Cuma Yazıları

 

Konu: Kar Altında Kaldım Anne

 

İhmallerin, ölümlerin, adam sendeciliğin, vurdumduymazlığın adına kader değip susulduğu yerden sesleniyorum sana anne. Noktası, virgülüne kadar gerçekleşen depremi bilirler bilmesine de, bu kar yağışının altında soğuktan perişan olan bebeklere neden bir battaniye göndermeyi bilmezler anne.

 

Televizyonlardan haberler geçiyor. Muhabirler yağan karın altından bildiriyor. “Van’da inatla, ısrarla kar yağıyor, hava sıcaklığı sıfırın altında” diyor. Bir çocuk çadırın içinden çıkıyor dışarıdaki kameranın ışığına doğru ilerliyor. Üzerinde eski bir kazak, ayakları çıplak. Muhabir mikrofonu çocuğa uzatıp sorular soruyor. Çocuk sekiz, on yaşlarında. Rutin sorulan birkaç sorunun ardından, o kara gözleri ile kameraya bakıp, Kar Altında Kaldım Anne diyor. Ben, acıma duygumu bir kenara atıp, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Sahte tanrılar yerine koyduğunuz bütün değerlerin yok oluşunu gösteriyor televizyonlar. Bir çadırı, bir battaniyeyi ve bir tas sıcak çorbayı hakkıyla veremediğimiz, koca bir hiçiz oysa bu mahşer yerinde…

 

Depremin yerle bir ettiği bir şehri itip kalkarak, sen Kürtsün ben Türküm diyerek, ayağında çorabı olmayan çocuk cumhurbaşkanından çorap isteyerek, şu partiye oy verdiler o belediye başkanı sarsın yaraları diyerek, öfkeleri ortalığa salarak, yüreklerimize nefret tohumları ekerek, insan olamayacağımızı ne zaman anlayacağız…

 

Kar altında kaldım anne. Aradan bir hafta geçti ben her yastığa başımı koyduğumda çadırdan çıkan kara gözlü çocuk geliyor aklıma, uyuyamıyorum. Her sabah kahvaltıya oturduğumda boğamıza diziliyor lokmalar. Bu çaresizliği gördüğüm her geçen gün, büyük bir endişe ve korkuya kapılıyor gözlerim. Bunca uçağımız, bunca helikopterimiz, bunca otobüsümüz, bunca paramız, bunca, bunca, bunca yani bunca her şeyimiz olup ta, hiçbir şey yapamayışımızın izahatı nedir Allah aşkına…

 

Hani muhabir çocuğa soru sordu demiştim ya, ilk sorusu ne oldu dersiniz? Ne istiyorsunuz bizi izleyen seyircilerimizdendi. Çocuk soğuktan çatlayan ellerini yüzüne götürüp, boynunu büktü. İşte o an bizimde boynumuzun büküldüğü andı. İşte o an tonlarca göçüğün altında millet olarak kaldığımız andı. Halkı haktan üstün tutuyoruz, diyenlerin ne kadar da güçsüz olduklarının göründüğü andı. İnsanlık adına kavga veriyoruz diyenlerin, insanlık adına yardımı ret ettiğinde nasıl bir tabloyla karşılaşacağını bilmediği andı…

 

Kar altında kaldım anne. Vatan diyen, millet diyen, adalet diyen, eşitlik diyen yanlarımızı bir depremle çıkartıp kenara attık. Muhteşem yüzyıl dizisinin göğüs  yırtmaçlarını tartışan adamları televizyonlarda seyrettiğimiz saatlerde, çadırda kar altında, sıfır derece soğukta bir anne çocuğunu doğurmanın acısını yaşıyordu. Uludağ’da kayak keyfi sürdüğümüz saatlerde, sıfır derece soğukta yeni dünya’ya gelen bebek anne kollarında ölüyordu. Ve o çadırdaki anneye sabredin beş altı aya kadar size yeni evler yapacağız diyebiliyorduk. Sen kal bir başına karın altında yine anne. İki günlük el kadar bebek soğuktan zatüre olsun, yaza Allah kerim…

 

