“Eşinizin Ankara dışında herhangi bir yakını var mı?

Engin, polis memuruna başını iki yana sallayarak “Hayır dedi. Eşinin fotoğrafını isteyince de alelacele cüzdanından çıkardı ve eli titreye titreye uzattı. Elif'in resmi, ilk kez kendi resminin yanından ayrılıyordu. Yüreğinin yandığını hissetti. 

 “Lütfen yalvarıyorum karımı bulun! Ona bir zarar gelmesinden çok korkuyorum! dedi bitkin bir halde. 

Memurun “Siz merak etmeyin! Mutlaka bulacağız onu diyen güven veren konuşması ve sırtını sıvazlayışı  biraz da olsa içini rahatlatmıştı.   Karakoldaki  bürokratik işlemler tamamlandıktan sonra dışarı çıktı. Bir süre sokaklarda avare avare dolaştı.  Evinin kapısını açarken “Allah'ım ne olur gelmiş olsun diyordu içinden ama gerçekler onu karşılayan sessiz duvarlar kadar soğuktu.  Ayakkabılarını çıkarıp  salona geçti.  Kendini koltuğun üzerine attı.   Vücudunun her bir noktası ağrıyordu.   Eli kolu bağlanmıştı resmen. Kafasındaki olumsuz düşünceleri bir türlü söküp atamıyordu. Beynini ne kadar zorlasa da Elif'in nereye gitmiş olabileceği konusunda bir tahminde bulunamıyordu.  Bir süre sonra gözleri kapanıverdi.Çalan telefonun sesiyle içinde bir ümit ışığı belirdi. Hemen koltuktan doğruldu  ve ayağa kalktı.  Ahizeyi hızla kaldırdı  ve “Elif! Neredesin sen! diye haykırdı.

“Oğlum hayırdır ne Elif'i! Delirdin mi sen!

Ahizenin diğer ucundaki ses annesine aitti. Gözlerini sıktı ve ellerini yumruk yaparak bacağına vurdu. Ne diyecekti şimdi! Resmen kalbi sıkışıyordu.
“Anne şey ben…
 
“Ne oldu oğlum? Konuşsana! Neden Elif diye açtın? Sesin de çok heyecanlıydı.  Bana doğruyu söyle!

 “Bir şey yok, merak etme! Asıl sen neden beni aradın onu söyle!

“Babanın rutin kontrolleri var yavrum.  Doktor  bir tetkik daha istedi ama bizim burada yapılamıyormuş. Ben de babanı alıp size gelmeyi düşündüm. Hem seni görmüş oluruz hem de hastanedeki işlerimizi hallederiz. Birazdan çıkıp bilet alacağım ama şimdi içime kurt düşürdün! Elif'le aranızda bir şey mi oldu? Kavga mı ettiniz?

Engin, birden hıçkırıklara boğuldu.Elif, sabahtan beri yok! diyebildi. 

“Ne demek yok!  Nerede olduğunu sana söylemedi mi? Vah vah! Ben, ondan sana hayır gelmeyeceğini söylemiştim oğul! Dünya kadar kız varken sen tuttun anasız, babasız, onun bunun elinde büyümüş  bir kıza bağlandın. Olacağı buydu işte!  Onun gidişi planlıdır oğlum. Hatta belki de…!

“Anne lütfen susar mısın?

“O zaman nikahlı karına sahip çık! Sağda solda sürtmesin!
Engin, daha fazla dayanamadı ve telefon kapatıverdi. Bazıları annesiyle her şeyi paylaşırken Engin'de durum tam zıddıydı. Babasıyla daha rahat iletişim kuruyordu.  

Hemen babasını aradı.  Babası; kendisi için endişelenmemesini asıl Elif'e ne olduğunu bilmek istediğini söyledi.  Engin, babasının sesini duyunca bir hayli rahatlamıştı.  
 
 “Baba sorma! Elif saatlerdir yok. Polise de haber verdim. dedi.
“Allah Allah! Oğlum kaza maza gelmesin başına!
“Araştırdılar. Gün içerisinde  herhangi  bir kaza haberi ulaşmamış!
“Oğlum biz de gelelim bir yardımımız olur belki!
“Babacığım gelmeniz, işleri daha da karıştırabilir. Bir gelişme olursa ben sizi ararım. Kırılmadın değil mi? dedi çekinerek. Babası “Nasıl istiyorsan öyle olsun oğlum dedi. 

Engin, babasından sonra  işyerini aradı ve amirinden üç gün mazeret izni istedi. Müdürü yine anlayış göstermişti.  Engin, yol boyunca vicdanıyla hesaplaşıp durdu. Karakola gidene kadar beyninin içindeki “Bütün suç benim!   cümlesi bir sakız gibi düşüncesine yapışıp duruyordu.  
 
