Şu insanlara hiçbirşey çok değildir.

              Sait  Faik  


Kendini çok önemsiz görüyordu.Okuma yazması bile yoktu.Elinde çekiç,ağzında çivi eksik olmamıştı, hayatı boyunca.

O  herkes okula başlarken, çırak olarak bir ayakkabıcı ustasının yanına verilmişti.

Yıllar nasılda geçmişti.Şimdi yalnızdı.Saçları beyaz,bıyıkları sigara dumanından sararmıştı.Bir evi bir ailesi yoktu.Han köşelerinde çalışır, aynı yeder yatardı.

Okuması olmamasına rağmen pazar günleri gazete alırdı.Gazeteyi hep ceketinin yan cebine koyardı.Bir tanıyan gazeteyi görünce hemen cebinde almaya çalışırdı. 

Bir pazar yine erkenden kalkmış, gezmiş soluğu Han da almıştı.

Merhaba,nasılsın Ziya usta dedim!

-İyiyim dedi usulca,yorgun sesiyle.
-Nasıl geçiyor pazarın?
-her zamanki gibi

-Çevre temizlenmiş,yerler sulanmış süpürülmüş,senin erken geldiğin belli oluyor Usta
-Ben temizledim ,zaten yapacak başka işim yok ki,
-Gazeteye baktın mı?
-Resimlerine bakacağım.
-Haberleri sen sesli oku, ben dinleyeyim

-Ne yaptın bu sabah?

Sabah erkenden kalktım, Çorba içtim,ardından kuşlara yem aldım.Kuşların sevinçlerini paylaştım.Sonra buraya geldim.Etrafı temizledim.Hepsi o kadar.

-iyi olmuş eline sağlık.
-Yapacak başka işim yok zaten.

-Öyle deme ZİYA usta bu yaptıkların çok önemli.

-Sait Faik seni görseydi, mutlaka senin hayatından bir öykü çıkarırdı.
-Kim bu dediğin adam?
-Türk hikayeciliğinin babası.
-Nasıl birisi ki benim gibilerin hayatını yazarak, Hikayelerin  babası oluyor?
-O hep gezer,istasyona gider,Orada bekleyen yolculardan bir öykü çıkarır.Balık tutmaya gider.Hayatın fotoğrafını çeker. İnsanların içinden biri.
-Seni tanısa mutlaka önemserdi.Kuşkara yem vermeni mutlaka takdir ederdi.
-Ne önemi varki kuşlara yem vermenin.
-çok önemi var.Bunu herkes yapamaz,düşünemez
-sen çevrecisin,üstelik.
-Bu Hikayeci ne zaman yaşadı?
-Yıllar önce öldü.Ama öyküleri hala okunuyor.
-Çok merak ettim bu adamı.Bana bu adamın yazdığı bir Hikayesini okurmusun?Hem birde çay demleyelim.Çayımızı içerken sen okur,ben dinlerim.
-O halde "SEMAVER"İ okuyalım.Çayımız demlenirken O nu da yad ederiz.
-Biraz bekle ,içerden kitabı alıp geleyim,hemen.

Okumaya başladım,çok dikkat kesilmişti:


       S  E M A V E R;
-Sabah ezanı okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın. 

Ali nihayet iş bulmuştu.Bir haftadır fabrikaya gidiyordu.Anası memnundu. Namazını kılmış,duasını yapmıştı.İçindeki Cenabı Hak'la beraber oğlunun odasına girince uzun boyu,geniş vücudu ve çok genç çehresi ile rüyasında makineler, elektrik pilleri,ampuller gören, makine yağları sürünen ve bir dizel motoru homurtusu işiten oğlunu evvela uyandırmaya kıyamadı. Ali işten çıkmış gibi terli ve pembe idi. 

Halıcıoğlu'ndaki fabrikanın bacası kafasını kaldırmış,bir horoz vekarıyla sabaha, Kâğıthane sırtlarında beliren fecr-i kâzibe bakıyordu. Neredeyse ötecekti. 

Ali nihayet uyandı.Anasını kucakladı.Her sabah yaptığı gibi yorganı kafasına büsbütün çekti.Anası yorgandan dışarıda kalan ayaklarını gıdıkladı.Yataktan bir hamlede fırlayan opluyla beraber tekrar yatağa düştükleri zaman bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mesut sayılabilirdi. Mesutları çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı! Ali semaveri,içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yanlız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi.Sabahleyin Ali'nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler. Halıcıoğlu'ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç'i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır; arzular söndürürdü. Demek ki, Ali'miz biraz şairce idi. Büyük değirmende bir elektrik amelesi için hassasiyet, Haliç'te büyük transatlantikler sokmaya benzerse de, biz, Ali, Mehmet, Hasan, biraz böyleyizdir. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar. 

Ali annesinin elini öptü. Sonra şekerli bir şey yemiş gibi dudaklarını yaladı. Annesi gülüyordu. O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet etmişti. Evin küçük bahçesindeki saksıların içinde fesleğenler vardı. Ali bir kaç fesleğen yaprağını parmaklarıyla ezerek avuçlarını koklaya koklaya uzaklaştı. 
............

Ziya usta çok etkilenmişti,bu Hikayeden.
Birden çok pişmanlık içinde yüzünü buruşturdu.Bir ah!çekti.
-Keşke okula gitseydim.Bu hikayeleri okurdum.Çokşeyler kaçırmışım..
-istersen sana bir Sait Faik ,hikaye kitabı alalım.Birilerine okutursun.
Gözleri parladı.İlk defa bir kitabevine gidecekti.Garib bir mutluluk belirdi yüzünde.
-Belki bu yaştan sonra okumayı da öğrenir, kendim okurum diye ,kitapevinin yolunu tuttu...

( Sait Faik Ve Ziya Usta başlıklı yazı M.Filizman tarafından 23.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.