Bilmek; düşünce dünyasından en iyi bir şekilde beslenmektir. İnsan bildiğini yaşamaktan zevk alır. Sevdikleriyle bilgilerini paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüzden sevip saydığı, kendine yakın hissettiği insanlarla konuşur, dertleşir ve yazışır. Biz de sözlerimize öncelikle selam ile başlayalım.

Yüce Rabbi bilenlere

Hakk kapıya gelenlere

İman ile ölenlere

Sevenlere selam olsun

 

Gece gündüz şükredene

Aklı ile fikredene

Seherlerde zikredene

Erenlere selam olsun

 

Ben kulunum diyenlere

Gerçekleri duyanlara

Az rızıkla doyanlara

Verenlere selam olsun…

 

İnsanoğlu Allah’ı (c.c) hakkıyla bilmek, O’na şükretmek, O’nu zikretmek ve O’na ibadet etmek ister. İbadetler; Allah emrettiği yaratılış gayesi olduğu için, nimetlerin şükrünü yerine getirmek için, O’nun rıza ve hoşnutluğunu kazanmak için yapılır. En değerli olanı da Allah (c.c) ibadete en layık olduğu için yapmaktır. Hadis-i Şerifte, “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyrulmuştur. Kendini bilen insan, yaratanını bildiği gibi yaratılmışların en şereflisi olduğunu ve niçin yaratıldığını da bilir.

Hakk âşığı gönül dostu Yunus Emre şöyle diyor.

"İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır

 

Okumaktan mana ne

Kişi Hakk'ı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru ekmektir.”   

“Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer: 67)

Cenab-ı Hak yarattığı varlıkların en şereflisi olan insanın, kâinat âlemine gelip, yüce sıfatlarıyla süslediği mükemmel eserlerini görüp, o güzel sıfatların sahibi olan Zatı tanıması ve O’nu tanıyarak eşsiz bir sevgiyle ona bağlanması için yaratmaya sıfırdan başladığında kâinatı ilim, kudret, hikmet ve rahmet sıfatlarıyla donatmıştır.

 “Allah O’dur ki, sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yaptı, size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi ve hoş nimetlerden size rızkı verdi. İşte O Allah’tır Rabbiniz! Ne yücedir O âlemlerin Rabbi olan Allah!” (Mümin: 64)

 Bu sebeple dünyaya gönderilen her insanın bu âlemde yerine getirmesi gereken ilk ve tek vazife sadece Rabbini tanımasıdır. Dünyada asıl görevmiş gibi peşinden koşulan diğer işler ise geçici, sönük menfaatler için boş ve faydasız bir şekilde çabalamadan başka bir şey değildir. İşte bütün bunlardan dolayı her şeyden önce Rabbimizi tanımak zorunda olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir.

 Bu âlemde bize Rabbimizi anlatan üç büyük tanıtıcı vardır. Bunlardan birincisi, içinde yaşadığımız şu büyük kâinat kitabı; ikincisi kâinatın yaratılmasının sebebi, varlıkların efendisi ve son Peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam; üçüncüsü ise kâinat kitabının yazılmış şekli ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) yaşam tarzı olan Kuran-ı Kerim’dir.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer: 9) Ayette de buyrulduğu üzere, ilim yönünden kendini yetiştirenle yetiştirmeyen bir değildir. İbadet ve kulluk vazifelerimiz için önce ilim, sonra amel gelir. Bu sebeple ilim öğrenmek farzdır. Çünkü ilmi olmayan bir kişi ibadetlerinde de eksik davranabilir.

İlmin üstünlüğü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından da çok güzel bir şekilde izah edilmiştir; Sehl İbn-i Sa’d (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v), Ali (r.a)’a şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete eriştirmesi, senin en kıymetli dünya malı olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhari, Fezailu’l- Ashab, 9; Müslim, Fezailu’s-Sahabe,34)

Üzerimize düşen vazifelerimizden biride İslam’ı, Kuran’ı hem yaşantımızla hem de anlatarak insanlara tebliğ etmektir. Bunun için de kendimizi ilim yönünden en güzel şekilde yetiştirerek öğrendiklerimizi uygulamaya geçirmemiz gerekir.

