Kar biriktiriyor bulutlar, sabahı beyaza boyamak için. Avucumda beyaz kelebekler, yere düşüp ölüme gülümsüyorlar. Sokak lambalarının altında hayal ediyorum kendimi. Sanki önemli bir yer o lambaların altı. Üzerinde sana yönelmiş bir ışık varken kendi kendini sorguya çekiyorsun belki de.
Belki de ışık arıyorsun parmak ucundakileri görebilmek adına...
Gecenin bitmediği gün olmamış. Hani gece gündüze dönmüş hep. Yeniyi getirmiş zifiriden gün ışığına geçerken. En uzun gece bile geride kalmış, bu mu geçmeyecek sanki...
Ne düşünmüştüm? Gürültüden sessizliğe, karanlıktan ışığa, tuz tadından çikolataya, gözyaşından gülümsemeye... Hepsi sığmış bir geceye... Yine yerli yersiz çıkmış ortaya üç noktalarım. Mühürlemek istercesine sözlerimi, tut diyor dilini. Tut...
Çok şey düşünmüştüm yine aynı zaman dilimlerinde. Şu meşhur havuçlu kek'ten bir dilim, acı kahveden bir yudum, işte yine aynı şey. Aklıma hücum eden, hep bir ağızdan seslerini duyurmaya çalışan düşüncelerim...
Sokak lambasıyla kar arasındaki anlaşmanın dışında bırakılmış olsam da seyretmeye devam ediyorum o büyük pencerenin önünde. Havuçlu kek beklediğim tadı vermiyor. Belki gereğinden çok anlam yüklediğim için yavan geldi bu kek. Acı kahve diye de tutturup durmanın âlemi yok, azıcık şeker koymalı. Ve her nereye saklandıysa oradan bulup çıkarmalı aklıma oyun oynayan hatıraları...
Ne düşünmüştüm? Uçup gitti onca kelime. Valizimi dolduranlar hiç yanıma almak istemediklerim aslında. Nasıl arsızca yerleşmişler en geniş köşelere.
Olsun...
Soğuk ve kar yüzümde şimdi.
Olsun...
Bin yıldır aynı sohbetler işte.
Beter sevdalar geldi geçti
Aynı gökyüzüne bakıp ağladı sevdalılar,
Hiç mutlu sonla bitmedi gerçek aşklar...
Kar birikti kırmızı çatılarda
Olsun...
Sabaha birkaç saat
Işıklar tek tek söndü
Şimdi ölmek istemem mesela
Olmasın...
Sabaha birkaç saat
Kimsesizken üstelik
Hiç istemem
Sabahın beyazını görmeden
Sarılmadan gerçekten daha
Öpmeden.
Şimdi olmaz
Kimsecikler yokken üstelik