Saatler Engin için ağır, Elif için hızlı ilerliyor gibiydi. Elif'i açlık, susuzluk ve yorgunluk değil  büsbütün yalnızlık  ve korku sarmıştı.  Gözü kara bir şekilde çıktığı yolda, geldiği nokta kör karanlıktı. Sanki aydınlık olsa ne fark edecekti ki.  Dolmuşların yerini sorduğu adamın söylediklerini düşündü.   Ne kadar da haklıydı.

 “Engin, sana çok ihtiyacım dedi içinden.Sanki bir ameliyata girmiş de narkozun etkisinden yeni yeni kurtuluyormuş gibiydi.  “Ben buraya ne cesaretle geldim. Ya Engin! Kim bilir şimdi ne haldedir! dedi. 

Telaş içinde çantasını karıştırmaya başladı. Telefonu nihayet avuçlarının arasındaydı. Fakat telefonu kör ve sağırdan farksızdı. Bunun üzerine karşıda gördüğü büfeye doğru ilerledi. İçeride, orta yaşın hafif üzerinde bir adam vardı.  Elif, usulca pencereye doğru yaklaşarak Pardon telefonunuzu kullanabilir miyim? dedi ürkek bir tavırla. Adamın işaret ettiği telefonun ahizesini hemen kaldırdı. 

Elif, numarayı çevirirken büfe sahibinin bakışları Bu saatte, böylesi genç ve masum yüzlü bir kadının ne işi var sokaklarda der gibiydi.  Telefonun sesini duyar duymaz Engin'in açışı bir olmuştu.    Yüreği yerinden fırlayacak gibiydi.   Elif, “Engin ne olur buraya gel! Ben çok korkuyorum diyordu. 

Engin, heyecandan konuşmakta güçlük çekiyordu.  “Canım benim! Meraktan öldüm! Neredesin sen? dedi  kekelerek. 

“Sivrihisar, Aşiyan-1 Mahallesi son duraktayım. Seni bir büfeden arıyorum.. Yalvarırım buraya gel!

“Derhal  bir durak taksisine bin ve seni polis karakoluna götürmesini iste! Sakın rastgele bir taksiye binme.  Beni orada bekle.  Anladın değil mi? Ben hemen yola çıkıyorum!.
Elif, ücreti ödedikten sonra   telaş içinde sağına soluna bakındı. Az ileride bir taksi durağı vardı. Hızlı adımlarla ilerledi. Taksiye binip en yakın polis karakoluna lütfen derken nefes nefeseydi. 

Elif, karakolda Engin'i bekliyordu. “Her zaman bu kadar şanslı olmayabilirsin. Attığın her adımı iyi düşün kızım diyen yaşlı polisin sözleri hala kulaklarındaydı.   Gözü sürekli karakolun giriş kapısındaydı. 

Uzun bir bekleyişin ardından nihayet Engin gelmişti. Elif, Engin'i görünce gözyaşlarını tutamadı. Birbirlerine sarıldılar.  Engin “Ne işin var burada? diye sordu. “Hislerim, kabusumun sebebinin burada olduğunu söylüyor. Lütfen bana yardım et! O gördüğüm yüz mutlaka burada yaşıyor eminim bundan! Ne olur beraber arayalım Engin'in yüzü birden pancar gibi olmuştu. 

“Hayatım sen çok yorgunsun! Ne konuştuğunun farkında değilsin! Senin rüyalarındaki adamı nasıl buluruz. Aklını başına topla! Elif,  yalvaran gözlerle kocasına baktı. 

“Buradaki hastanelere gidip, doğum kayıtlarını arayalım. Muhtarlık arşivlerini araştıralım. Belki öz annemi, babamı tanıyan birini buluruz. Benim hatırlayamadığım bir şeyler var ve ben bunu bulmak istiyorum anlatabiliyor muyum?
“Oldu! Hazır karakoldayken istersen polise senin şu kabus adamın eşgalini çizdirelim, ağaçların üzerine de afişini bastıralım.  Bulana da ödül teklif edelim! Lütfen Elif,  mantıklı ol! Olmaz böyle bir şey! Hadi beni yorma da eve gidelim!

Elif, inatla yerinden kalkmıyordu. Engin, derin bir iç geçirdi. Elif'i bir türlü anlayamıyordu.  Ama onu her şeyden çok seviyordu. Ne yapacağını bilemez  bir haldeydi. 

Aysel AKSÜMER 
DEVAM EDECEK 
( Kabus-4 başlıklı yazı AyselAKSÜMER tarafından 19.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.