Kıpkırmızı ve parlak renkli bir boya ile kocaman binanın kocaman duvarına yine kocaman harflerle yazılmış bu yazıyı, görevliler ve belediye çalışanları silmek için bütün gayretleriyle çalışıyorlardı. Yazıyı yazanlar böyle uluorta yerde hangi cesaretle bu kadar özenerek bu yazıyı yazdıkları anlaşılır şey değildi. Öyle bir özenle yazmışlardı ki, matbaa makinelerinden çıkmış düzgün birer harfti her biri. Tüm yazının etrafını da yine aynı parlak kırmızı renkle çerçeve içine almışlardı. Sadece boyaları bitmiş olmalıydı ki belki de zamanları kalmamıştı, çerçevenin bir köşesi yarım kalmıştı.

Kocaman yazıyı ta uzaklardan bile rahatlıkla okuyabiliyordu yoldan geçen herkes.

“İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK”

Yetkililer bir yandan bu rezil yazıyı duvardan silme bir yandan da bunu yapanları bir an önce bulup ortaya çıkarma telaşındaydılar. Yazının yazıldığı duvar ve apartman adeta ablukaya alınmıştı. Etraf bir sürü sivil ve resmi polislerle doluydu.

Tam da Başbakanın bu alanda toplantı yapacağından iki gün önce kim böyle bir riskli işe girişebilirdi ki?

Kim oldukları konusunda detaylı bir çalışmaya başlayacaklardı kuşkusuz ama ilk önce bu yazının silinip ortadan kaldırılması gerekirdi. Ne başbakanın ne de yanındakilerin böyle bir rezaleti görme lüksleri olamazdı. Böyle bir durumda yukarıdan aşağıya kadar herkesin koltuğu ve mevkii bir anda altından çekilip alınabilirdi.

Bir satırlık yazı yüzünden binanın tüm duvarı boydan boya yeniden boyandı. Kolaylık olsun, işleri daha çabuk bitsin diye de duvarın eski rengi yenilendi. Tüm duvar şimdi kül rengine boyanmış ve o yazı ortadan kaldırılmıştı.

 

Çok geçmeden yazıyı yazan adamı sıkı takipleri sonucu yakalamışlardı. Aynı günün öğlen saatlerinde onu inşaat malzemeleri satan bir alışveriş merkezinde kıstırdılar. Elinde kocaman bir fırça ve bir plastik kova dolusu kırmızı boya satın alırken kasada kıskıvrak yakalayıp bir anda siyah bir polis minibüsüne bindirip uzaklaştırdılar oradan. Olup bitenler öylesine hızlı gelişti ki, kalabalıktan kimseler farkına bile varamadı.

 

Kırmızı boyayı satın alırken yakalanan adam şimdi bir bodrum katında bir masanın yanında sandalyede oturuyordu. Kocaman bir lamba bol ışığıyla kafasının üzerinde asılı gözlerinin tam içine yansıyordu. Bu yüzden de karşısında veya odanın içerisinde bulunan diğer hiçbir şeyi, hiç kimseyi göremiyordu.

Hissedebildiği tek şey, çok üşüdüğü idi. Çıplak, çırılçıplak bırakıldığını fark etti. Korktu. Sandalyeye kolları ve ayakları bağlanmıştı. Kıpırdama şansı da yoktu. Yüzü, kafası acıyordu. Defalarca yumruk ve sopa yemişti suratına, kafasına. Dudakları çok yerinden patlamış, kanamış ve kan kurumuştu.

 

-Sana daha çok işkence edeceğiz orospu çocuğu. Konuşmadığın sürece, bize diğer isimleri söylemediğin sürece daha çok dayak yiyeceksin.

 

Bu sesin sahibi sadece bir siluet olarak gözünün önündeydi. Ne kadar zorlasa da kendini konuşanın yüzünü seçemedi gözlerine yansıyan ışıktan.

 

Söylemedi, söyleyemedi onların öğrenmek istediklerini. Neden, niçin buraya getirildiğine, buranın neresi olduğuna, bu adamların kimler olabileceğine dair en küçük bir bilgisi de yoktu. Bildiği tek şey canının çok yandığı idi.

 

Onu uyutmadılar. Bu defaki işkence buydu. Kulaklarına takılı kulaklıktan yüksek sesle müzik dinlettiler saatlerce. Beyninde patlayan gürültülü müzikten dolayı çıldırmak üzereydi. Yemek vermediler. Su bile vermediler. Sadece arada acıdan bayıldığında yüzüne savurdukları su ile birkaç damla alabiliyordu ağzına. Duyduğu, sorulan hep aynı şeylerdi ve o tüm bu sorulanlara bir anlam veremediği için verecek yanıtı da yoktu.

 

-Ne biliyorsan anlat. Başka kimler vardı bu eylemin içerisinde? Hücre eviniz nerede? Neler planlamıştınız? Ne zaman uygulayacaktınız bu planınızı?

 

İniltili ve boğuk bir sesle anlatmaya çalıştı. Hemen ses kayıt cihazlarını devreye soktular görevli işkenceciler. Adamın anlatacakları çok önemliydi.