Ebu Musa el-Eş’ari (r.a)’dan bize aktarıldığına göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, yağan bol yağmura benzer.Yağmurun yağdığı yerin bir kısmı verimli bir toprak olup, bol çayır ve ot bitirir, bir kısmı da suyu emmeyip üzerinde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır, hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o biriken su ile yaparlar. Yine yağmurun yağdığı öyle bir yer daha vardır ki,orası düz ve kaypaktır. Ne suyu üzerinde tutar, ne de ot bitirir, işte bunun gibidir ki, Allah’ın dininde anlayışlı olup Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem de öğreten kimse ile buna kulak asmayıp başını bile kaldırmayan Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin durumu bu kaypak kaya gibidir.” (Buhari, İlim,70; Müslim, Fezail,15)

İlim öğrenen insan da Hadis-i Şerif’te buyrulduğu gibi verimli toprağa benzetilmiştir. Verimli topraktan insanlar nasıl faydalanıyorsa ilimle yetişen bir kişi de insanlara öyle faydalı olabilir. İlim öğrenmeyen insan ise kaypak bir kayaya benzetilmiştir. Böyle kişilerin bırakın insanlığa kendisine bile faydası yoktur. “Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir.” (Mücadele: 11)

Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre,Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim Kur’an ve sünnet ilmini öğrenmek için bir yola girerse Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim, Zikr,39)

Ayetler de, hadisler de gayet açık ve net.. İlim öğretene cennet yolları daha kolay, dereceler daha yüksek… Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimseye bildiği dini bir konu sorulduğunda cevap vermeyip gizlerse, kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur.” (Tirmizi, İlim,3)

Yine Ebu Hureyre (r.a)’dan bildirildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah’ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalık şeylere sahip olmak için öğrenirse o kimse kıyamet günü cennetin kokusunu bile duymaz.” (Ebu Davud, İlim,12)

Ve yine gayet açık… İlmini gizleyenin, başkalarını bilgilendirmeyenin vay haline… Demek ki ilmi sadece öğrenmekle kalmayıp, bildiklerimizi başkalarına anlatmakla da bir o kadar yükümlüyüz.

Ebu Umame (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Alim bir kimsenin bilgisizce ibadet eden bir kimseye üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli hatta yuvasındaki karınca ve denizlerdeki balıklara varıncaya kadar her şey insanlara hayır ve iyilikleri öğretenlere dua ederler.” (Tirmizi, İlim, 19) Hadis-i Şerif’ten de anlaşılacağı gibi, ilim öğrenen ve öğretenlere arzdan arşa her şey dua halindedir. Bu ne güzel bir mükâfat, bu ne büyük bir değer…

Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: ”Hidayete Allah’ın dosdoğru yoluna çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Buna rağmen onların sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Müslim, İlim,16)

Enes (r.a.)’dan; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: ”İlim öğrenmek için yolculuğa çıkan kimse evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizi, İlim, 2)

Ebu Hureyre (r.a)’dan; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı sona erer. Yalnız şu üç şey bunun dışındadır:

1. Sadakayı cariye (istifadesi devam eden yol, su, köprü gibi yapılar)

2. İstifade edilen ilim (sözlü ve yazılı ilim kaynakları)

3. Kendisine dua edilen hayırlı bir evlat bırakan kimse.

Bu üç kişinin defterine istifade edildiği süre sevap kaydedilir.”

