Birinci seans
Birinci terapiniz
Lütfen çocukluğunuzdan başlamayınız
Biliyoruz her yer elma ve pamuk şekerleriyle dolu
Bir de kolu kırık oyuncaklarla
Bir de ağlamaklı kapılarla
Bir de genzimizi yakan yutkunmalarla
Sıkı tutunun koltuğunuza
Gözünüzün yaşı dengenizi bozuyor
Sıkı tutunun koltuğunuza
Gözünüzün aşı sevdalarınızı yalpalıyor
İkinci terapiniz masanın üzerinde
Ellerinizi bulaştırmayınız lütfen sancılarınıza
Çok fazla bahsetmeyiniz
Ağarmalarına felç inmiş şehirlerinizden
Çok değinmeyiniz fazlasıyla deştiğiniz kuyularınıza
Tabağınızdaki son hüzünlerinizi de yiyiniz lütfen
Sonra ağlarlar bu bataklıklar ardınızdan
Üçüncü terapiniz anmalar askılığınızda
Çok fazla tutunmayınız satirik şiirlerinizden
Çok yüz vermeyiniz ruhunuzu gıdıklayan cümlelerinize
Çok sıvamayınız düşlerinizi balçıkla
Ilık bir suskunluk duşu
Sonrasında iyi huylu bir virgülün üstünde
Tatlı bir dinlence
Kapatın
Kapatın buruk jaluzinizi
Sancılar kamaştırmasın gözlerinizi
Ala…
Dördündü terapiniz avuçlarınızda
Kemikleşmiş bir tüy
Daha ne kadar okşayabilir ki mutluluklarımızı
O yüzden
Bir kaşık yumuşatıcı lütfen günahlarımıza
Zordur tabii
Bunca hengamede kayıp harflerimizin izini sürmek
Ya da en güzel ayrılığımız müsabakaları düzenlemek
Kazanan ayrılığa unutmalar ödülleri vermek
Beşinci terapiniz güncenizin hiç olmayan sayfanızda
Başlamayacak gibi görünen paragraflarınızda aslında
Ama biliniz ki ilk kelimenizi yine yüreğiniz başlatır ansızın
Tüm bu ünlemlerin öfkesi dudaklarımızda birikmiş de
Haberimiz mi yokmuş meğer
O yüzden bağışlayın işte
Kullanmadığınız tüm umutsuzlukları
Bir de unutmadan
Kurumuş ağaç gövdelerimizden
Pek güzel gübre olur acımış rüyalarımıza
Altıncı terapiniz
Saklamalar durağında
Son seferini yapacak okyanusun içinde
Kimsesiz bir dalga kıranla muhabbetle belki de
Yorgun bir yaprak gibi savrulmadan dalında
Ama biliniz ki rüzgarların hiç suçu yoktur aslında
Rüzgar dediğimiz bir nefeslik ömürdür bir ihtimalle
Bakınız : parmak izlerimizdeki fırtınalar
Yedinci terapiniz…
Yedinci terapiniz…
Bulamıyorum…
Sahi…
Sahi günlerden Pazar’dı değil mi bugün?
Peki son bir seans o zaman gönlümden sıyrılan
Yirmi dokuz soluk bir alfabe eder
ve bir tek alfabenin kendisi bilir
otuzuncu harfin sırrını...
Oktay Coşar