kızım! Acaba değerinin  farkında mısın bilmiyorum ama senin yaşlarında, senin gibi düşünen kaç tane genç var acaba ülkemizde?

Senin var ya dün sadece sesinin değil bütün yüreğinin titrediğini hissettim. Heyecanının doruğunda kaleminin ucundaki ışık huzmelerinin heyecanlı bir çırpınış içinde adeta raks ettiğini gördüm. Bu görüş dillerimi tıkadı can kızım. Hep sükût ettim. Yüreğinin çırpınışlarına sözlerimle cevap veremedim. Hâlbuki ışığa koşan biri olarak, yılların verdiği tecrübeyle sana çok şeyler anlatmak isterdim ve tıkandım. Senden özür dilerim yavrum.

Ey benim değerli meslektaşım Mustafa Kuvancı Hocam,

Aslında sana anlatacaklarım çok. Ama anlatmaya muvaffak olamadım. Atmosferin yoğundu. Bize güzellikleri sunabilmek için adeta çırpınıyordun. İnşallah bir hafta sonu yanına geldiğimde seninle derin derin sohbet edeceğim.

Ey Mustafa Keser Hocam,

Sakın ola ki seni unuttuğumu sanma. Bu güzelliklere ilk adımı seninle tanışarak attım. İnşallah seninle de bir gün sohbetimizi koyulaştırırız.


Dedim ya dostlarım,

Anlatılacak şey çok aslında. Benim size Balıkesir buluşmasını kalp gözüyle anlatışım şimdilik bu kadar.

Yorumlar geldiğinde, inşallah geri kalanını size dile getirmeye çalışacağım. Allah’a emanet olun dostlarım.
 

Ömer Öner  

( Balıkesir Buluşması başlıklı yazı pervane tarafından 11.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.