 

Ebu Hureyre (r.a.)’dan; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Dünya ve içindekiler kınanmış, basit ve değersiz şeylerdir. Sadece Allah’ı hatırlayıp O’nun hükümlerine boyun eğmekle ilim öğreten ve öğrenen üç sınıf bunun dışındadır.” (Tirmizi, Zühd,14)

 

Yüce Rabbim bizi bu üç sınıf içinde yer alan kullarından eylesin inşaallah… Yapacağımız şey çok kolay; ilmimizi artırıp insanlara öğreteceğiz. Bunun neticesinde alacağımız mükâfat ise çok büyük inşaallah. “Ey Rabbim! İlmimi artır de.” (Taha: 114)

İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani ve Mevlana gibi çığır açan müceddid âlimler Hakk ve hakikati anlatmak için ömür boyu çalışarak ilim öğrenmişler ve bilgilerini insanlarla paylaşmışlardır. Onların yolunu takip eden peygamber varisleri olan ilim ve gönül insanlarının gayeleri de ilim öğrenmek ve ilimlerini paylaşmak olmuştur. Yazdığı eserleri günümüz insanlarının düşünce ve gönül dünyalarını aydınlatmaktadır.

Mevlana; insanı aslına ulaştırmayan, yaratıcısına itaati öğretmeyen ilmi zahmet ve yorgunluk olarak niteler (Ariflerin Menkıbeleri, II/83) İlim; sahibine yar olandır, bar (yük) değil der. Gönüldeki ilimi sahibine dost; zahirdekileri ise yük olarak söyler. Böyle zahiri ilim sahipleri “Kendilerine Tevrat yükletilen eşekler" (Cum'a: 5) gibidir. (Mesnevi, I/ 3552–54)

 

Hazreti Peygamber'in (s.a.v): “Allah' ım; faydasız bilgiden, alçalmayan gönülden, doymayan nefisten, kabul edilmeyen duadan sana sığınırım” Hadisi gereğince bilginin faydalı olanına inanır. “Fikir odur ki insanı bir yola ulaştırır. Yol odur ki, yolcusu padişah olur.” (Mesnevi, II/3237)

 

       Mesnevide bu konuda bir diğer hikâye de gramer âlimi ile bir kayıkçı arasında geçer: “Bir lisan âlimi bir kayığa binmişti. Kendini öven bir yüzle kayıkçıya dönüp “Sen hiç gramer okudun mu?” dedi. Kayıkçı “Hayır” deyince; “Ömrünün yarısı boşa gitmiş” dedi. Kayıkçı bu sözler üzerine üzülmüş, gönlü kırılmıştı, bir cevap veremedi. Biraz sonra bir fırtına patladı. Kayık batmak üzereydi. Kayıkçı, gramer âlimine seslenerek: “Yüzme bilir misin?” dedi, Âlim korkuyla de; “Hayır bilmem” deyince kayıkçı; “İşte bütün ömrün şimdi gitti. Birazdan kayık batacak” dedi. Ey oğul, burada yok olma bilgisi (mahv) gerek, grameri (Nahv) bırak. Onu elde edersen sudan korku yoktur. Ey şah; deniz, ölüyü başında taşır. Dirinin deryasında kurtulması ise zordur.  Sen de beşeri vasıflardan ölüysen, sırlar denizinin başı üstünde olursun.” (Mesnevi, I / 2937–45)

Bu meşhur hikâyeden alınması gereken dersler çoktur; ilimle övünmek ve kibirlenmenin nahoşluğu; kalp kırmanın, başkalarının eksik ve kusurlarını araştırmanın yanlışlığı; pratik bilginin teorik bilgiye nazaran daha faydalı olması; en büyük bilgin bile olsa, insanın dünyanın faniliğinden ibret alması; yalnızca bu dünyaya yönelik bilginin yetersizliği... Hikâyenin özü ise Allah' tan başka her şeyden fani olmanın gereğidir. Mevlana'nın ilimle ilgili bir diğer tavsiyesi de; ilmin amelle birlikte olduğu zaman sahibine değer kazandırmasıdır. Yalnızca ilim sahibi olmak yeterli değildir. (Fihi Mafih, 93). İlmi olup ameli olmayanlar; sadece ilim muhafızıdır, âlim değildir. (Mesnevi, III / 3060) Bu düşünceden anlaşılan şudur ki; Mevlana teorik bilginin hayata uygulanmasından yanadır. İlim sözde ve nazariyatta kalmamalı, yaşanmalıdır.

