Sabahın ilk ışıkları odanın içine doluyordu. Sema, güneş gökyüzüne yavaş yavaş tırmanırken gözlerini açtı.

 

   O sabah bambaşkaydı. Üzerindeki ağırlığı kaldıracaktı sonunda.

  

   Sema, çok zeki ve çalışkan bir kızdı. Uzun ince gövdesi, sarı saçları ve yeşil gözleriyle çok güzel bir kızdı da.

 

   Dün akşam annesinin söylediklerini düşünüyordu. Annesi kızının yanına gelip elini tutarak ona bugün için moral verdi.

-         Kızım mutlaka başaracaksın. Ben ve baban sana güveniyoruz.

-         Korkuyorum anne, ya başaramazsam…

-         Kızım bugüne kadar biz sana baktık, seni büyüttük. Eğer bir okul kazanırsan bir meslek sahibi olman kolaylaşır. Bir işin olunca da sen bize bakacaksın.

 

   Kendisini sorumluluk duygusundan kurtaramıyordu, bir yandan da bu duygu ona güç veriyordu.

 

   İştahsız da olsa kalvaltısını yapacaktı. Annesi bugün fakir sofralarına kızı için komşusundan aldığı yumurtaları da eklemişti. Kahvaltısını yaptıktan sonra gecekondularından çıkıp fakir mahallesine göz gezdirdi. Bu manzarayı görünce üzüntü duyardı; ama bu kez gülümsedi: “Başarmalıyım, başarmak zorundayım.” diye geçirdi içinden. Sonra da hızla yoluna devam etti.

 

   Sınava gireceği okula yürüyerek gitti. Diğer arkadaşları gibi babasının arabası yoktu. Bunları düşünmüyordu; çünkü aklında sadece sınav vardı.

 

   Sınavın başlamasına sadece on dakika kalmıştı. Son kez “Başaracağım.” diye güvenini tazeledi ve sınava girdi.

 

   Yüz yirmi dakika su gibi gelip geçti. Sınav formunu gözetmene teslim ederek okuldan ayrıldı. Derin bir “ohh!” çekti, arkadaşlarını görünce yanlarına gitti.

 

   Sınavdan bir ay sonraydı; bugün sonuçların gazetelerde açıklanacağını duydu. Sabah erkenden gazeteciye gitti. Elindeki parayı gazeteciye vererek bir gazete aldı. Hemen aday numarasını çıkararak gazetede aramaya başladı.

 

   Yarım saat oldu. Bakıyordu, bakıyordu; ama bir türlü numarasını bulamıyordu. Sonunda anladı, kazanamamıştı. Bu ona öyle bir acı verdi ki, sanki tüm dünyası bir anda yok oldu. Düşünmeye çalışıyordu. Peki, bundan sonra ne olacaktı?

 

   Sema, dalgın bir şekilde bu üzüntüyle yürümeye başladı. Gözleri ileriyi görmüyordu. Çünkü gözyaşları sel olup akıyordu. Az sonra talihsiz bir kaza geçirdi.

 

   Annesi ağlıyordu, babası ağlıyordu, komşu ve arkadaşları ağlıyordu. Sema’nın incecik bedenini mezara koyup üzerine toprak atmışlardı. Giydiği kefen belki de onu bugüne kadar tam olarak saran ve ısıtan giysisi oldu.

 

   Annesi hâlâ ağlıyordu. Nasıl oldu da kızı o kamyonun altında kaldı, nasıl oldu da hayatını yitirdi? Tek çocuğu da yoktu artık. Hayat ona yeni şeyler vermediği gibi verdiklerini de elinden alıyordu.

 

   Aradan üç hafta geçti. Kadın evde sessizce ağlıyordu. Birden kapının çaldığını duydu. Yavaşça kapıyı açtı. Gelen postacıydı. Postacı ona:

   - Sema Özsu burada mı oturuyor, diye sordu.

   Kadının gözlerinden iki damla yaş aktı ve:

   - Evet, dedi.

   Postacı bunun üzerine kadına bir zarf verdi ve gitti. Kadın zarfı açınca şunları gördü:

   “Seçmiş olduğunuz İstanbul Teknik Üniversitesini asil olarak kazandınız. Tebrik ederiz.”

 
 

Ömer AYDOĞAN/ORDU

( Yıkılan Umut başlıklı yazı OMARIM tarafından 17.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.