Sözümüze bir örnekle başlamak daha uygun olacak kanısındayım.

AŞK ve RÜZGARA

Kuytularına saklandığım karanfilce bir aşkın semahındayım.
İçimde küfürbaz katiller...
Notaları orta yerinden çatlamış nihavent bir şarkının,
Yetim serzenişlerine düşüyorum;
Esişim kan revan...
Ve 'SEN...'

Evet, 'SEN...'
Alnında rüzgar yemiş geceyi taşıyan,
Alfabenin üçüncü harfine gül kokularıyla göçen;
'AŞK'. Düşlerime uzandığından bu yana,
Öyle bir cinayetsin ki kalbimde;
Kalbim kalbimin katili.

Ey Aşk!
Arada bir al gülüşümü çehrene
İçim serinlesin.
Ama yine de, esişime teğet geçer saçların bilirim.
Bu yüzden, kuşatılmış sensizliğim son veriyor direnişe;
Sana yürüyorum, sona yürümeden evvel.

Sevdiğim!
Bu kadar yağmur durdun içime, içim senden yana; bensiz.
Ben benden yana sen'li...

Korkuyorum...
Ellerim infazıma alkış tutuyor.
Gözlerin; darağacım...
Şiirleri hayata denk düşmeyen,
Yüreğine rehin bırakılmış bir şair eskisinde saklıyım.
Korkak feryatlarla ağlarım kendime,
Gözyaşlarım denizleri içer.

Sus ey kendim!
''İstanbul düştü, ben hala hayatta mıyım?''
Kahrolsun...

Gücün yetmiyor mu dokuz harflik hecemin kanayışlarına?
Oysa ben üç uzun hecede susuyorum dokuz harfliliğimi,
Kirletmeden hayalini.

Ey Aşk!
Dokunma intihar panoramama.
Emanetci ağlayışlarım düşer suskunluğuna, erirsin.
Ben DELİRİRİM...

Gülüşü sarı safran coğrafyalarda hırpalanmış,
Hayata ödünç sevinçlerle son'da başlayan,
Gözleri tutuklu bir Rüzgar'ım.

Yani, aşkın acımtrak gölgesizliğinde
Son şehidim, sana...

Sevdiğim!
Gemiler yanaşmadan mefluç limanlara,
Ver şehadetini gözlerimin...

En çok kendimi kucakladığım vakitlerde
İhanet ettim bana.
İntiharlara iliştirilen Dilbaz Düşler Çağı'ndan geldim.
Şimdi vakit, kelimesiz ölmeler vakti...
Sus ey kendim!
Sus ey Rüzgar diye bilinen en suskun yanım!..

Dile gelsem şimdi, en çok seni susarım,
Yüzünün yarısı görünen uykusuz mevsimlere.
İçimde yüzü koyun yatan sevdalar,
Çarpar dirilmiş ölmelerimin alnına.
Kusarım beni, bana en aşina cümlelere.

Sevdiğim!
Bileğinden kan sızsada bakışlarımın hala;
Bozgunlarım bozgunda şimdi.
Eyvah!
Al bu feryat sende kalsın.
Kapat gözlerini bana, inleyerek...

Ben karanlığın kıskacında ölürken,
Kimse seslenmesede beni;
Kurtar-ma beni benden.
Doyasıya seyredeyim ölümümü.
Çünkü, sen benim aşkı bildiğim yersin ey Aşk!

Sevdiğim!
İçimin sureti!
Olmadığım kadar bendesin, olmadığın kadar sendeyim.

SENİ ÇOK SEVİYORUM...

(ALINTI)



Şimdi buna şiir mi demeliyiz? Halbuki yazarı bunu deneme türünde yazmış ve gördüğünüz dizeler bir düzyazı halindeydi. Alt alta dizeler haline koyan benim. Denemelerde bir şiirsel anlatım olması mümkündür. O halde her şiirsel anlatıma şiir mi demeliyiz.

Şiirsel anlatıma öykü ve mektup türlerinde de rastlamak olasıdır. Edebiyatta manzum ve mensur olmak üzere iki yazım şekli vardır. Manzum, şiir dediğimiz ölçülü, uyaklı, belli kalıplara dayanan, serbest olanlarda ise bir takım imgeler, sanatlar, söz oyunları ve ses uyumlarıyla desteklenen yazım biçimidir. Mensur ise nesir yalinde yazılan yazı, yani düz yazıdır. Dilbilgisi kurallarına göre cümleler halinde yazılır. 

Sözcük (kelime) anlamlı ifadelerin en küçük birimidir. Tek başına bir anlam ifade eder. Ancak bir duygu ve düşünce tek bir sözcükle anlatılamaz. Bu yüzden duygu ve düşüncelerimizi sözcük grupları ya da dizisi kullanarak ifade ederiz. Bunun için de cümle dediğimiz yapıya başvururuz. Duygu ve düşüncelerimizi tam olarak anlatmak için kurduğumuz sözcük dizisine tümce (cümle) demekteyiz.

Nesir yazım şeklinde, tam ve etkili anlam ifade etmesi için tümceler dilbilgisi kurallarına uygun olarak düzenlenir. Tümcelerin kısalığı, anlaşılırlığını ve etkisini artırır. Tümceler zaten duyguyu ve düşünceyi tam ve anlaşılır bir şekilde anlatmak için kurulur. Bu yüzden tümceler sade ifadelerle kurulmaktadır. Tek bir sözcükten ibaret tümceler olabileceği gibi, çok uzun tümceler de vardır.  Tümcenin kurulmasında önem taşıyan anlaşılırlığı ve etkisidir. Tümcelerin basit, birleşik, soru, ünlem, sıra gibi türleri, bir anlatım çeşitliliğidir.

Edebiyatta sözcüklerin gerçek anlamlarının dışında mecazi, tevriyeli, eşanlamlı, zıtanlamlı kullanımlara sık rastlanır. Böylece ifadeler daha zengin, güzel ve etkili kılınır. Bu ayrıca dilin zenginliğidir.

Anlatımı zanginleştiren, daha anlamlı ve duygu yüklü kılan bu ifade biçimine genellikle mensur eserlerde rastlanır. 

Yazılanın mensur (şiir) mu, nesir (düzyazı) mi olduğunu, sözcükleri yanyana koyduğumuzda anlamlı tümceler çıkıp çıkmadığına bakarak anlarız. Alt alta dizilen tümce öbekleri, yanyana konulması halinde, düz bir metin ortaya çıkıyorsa, içinde şiirsel anlatım biçimi olsa dahi buna nesir denir. 

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bazı yazım türlerinde yazılanın ne tam bir şiir, ne de tam bir nesir olduğunu farkederiz. Bu benzerlik sadece şiir ile düzyazıya has değildir. Ne öykü, ne masal, ne anı, ne de mektup kategorisine koyamayacağımız yazım şekillderi de vardır ki bunların tamamına DENEME denilmektedir.

Bir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir.

Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme, yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kullanırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşır. 

Denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.

Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.

Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.

Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.

Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın "baktığı" şeyi deneme yazarı "görür".

Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce terminleri yapar.

Edebiyatımızda deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.

Serbest şiir niyetiyle yazılmış çoğu yapıtın aslında birer deneme olduğunu anlamak zor olmasa gerek.    

 

( Şiirle Düzyazıyı Birbirinden Ayıran İnce Çizgi başlıklı yazı Mehmet DEMİR tarafından 8.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.