Yüce Rabbimiz; isimleriyle, sıfatlarıyla, rahmetiyle, yaratmasıyla, yaşatıp rızık vermesiyle bize çok yakındır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah (c.c) “Nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir.”  (Hadid: 4) “…Ve biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf: 16) buyurarak Rabbimiz her zaman yanımızda en yakınımızda olduğunu haber veriyor. Yeter ki biz O’na hakkıyla kulluk yapabilelim. Elimizi açıp, boynumuzu büküp dua edelim. Allah (c.c) dua edenlerin dualarını kabul ediyor. Rabbimiz “Bana dua edin size icabet edeyim” (Mü'min: 60) buyurmuyor mu?

İbrahim Ethem’e (k.s) ; “Dua ediyoruz ama duamız kabul olmuyor. Bunun sebebi hikmeti nedir?” diye sordukları zaman büyük veli “10 şeyden dolayı kalpleriniz ölmüş. Bundan dolayı dualarınız kabul olmuyor.” diyerek maddeleri şöyle sıralıyor.

·         Allah’ı tanıdığınızı söylüyorsunuz ama hakkını eda etmiyorsunuz.

·         Kur’an okuyorsunuz ama onunla amel etmiyorsunuz.

·         Şeytana düşman olduğunuzu söylüyorsunuz ama gereğini yapmıyorsunuz.

·         Peygamberimizi seviyoruz diyorsunuz ama sünnetini terk ediyorsunuz.

·         Cenneti istiyorsunuz ama oraya girmek için salih ameller yapmıyorsunuz.

·         Cehennemden çekiniyorsunuz ama günahlardan sakınmıyorsunuz.

·         Ölümün hak olduğuna inanıyorsunuz ama ona hazırlık yapmıyorsunuz.

·         Ölülerini defnediyorsunuz ama onlardan ibret almıyorsunuz.

·         Başkalarının ayıp ve kusurlarıyla uğraşıyor, kendi kusurlarınızı unutuyorsunuz.

·         Allah’ın verdiği rızkı yiyor ama O’na şükretmiyorsunuz.

      Allah’ı (c.c) tanıyıp sadece O’na kul olan, Resulullah’ı (s.a.v) tanıyıp O’nu rehber edinen, İslam’ı tanıyıp hayatını ona göre şekillendirenlerden olmamız duasıyla…

      Yaşadığımız şu fâni âlemi ne kadar tanıyoruz. Kâinatın 9 milyar yıl önce başladığını, çiçeklerin 7 renginin güneşteki 7 rengin kırılmasıyla oluştuğunu, insanoğlunun beyninin ancak % 7’sini kullanabildiğini, milyarda 5 görüp milyarda 5 işittiğimizi, atomun yapısından, kâinatın genişliyor olmasına, denizdeki iki suyun birbirine karışmadığına, Kur’an’ın konuya göre ses, fonetik ve müzikal bir dizinde olmasına, maddenin ışınlamasına, ses, ışık ve görüntü nakline, kadar daha sayısız örnekleri sıralamak mümkündür. Bütün bunlar Kur’an’ın madden ve manen en büyük mucize olduğunu göstermiyor mu? Tabii ki bakıp ta ibret alanlara…

       İnsan olarak amacımız, yarısı uykuda geçen yarısı da geçmiş olan şu kısacık hayatta sonsuz yaşamı kazanmak değil mi? İmtihandayız ve bu sınavın tekrarı da yok. “Çünkü hakikaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes iki elinin önden yolladığı ne ise ona bakacak, kâfir ise «Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım» diyecek. (Nebe: 40) ayetleri bu gerçekleri bizlere haber veriyor.

