Sanırım bunlar senin adımların. Küçük ayaklarının sesleri, hissediyorum parmak uçlarına basarak ağır ağır ilerliyorsun. Ne oldu yoksa gidiyor musun? Oysa yaşanacak çok şey vardı yarım yamalak. Dur! Bir nefes daha al sonra ver; sadece o kadar daha kal. Ben gözlerine bakayım, anlarsın ardında kalacak yıkıntıyı, vicdanın sızlar taş kesilirsin işte o zaman hiçbir yere gidemezsin.
O kadar alıştım ki her sabah gözlerimi seninle açmaya, sesinin kulağımdaki senfonisi hiç bitmeyecek. En hüzünlü şarkıları, dizimin dibinde hıçkıra hıçkıra ağlarken dinleyeceğim hep. Git istersen şimdi, kimin ne diyeceğini de umursama sen ölene kadar benimsin nasılsa. Neden gittiğine anlam vermek zor değil. Seni bunca sevmeseydim gitmek gelir miydi aklına? Hiç bir şey için suçlamayacağım seni, hiç içine dert edeceğin laf söylemeyeceğim söz. Ardına bile bakmayacaksın eğer gözlerime bakıp hala gitmekten yana kullandıysan kararını. Hem dimdik bekleyeceğim öylece sen kapıyı çarpıp çıkana kadar. Sonrasını biliyor olmalısın. Ben biliyorum, önce burnumun direği sızlayacak, sonra benim her zaman ki sahte bahanem rüzgar gözüme kaçtı olacak, rüzgarın işi gücü olmaz gözüme eserdi, bende sızısına dayanamaz ağlardım. İnan yalan, sen ne zaman dönüp adım attıysan önce burnumun direği sızladı, sonra içim burkuldu. Bak tam şurama, hani iki kaburga kemiğinin arası var ya, Adem elmasının biraz aşağısı, işte oraya benim ellerim gibi koca bir el gelip yumru oluyor. Nefesim daralıyor önce, sonra gözlerimden sular seller fışkırıyorsun. Bunun için tek söz edemedim ne zaman gittiysen sen dönüp sırtını. Ama artık avazım çıktığı kadar, bağıra çağıra söylüyorum: Dur! Gitme… Daha yaz kış buz kesmiş ellerini avuçlarımın arasında ısıtacak çok gün olmalı, doyamadan okşamaya saçlarının dalgalarına dalgın kalacak ellerim. Can simidi gözlerin giderse boğulurum denizlerinde, ummanına dalmış yüreğim bilmez yüzmeyi, kürek çekmeyi gücü yok çocuğundu hani o senin tut bırakma ellerini. Çaresiz kaldığım her dem imdadıma yetişen karanlıkta önümde ki aydınlık, susamışken, dilim damağıma yapışmışken bir hayat can gibi yetişenim: Dur! Gitme… Ellerim titriyor ardın sıra sallarken, gözlerimin ışığı sanırım sönen, neden bu kadar karardı gün ortasında şehirlerim, etme! Bırakmak asilliğine leke düşürür dedim ya alışık değilim, kendi ayaklarımın üstüne basamıyorum, hem daha atta duramıyorum, yamuk yumuk adımlarım, yürütecim, elim, kolum, ayağım: Dur! Gitme… 
Kopsun o zaman kıyamet, Arasat’ta hesabımız görülsün artık, günahlarımızın hesabını veremeyelim hadi. Adını aşk, ölümüne aşk, ölümsüz aşk koyduğumuz küçük yüreklerimizin terk edişini yazmıştır nasılsa sorgu melekleri. Bütün günahını benim haneme sevabını sana işlemiştirler. Seni cennete gönderirken yaşanmışlıklar, ben sonsuz cehennemi tadacağım nasılsa. Bırak kopsun kıyamet, bırak sur’a üflesin İsrafil, alsın dünyanın canını Azrail, biliyorum ki yerim cehennem, senden sonra dünyada da yaşamayayım cehennemi: Dur! Gitme…

16.07.2009 - Ağrı
( Dur Gitme Kıyamet Kopar başlıklı yazı Mehmet Avcı tarafından 26.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.