RABBİMİN SEVDİĞİ KULU MUSUN SEN?

 

Tomurcuklar açtı gönül dağında

Sevda bahçesinin yolu musun sen?

Mutluluklar saklı sevgi bağında

Nurlanan hanenin kolu musun sen?

 

Kâinat kurulmuş aşk mayasıyla

Gönüller titriyor Hakk duasıyla

Münevver beldenin ilk Ravzasıyla

Misk kokan bahçenin gülü müsün sen?

 

Elest bezmindeki bağlıyız söze

Aşkla muhabbetle inilir öze

Gül kokulu yerden selam var bize

Muhabbet ehlinin dili misin sen?

 

Secde vuslatında akıyor yaşlar

Gözyaşları ile secdede başlar

Zikirden uzak mı sanırsın kuşlar

Cennet bahçesinin yeli misin sen?

 

Nefisler öndeyse insanlık azar

Unutma, kâtipler dosdoğru yazar

Arınmış bedenler yanlışı bozar

Hikmet dergâhının eli misin sen?

 

Seher rüzgârları esiyor yüze

Gönül ışıkları vurunca göze

Rabbe kulluk ile çıkılır düze

Rahmet ummanının seli misin sen?

 

Özkanlı, sen önce nefsine seslen

İlimle, irfanla, ahlâkla süslen

Haramsız, tertemiz rızıkla beslen

Rabbimin sevdiği kulu musun sen?

03.09.2010 - Ali ÖZKANLI

Değerli Ali ÖZKANLI Hocam bu güzel şiiri ile bize Allah’ın sevdiği kul olmanın yollarını aktarırken; hem de kendimizi şiirin her bir kıtasında ayrı ayrı yer alan soruları muhatap alarak değerlendirme şansı vermiştir. Dilerseniz bu şiiri kıta kıta beraberce anlamaya çalışalım…

Tomurcuklar açtı gönül dağında

Sevda bahçesinin yolu musun sen?

Mutluluklar saklı sevgi bağında

Nurlanan hanenin kolu musun sen?

Sevda bahçesinin yolu neren geçer? Aşkın muhatabı kim? Neden sevdalanırız? Sevdamız aşk mı beğeni mi? Gönüller Allah’ın evidir yürekler Allah’a aittir… İnsanın mayası Aşk-ı İlahi ile karılmıştır ilk rızkı sevgi olmuştur sevdanın en yücesinin tüttüğü ana bağrına basılır doğduğu anda insanoğlu… Beşeri aşk mutlaka insanı ilah-i aşka götürmelidir… Götüremiyorsa bu aşk mıdır?

Sevda bahçesinin yolu ilahi aşka ulaştıran yoldur. Taşın içindeki ateşi bulmaktır… İstiridye içinde bir damla su iken inciye dönüşmektir… Aşk dünyaya sabır, derde gülüp geçebilmektir… Bir gözün sürmesinin ardındakini görebilmektir. Resme bakıp, sanatkârına ulaşmaktır ve ona hayranlık duyabilmektir… İşte bunu bulan yapan insan sabah seher vakitlerinde ağaç yapraklarının dilini çözer kuşların nağmelerinde hakikati yakalar güllerin kokusunda Aşkla yaratılanı hisseder…

Kâinat kurulmuş aşk mayasıyla

Gönüller titriyor Hakk duasıyla

Münevver beldenin ilk Ravzasıyla

Misk kokan bahçenin gülü müsün sen?

Allahu Teâlâ yine buyuruyor ki: (Ya Âdem, Muhammed Aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) (Ey Resulüm, İbrahim'i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.)

Diye buyuruyor Rabbimiz… Habibim diyerek sesleniyor o güzeller güzeline ve kâinatı O’nun için yaratmakla kalmıyor, O’nu bu defa bizlere şefaatçi kılıyor… Ve O güzel peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz "Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim Kevser üzerindedir."

İşte bu sözleriyle, Hz. Peygamber Efendimiz Ravza’nın hudutlarını çizmiştir. Cennet bahçesinin GÜL’ü yine cennet bahçesine girebilmenin işaretlerini bizlerle paylaşmıştır.

Ravza-ı Mutahharanın, nasıl bir “Cennet Bahçesi” oluşu hususunda çeşitli yorumlar yapılmıştır.

1) Bu bahçe gerçek bir cennet bahçesidir ve ahirette cennete nakledilecektir.

2) Bu bahçede kılınan namazlar, okunan Kur'anlar, yapılan zikir ve dualar bereketiyle, rahmet inerek, huzur ve saadet hâsıl olduğundan cennete benzetilmiştir.

3) Burada yapılan ibadetler, cennetin yolunu açtığı için, -mecazi manada- bu alana Cennet denilmiştir.