       Sonsuzluğun sahibi olan Rabbimizin sonsuz mutluluğu olduğu gibi eserleri ve nimetleri de sonsuzdur. En büyük mutluluk; en saf şekilde O’nu bilmek, O ‘nu sevmek ve O’na ibadet etmektir. Rabbimizin bizlere verdiği sınırlı akılla sınırsız olanı anlamaya çalışıyoruz. Anladığımız kadarı ile ona kulluk ediyoruz.

       Devamlı öğrenmek ve düşünmek zorundayız. Kur’an’da yapacağımız işlerle ilgili kuralların sayısı 150 kadar iken inceleme ve düşünme üzerine 750 ayetin olması bize bir fikir vermiyor, bir ufuk çizmiyor mu? İlmi öğrenip gelecek kuşaklara aktarmak için neler yapıyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) vefat ettiğinde 3000 hafızın olduğunu biliyoruz. Cenab-ı Hakk “Kur an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr: 9) buyuruyor.

 

İlimle İlgili Kırk Hadis

 

1. İlimlerin en faziletlisi “İman ilmidir.” Allah’ı bilen ve tanıyan birinin ameli bu ilimle ona fayda verir. İmandan ve Allah’tan gafil bir âminin çok ameli kendisine fayda vermez.

2. Dinden öğrenmiş olduğunuz bir ilim dünya ve içindekilerden, altın ve gümüşten daha hayırlıdır.

3. Kim ilim öğrenme niyeti ile yola çıkarsa Allah onlara cennet yolunu kolaylaştırır.

4. Allah kime mal vermişse malından versin, kime de ilim vermişse ilmini başkalarına öğretsin.

5. İbadetlerin en faziletlisi ilim öğrenmektir.

6. Cahiller arasında ilme talip olan ölüler arasında diri gibidir.

7. Allah cahili asla izzetli kılmadığı gibi, âlimi de asla zelil kılmaz.

8. Allah ilim ile hilmi cemettiği gibi güzel iki şeyi cemetmemiştir.

9. Ya öğrenen ol veya öğreten ol veya onları seven ol; dördüncüsü olma helak olursun.

10. Allah bir kulunu zelil ve rezil etmek isterse onu ilimden mahrum bırakır.

11. Bir hikmet kelimesini öğrenip bir başkasına öğretmek bir sene ibadetten hayırlıdır. İlim müzakeresi yapılan bir mecliste bir saat bulunmak bir köle azat etmekten daha hayırlıdır.

12. Âlimin bir günahı birdir; cahilin bir günahı iki günahtır. Birisi de öğrenmemektir.

13. Din ilmini öğrenmek gibi faziletli ve değerli bir şekilde Allah’a ibadet edilmemiştir. Bir din bilgini şeytana bin abiden daha şedittir. Her şeyin bir direği vardır; bu dinin direği de ilimdir.

14. Âlimin abide üstünlüğü, benim size üstünlüğüm gibidir.

15. İlim talibi cennetin talibidir; günaha talip olan da cehenneme talip olmuştur.

16. İlim öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır.

17. “Fıkıh” ilmini öğrenmek bütün Müslümanlara vaciptir.

18.  Kim ilim talebesi olduğu halde vefat ederse onun ile nebiler arasında bir derece farkı kalır ki o da şahadettir.  

19. Âlimler ile oturun ve onların ilimlerinden istifade edin. Allah ölmüş olan yeryüzünü rahmeti olan yağmur ile dirilttiği gibi, ölmüş kalpleri de âlimlerin ilim sohbetleri ile diriltir.

20. İlim öğrenen ilim talebesine ve ilmi öğreten âlimlere saygı gösterin.