 

-Çorlu’nun Meşelidağ köyündenim ben. Bu dediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum. Sorduklarınızın hiç birinin cevabını bilmiyorum. Ben bir yere yazı falan yazmadım. Beceremem de zaten. Ben gariban bir köylüyüm. Akrabalarımızın minibüsüyle bugün İstanbul’a gelmiştik. Bizim

Kasabada bu boyaların fiyatı buradakinin iki üç katı. Gelmişken alayım dedim. Geçen yıl da almıştım bu boyadan. Evimin tüm kapı ve pencerelerini bununla boyamıştım. Hatta Ahırımızın kapısını bile bu boya ile boyamıştım. Bütün köylü hayran kaldı benim eve. Kıskandılar bile. Eksik kalan yerleri de boyamak için, ucuz olduğu için aldım bu boyayı. Fırçam da eskimişti. Benim hanım onu temizlik işinde kullanıp eskitmişti. Onun için aldım yani. Akşama da minibüse binip yeniden köyümüze dönecektim. Ne oldu, neden oldu bilmiyorum daha ben kasadayken yakalayıp getirdiler beni. Vallahi billahi parasını verecektim. Onun için kasaya gelmiştim.

 

İşlerini ciddiye almak zorundaydılar. Bu yüzden de inanmadılar adamın anlattıklarına. İyi bir tiyatrocu da olabilirdi.

 

-Sen ne mezunusun ulan? Dedi birisi.

-Neyin mezunu? Nasıl mezun yani?

-Sen hangi okuldan mezun oldun? İyi hikâye anlatıyordun da. Ama Bizi de kandıracağını mı sanıyorsun ulan yavşak?

-Ben ilkokul mezunuyum ağabeyler. Askerliğimi Erzurum Aşkale’de yaptım. Köyde çiftçilikle uğraşırım. Azayım da aynı zamanda. Bunu köy muhtarı Selim Türkoğlu’na sorabilirsiniz.

 

İnanmadılar adamın anlattıklarına ve ona sabaha kadar işkence yaptılar. Zor daha da zor sorular sordular kendisine. Kolaylarını bile yanıtlayamayan adam zor sorular karşısında iyice suskun kalıyordu. O sustukça da işkenceciler çileden çıkıp akıl almaz yöntemlere başvuruyorlardı.

 

Adamı falakaya yatırıp ayak derilerini patlatıncaya kadar kalın meşe odunlarıyla dövdüklerinde yeniden bayıldı. Bir kova suyu üzerine boca edip uyandırdılar kendisini. Yürümeye zorladılar onu. Yere bastığı her adım ömründe görmediği acıyı yaşatıyordu kendisine. “Allahım, beni bu canilerin elinden kurtar, ya da al canımı kurtulayım bu işkenceden” dedi içinden.

 

-Konuşacak mısın artık? İtiraf edecek misin o yazıyı duvara yazdığını? Dedi adamlardan birisi ayağıyla adamın çıplak ve derisi patlamış ayağına bastırırken.

 

O anda sancıyı beynine kadar hisseden adam, birden:

-Evet, itiraf ediyorum. Ben yazdım o yazıyı, diyerek iniltili bir ses çıkardı.

-Ha, şöyle. Madem itiraf edecektin neden bu kadar işkence ettirdin kendine?

 

Sabahın ilk ışıklarıyla adamı bodrum katından çıkardılar. Yüzünü gözünü yıkayıp temizlediler. Hazırladıkları ifade tutanaklarını imzalatıp, biraz dinlenmesi için nezarethanenin birine koydular. Uyanınca kahvaltılık bir şeyler verip karnını doyurmasını sağladılar. Sonra da polis otosuna bindirip önce hastaneye sonra da savcılık önüne çıkardılar. Orada da ifadesi alındıktan sonra tutuklanması istemiyle bir üst kattaki hâkim karşısına çıkardılar. Hâkim tutuklama kararını polislerin eline verip adamı cezaevine gönderdi.

 

Her şey o kadar çabuk olmuştu ki, ne savcıya ne de hâkime dert anlatacak vakti olmamıştı. Zaten kendisine sormamışlardı bile. Şimdi tek derdi evini, ailesini bu durumundan nasıl haberdar edeceği idi.

 

Onu cezaevine doğru götüren araç, o büyük alanın yakınından geçerken üzerine iğne düşse yere düşemeyecek bir kalabalığın olduğunu gördü.

 

Ona eşlik eden askerlerden biri:

-Sen mi yazdın bu yazıyı hemşerim? Dedi.

-Hangi yazıyı asker kardeşim?

-İşte şu duvardakini, diyerek kocaman duvarı ve yeni yapılmış kül renginin altından kendisini gösteren hafif solmuş kırmızı renkli yazıyı gösterdi.

-Neymiş ki o yazı? Dedi.

-Şuna bak, kafa buluyor benimle. Ne yazdığını bilmiyor musun? Baksana, kocaman harflerle yazıyor işte: “İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK”

-Öyle mi yazıyor orada?

-Evet.

-Halt etmişler, dedi sessice. İşkence insanlığın onurunu çoktan yendi bile…

( İnsanlık Onuru başlıklı yazı HüseyinAkdemir tarafından 14.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.