Allah hepimize Münevver beldenin Ravza’sında ibadet şansı versin duasına birlikte âmin diyelim…

Elest bezmindeki bağlıyız söze

Aşkla muhabbetle inilir öze

Gül kokulu yerden selam var bize

Muhabbet ehlinin dili misin sen?

“Elestü bi-Rabbiküm” diye sorduğunda RAB “Kalu: Bela!”  Cevabını verdiğinde yaratılacak tüm ruhlar, Ezel meclisinde... Ezel Bezmi mi? Varlığın ilk toplantısı, ilk buluşma, ilk sözleşme anı işte… Burada tüm ruhlar; aynı zamanda verdikleri bu söze biri birlerini şahit tuttular.

Evet…  Elest Bezminde verdiği söze bağlı kalan kaç kişi var acaba…

Fatih ‘in veziri Ahmet Paşa’nın bir beytinde ki derin manayı almış İskender Pala’nın bir sunumunda rastladığım beyit ne de güzel anlatır. Aşk, sadakat ve tutarlılık adına.

“Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yar”

İşte Ahmed işte aşk… İşte elest bezminde verilen söze sadakat, işte tutarlılık… Rabbimizsin diyerek varlığının secdesine baş koyduğumuzda yüceleştiğimize sözümüzü sadakatle yerine getirenlerdensek Muhabbet ehlinin dili ile gül kokulu yerden bir “merhaba” ulaşır gönül hanemize…

Hazır İskender PALA’yı anmışken o da ne güzel anlatır bize GÜL’ü tıpkı Ali Hocam gibi… Bakalım beraberce bir de onu analım GÜL’ün kadrini bilen her gönle en içten en muhabbetli selam ve dualarımızla:  “Gül deyince kalem elden düşüyor”. Ne muazzam tarifler... Ardından Gül’e sesleniyor ki, ne sesleniş... Var mısınız dostlar, bir gönülden seslenelim O’na ola ki “Ben cenneti istemem ümmetim girmeyince.” diyen, Güllerin Efendisi gönül sesimizi duyar.

“Şikâyet değildir kastım Gül’üm cür’etim içimin yanışından. Gülistanlarda savaşanlar var, bülbüller kurşuna dizilip, kefensiz gömülüyor. Hiç bugünkü kadar yakışmadı Kabe’ne siyahlar ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik.Varlığa bir Gül ise sebep, kokusundan ve renginden nasıl duralım ayrı?!.. Ebedi gülşeninde tek ayak üzere duracak bir yerde vermez misin bize Gül’üm?!”.

Verir İnşallah ne duasıyla da amin diyelim..

Secde vuslatında akıyor yaşlar

Gözyaşları ile secdede başlar

Zikirden uzak mı sanırsın kuşlar

Cennet bahçesinin yeli misin sen?

Secde ve vuslat bize Şah damarımızdan daha yakın olana “Secde” etmek ne demektir? Secde için Hazreti Rasûlullah Aleyhisselâm diyor ki: “Secde, kulun Allah`a en yakîn olduğu hâl`dir.” O anda Allah ile kulu arasındaki perde kalkar!. Ve secdede edilen duayı Cenâb-ı Hak geri çevirmez!.

Secde, kişinin, kendi varlığının, benliğinin var olmayıp; gerçekte var olan Tek varlığın Allah olduğunu idrak etmesi, hissetmesi hali`dir... Secde`nin manası; nasıl normal bir insan, ayakta dururken tüm varlığı ile varsa... Buna karşın Secdede de tam bir “yok olmak” hâli var!. Vücudu ortadan kalkıyor, kapanıyor... İşte fizikman yok olma gibi... Secdenin “sırrî” manası da, kişinin kendi varlığının var olmadığını, idrak etmesidir. Kişinin varlığının Allah önünde yok olması demektir…

Secde, fenâfillah’tır… O olmak O’na kavuşmak varlığını O’nda bütünleştirmektir… Her namazda secdeye varan bunu yapabilir mi? değil tabiî ki keşke yapabilsek keşke o noktaya ulaşabilsek O secde de yok olabilsek varlığın aynasında kendimizi bulsak… Onu bulanın ulaşmak isteyenin elbette gözleri bir başka mutlulukla ağlar..

Nefisler öndeyse insanlık azar

Unutma, kâtipler dosdoğru yazar

Arınmış bedenler yanlışı bozar

Hikmet dergâhının eli misin sen?