Depremin kan revan içinde bıraktığı, bir tas çorbaya muhtaç ettiği insanlara, yetkililer kriz planlamasını yapamadıklarından ötürü, yaşarken ikinci bir depremi yaşatıyorlar. Kara borsaya düşen çadır mı dersiniz, naylon muşamba mı dersiniz, kg’ı beş liraya satılan süt mü dersiniz, tanesi iki liraya satılan somun ekmek mi dersiniz yok, yok. Her  televizyonu açtığımızda, Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen haberlerin büyük bir çoğunda  halk yürür. Neye yürüdüğüne çoğu kez bilmez ama yinede yürür.  Gaz, su, coplar eşliğinde arbedelerle birlikte,  bu görüntüler sona ererdi. Şimdi ise, çadır, muşamba, süt, ekmek isteyenler,  Vali’ye biraz sert konuşunca, özlenen manzarada haber kanallarına düşüverdi. Gazlar, sular, coplar havada uçuştu. Öyle ya, şimdi bu isteklerin sırası mıydı…

 

Gavur dağının ötesi bizden değil, onlar uslu durmuyorlar, daha ne istiyorlar diyenler size söylüyorum. Ayrımcılığı körükleyerek bizi bizden ettiniz. Allah’ın gazabına bile kayıtsız kalmayı bize yaptırdınız. Kara kışta, ayazda, yağmurda kalan, ayağında çorabı olmayan o çocuklara yardım edememenin acısını yüreklerimize bıraktınız. Kar altında her sabah eriyip giden yüreklere, umut olmayı bizlere çok gördünüz. Yoksul insanlara kapılarını açmak isteyenlere, kinayeli gözlerle sizler baktınız. Evleri yıkılan köylerdeki insanları, ahırlarda hayvanlarla yatmasına sizler neden oldunuz. Farklı illerde, farklı dillerde, farklı hayatlarda, farklı mevsimlerde olan insanların bir tek farklı olmayan yanı olan çaresiz bakışlarla bakan gözlerine, sizler mil çektiniz…

 

Haklısınız, hastalıktan sesi kısılan yaşlılar, doğum esnasında ilkel şartlardan dolayı ölüp giden yirmi yaşındaki anneler benim değil. Bunca olanlar karşısında kadere isyan edenler benim vatandaşım değil. Deprem ihmalinden ölüp giden yedi yüz vatan evladı benim değil. Bir tas çorbaya muhtaç olan yetmiş yaşındaki dede benim dedem değil. Göçük altından sağ çıkıp ta, tıbbı müdahale zamanında yapılmadığı için ölen on sekiz yaşındaki delikanlı benim kardeşim değil. Bayram otelinin altında can veren masum onlarca insan senin de tanıdığın değil nede olsa…

 

Şimdi karın, ayazın daha da artacağı bu şehirde yakındır kalan birkaç canlı yayın arabası ve muhabirlerde gider. Maddi durumu müsait olanlarda çeker gider. Angara’dan (Ankara) gelen yetkililerde çeker gider. Ve Van’ım kalır kedileriyle ayazda bir başına. Ve giderek büyür karaborsa pazarları, muşambaya muhtaç hayatları, süte muhtaç kara gözlü çocukları, sevgiye, kardeşliğe hasret Van’lı gardaşları…

 

Ve televizyon muhabirleri artık bizde kalamıyoruz işimiz çok zor der. Van’da artık hayat çok zor der. Kardeş bizim işimiz seninkinden çok daha zor, sen bunu niye söylemezsin. Bu susmayan vicdanımı, deprem gücüklerinin altına saklamak istiyorum. Kalsın bari bu vicdanda birkaç gün göçük altında. Yüreğimin yaralarından akan kederleri, bir zarfa koyup göndermek istiyorum o karla kaplı çadırların altına…

 

Ve yazımı okuyan siz değerli dostlar, sizlerin işiniz ve vicdanlarınız kolay mı? Yüce Allah onları açlık, susuzluk, soğuk ve evsizlikle terbiye ederken, sizleri sıcak evlerinizle, tok karınlarınızla ve vicdanlarınızla terbiye ediyor. Dedim ya, Kar Altında Kaldım Anne…

 

www.cumayazilari.com

( Kar Altında Kaldım Anne başlıklı yazı cumayazıları tarafından 18.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.