21. Ümmetimin en hayırlıları âlimlerdir. Âlimlerin en hayırlıları da ümmetime merhametle muamele edenlerdir. Dikkat edin! Uyanık olun! Allah cahilin bir günahını affetmeden önce âlimin kırk günahını affeder. Dikkatli ve uyanık olun ve şunu da bilin ki, âlimler kıyamet gününde yıldızlar gibi nurları doğu ile batıyı aydınlatarak gelirler.

22. İlmi ehli olmayana öğretmek eşeğin boynuna inci ve mercan takmaya benzer.

23. Ey insanlar! Allah ilmi aranızdan âlimlerin ölümü ile kaldırmadan önce ilim öğrenmeye koşun… Âlim ile talebe sevapta ortaktırlar. Bunların dışındaki insanlarda hayır yoktur.

24. İlmin üstünlüğü ibadetin üstünlüğünden bana daha sevimlidir. Dinin hayırlısı ise haramlardan kaçınmaktır.

25. Az ilim, çok ibadetten daha hayırlıdır. Kişiye ilim olarak kul olduğunu bilmek, aczini ve fakrın hissetmek yeterlidir. Kişiye cehalet olarak da kendi görüşünü beğenmek yeterlidir.

26. İlim sahibine bütün varlıklar dua ve istiğfarda bulunurlar; hatta deniz dibindeki balık dahi rızkımızın artmasına sebep oldu diye ilim sahibine dua eder.

27. İlmin afeti unutmaktır. Unutmak ise isyandan kaynaklanır. İlmin zayi edilmesi ise ehli olmayana öğretmektir.

28. Âlimin yanılmasından korkun ve hatasını görmesini de bekleyin. (Hatasını görür de dönerse bilin ki o gerçekten bilgindir.)

29. Âlimlere saygı gösterin; bilin ki onlar peygamberlerin varisleridirler. Kim âlimlere saygı gösterirse Allah’a ve peygamberine saygı göstermiştir.

30. Âlimlerin arkasına takılın ve yolundan gidin. Biliniz ki âlimler dünyanın kandilleri ve ahretin de yol gösteren ışıklarıdırlar.

31. Sadakanın en hayırlısı bir kimsenin öğrendiği bir ilmi meseleyi bir başkasına öğretmesidir.

32. Ahirette en çok pişman olan kimseler dünyada öğrendiği ilminden istifade etmeyen bilginlerdir.

33. İlminden istifade edilen bir âlim bin abiden daha hayırlıdır.

34. Fitneler sel gibi üzerinize gelecek ve bütün abidleri yutacaktır. Ondan kurtulacak olan ancak ilimi ile amel eden âlimlerdir.

35. İlim ve hikmet mü’minin kaybolmuş malıdır; nerede bulursa sahip çıkıp almalıdır.

36. İlim Çin’de de olsa gidin ve onu alın.

37. Beşikten mezara kadar ilim öğrenin.

38. İlim bir hazinedir; onun anahtarı da sormaktır. Soru sorun ki ilmi ortaya çıkarasınız ve Allah’ın rahmetine eresiniz. Bir soru dört kişiye sevap kazandırır: Soruyu sorana, cevap verene, işitip istifade edene ve gereğince amel işleyene…

39. Bir zaman gelecek fitnelerin dehşetinden kişi akşam mü’min olarak yatacak sabah kâfir olarak kalkacak, kâfir olarak sabahlayacak, akşama mü’min olarak dönecektir. Bu durumdan ancak Allah’ın kendisini ilim ile ihya ettiği kimse kurtulabilecektir.

40. Kim bildiği ile amel ederse Allah (c.c) ona bilmediğini öğretir. İlim amel edildikçe artar.

 

 Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol veya onları seven ol, dördüncüsü olma helak olursun.” buyuruyor. Rabbim bizleri; öğrenen, anlayan, yaşayan, akleden, fikreden, zikreden ve şükreden kullarından eylesin Âmin…


( Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?.. Zümer: 9 başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 26.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.