Kirâmen kâtipleri sağ ve sol yanımızda bulunan melekler ne bir fazla ne bir eksik ne ise hakkımız ederimiz ettiğimiz bir bir tutar kaydını amel defterimizin… Yanlışı bozup sevap hanemizi yüklü tutmanın yolu nefsin terbiyesinden geçer. Nefs nedir nasıl terbiye edilir kısaca incelersek;

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde: "Küçük cihaddan büyük cihada döndük." Buyurarak kâfirle olan cihadı küçük, nefisle olanı büyük saymıştır. İnsanın kendi nefsi ile cihad etmesine "Cihadı Ekber" denilmiştir. Çünkü düşmanların en büyüğü nefistir. Bir insanın sana yapacağı en büyük düşmanlık seni öldürmesidir. Bu ise şehâdetine vesile olduğu için, seni en yüksek mertebeye erdirir. Nefsin elinde ölü isen ebedi hayatın mahvolur.

Bir Hadis-i şeriflerinde de, nefsin bir mümin için ne büyük tehlike olduğunu haber veriyorlar ve şöyle buyuruyorlar: "En şiddetli düşmanın iki yanın arasındaki nefsindir."(Beyhakî)

Kişi Tarikat-ı Aliye'ye dehalet eder etmez iç âlemine dönüş yapar. İç düşmanını görür, onunla mücadele ve mücahedeye başlar. En büyük düşmanla mücadeleye girişildiği için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Hakiki mücahid, nefs-i emmâresi ile savaşan kimsedir." Tarikat-ı Âliye kapısında el alıp doğruyu bilenlerden eylesin Allah cümlemizi…

Seher rüzgârları esiyor yüze

Gönül ışıkları vurunca göze

Rabbe kulluk ile çıkılır düze

Rahmet ummanının seli misin sen?

Rahmet Umanını seli olmak..Biliriz ki Bismillahirrahmanirrahim derken Yüce Allah’ın hem Rahman hem de Rahim isimlerini anarız…Bu iki ismi birden neden anarız diye şöyle bir düşünecek olursak manaya inip bakmamız gerektiğini göreceğiz…

Bu iki sıfat, "Rahmet" mastarından türemiş olmakla beraber aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar vardır. Rahman ve Rahîm arasındaki bu farkları şu şekilde belirtmek mümkündür:

 

Rahman sıfatı; daha ziyâde ezelle; Rahîm sıfatı ise daha çok edeble ilgilidir. Rahman sıfatı bütün insanları; Rahîm sıfatı ise yalnız inananları kapsar.

Rahman sıfatı; hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın varlıkları yaratmak, meydana getirmek, onların çalışıp çalışmadıklarına bakmadan sayısız nimetlerle nimetlendirmek anlamına gelirken; Rahîm sıfatı Allah'ın emirleri doğrultusunda çalışanlara, çalıştıklarının karşılığını vermek anlamına gelmektedir. Rahman sıfatı; ümitsizliğe, karamsarlığa imkân bırakmayan kesin bir ümit ve ezelî bir yardım ifade eder.

Rahîm sıfatı ise, yapılacak işlerin Allah tarafından ödüllendirileceğini ifade etmektedir. Bu nedenle Rahman sıfatının ifade ettiği anlamda inanan ve inanmayan eşit tutulup ayırım yapılmamış; Rahîm sıfatının belirttiği anlamda ise, inanan ve inanmayan açık bir farkla ayrılmışlardır.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın rahmeti bizim ve tüm inananların üzerine olsun duasını da bize hatırlatmış değerli Ali ÖZKANLI Hocam… O hatırlatmış Âmin demek cümlemizden…

Özkanlı, sen önce nefsine seslen

İlimle, irfanla, ahlâkla süslen

Haramsız, tertemiz rızıkla beslen

Rabbimin sevdiği kulu musun sen?

 

Bizlere Gül yürekli hitabıyla gelen güzel dostumuz gül yürekli Ali Hocamız bize nasihat ederken Rabbin sevdiği kul olma sırrını açıklayıp tanımını yaparken kendinin de bu mertebeye ulaşabilmesi için hepimiz gibi sahip olması gereken vasıflar olduğunu açıklayarak bir nevi kılavuzluk görevini de üstleniyor…  

Helal kazanç helal rızık kalbin mana gözünü açar bunu da bize öğütlüyor. Haram ise demire düşen pas gibi kalbimizin hakikat gözünü kapatır…

Değerli Hocam… Bu güzel şiirle bize Rabb’e ulaşma yollarında dualarda buluşma şansını sunduğunuz için öncelikle şahsım sonra da sizi tüm okuyanlar adına sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum… Allah razı olsun… Selam saygı ve dua tüm dostlara ve size gönül hanenizden bir dua anında geçmek dileği ile esen kalın…

                                                                                                              15.12.2011

                                                                                                  Perihan TUNÇOK KILIÇ

 

 

( Rabbimin Sevdiği Kulu Musun Sen? Şiir Tahlili… başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 18.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.