...
“Komünist
ideoloji dini değer ölçülerinin yerine geçmeye, dinin cemiyet
hayatındaki rolünü oynamıştı en beceriksiz halinde… İddiasıyla dinin
özüne saldırıyordu. Yalnız yeni bir cemiyet değil, yeni bir insan
yaratmak, heves ve iddiasında olan Lenin ve sonra Stalin, kahinlere
yakışır bir ütopyanın, senaryosunu oynadılar.
Elli milyondan fazla
insan, bir siyasi düzene, toprak reformu adına katledilerek; sahne
dekorasyonu için harcandı. İnsanlığın devam üzere sürüp giden,
şartlarını görmezlikten geldiler.
Lenin ve Stalin’in söylevlerine, önce
herkes gibi hayran kalan, alkış tutan ve aldanan; Maxim Gorki, Andre
Gide, Andre Malraux, İgnasio Silone, dengesizlikleri karşında hayal
kırıklıklarına uğramadılar mı?
İnat ederek, komünizm mazgallarında asılı
kalan bahtsızlar da az değil!... Bu kızıl rüzgarın rejimi altında
yaşayanların hepsi, rejimin ahlak bakımından felce uğradığını, fikrende
söndüğünü bilirler.
Rusya’dan İngiltere’ye dönen Vladimir Bukovsky :
‘Sovyet Rusya’dan çıkmadan önce bir tek komüniste tesadüf etmedim.’ Sözü
apaçık bir gerçeği ne kadar bariz ifade etmektedir değil mi?”
“Bu tip rejimler ferdi, ferdin ruhu, kamu ruhu olarak ikiye
ayırır. Bu cemiyetlerde fert ve vatandaş ayrı kişilik olarak görülür.
Değer ölçüleri riyakarlık ve suistimallerle zehirlenir.
Ailelerin
evlerde öğrettikleriyle, dışarıda uyguladıkları, öğretmenlerin okulda
öğrettikleriyle, kendi yaşamları farklıdır. Komünist partinin sıradan
mensupları nefret ettikleri parti sekreterini alkışlamaktan geri
durmazlar.
Hakimler siyasiler tarafından atanır ve onların direktifleri
doğrusunda kararlar verirler. Siyasetten iğrenme, uyuşturucu kullanma,
fuhuş ve sefalet ortalığa bir veba mikrobu gibi yayılır. Komünist
seçkinler çoğulculuk çağrısına uyarak mevcut sistemden vazgeçmek
istemezler.
Kafa ve beden üzerine dikta, bürokrasinin özünde güçlü kıta
arkadaşlığı ruhu, sürekli pederşahi tavır ve kıskançlıkla korunan
iktidar tekeli yaşamaya çalışılır. Bu gün komünizmin mezbele
yıkıntılarında, taht ve güç için kavga edenler lağım farelerinden ne
farkları var?”
“Manevi bir ilgisizlik ve entelektüel bir
çürüme, bir kokuşmada ikiyüzlülük ve çifte standartlı düşünme hüküm
ferma olur. Hiç kimse, hatta komünist parti sekreteri bile partinin
iddia ettiği şeylere inanmaz. Stalin Lenin’in, Kuruşef’de Stalin’in
efsanesini yıkınca, efsane olarak sunulan ideoloji gücünü kaybetti.
Resmi sloganlar, birbirini takip eden boş cümleler telakki edilmekte,
ideolojik nutuk ve vaizler, can sıkıcı palavralar sayılmaktadır.
Komünist yöneticiler, gerçekleştirilmesi imkansız vaatlerden başka bir
şey sunamadılar. Kendilerini tenkit edenleri susturmak için, kaba
kuvvette başvurdular.
Glasnost ise küreyi, kare yapmaktan başka bir şey
olamazdı. Kumaş belki yumuşaktı ama harekete imkan vermeyen gömlek, deli
gömleğinden de başka bir şey değildi.”
“Biz tarihte
medeniyet yaratmış üç beş milletten biriyiz. Geçmişten günümüze taşınan
genetik kodlarımızda, damarlarımızda yeniden dirilmeye, yeniden bir
medeniyet oluşturmaya yetecek güç ve kudretimiz vardır.
Değerli, manevi
büyüğümüz Ahmet Yasevi’nin ve diğer ulu kişilerin türbesi yeniden
tamiratı yapılmaktadır. Onun Anadolu’ya gönderdiği erenlerinin
evlatları, bu gün bu güzel vatanın maddi ve manevi imarında yeniden
canla başla çalışacaklar. Onların ve ibadete açılan cami ve mescitlerin
sayıları her geçen gün artmaktadır.”
“Harflere ve
rakamlara sığmayız. Nur çiçeklerinden bir mücadele çağrısı
başlamaktadır, buruk, yıkık, harabe gönüllere. Uçsuz bucaksız Kazak
toprakları bizlerin delişmenliğini, yürekliliğini, azmini ve karşı
konulmaz gücünü beklemektedir. Beylerim beni canla, başla, sabırla
dinlediniz. Teşekkür ederim. Hakkınızı helal edin” dedi.
Dinleyenler hep
bir ağızdan ‘Helal olsun. Diline sağlık,’ dediler.
Gün gece yarısını geçmişti. Gelenler yarınlara bilmiş, bilenmiş,
yüreklenmiş olarak ıhlamur ağacının kokuları arasında dağıldılar. Safa
çiçekleri yıldızların altında ikinci uykusundaydı. Yere yün yataklar
serildi, kullanılmamış el işlemeli yastıklar kondu. ‘Hayırlı Geceler’
dilediler.
Almıla yatağında uzandığı halde bir türlü uykusu gelmiyordu.
Kalktı, ıhlamur ağacının altına oturdu. Yıldızlara baktı. Hem çok
uzaktılar, hem de uzanınca alacak kadar yakındılar. Ihlamur ağacı, uzun
yıllar iyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini gördü. Nice kuşlara barınak, yuva
oldu. Çiçeklerinden nice nevazile ilaç, yüreklerine derman, aşıklara
müşahit oldu.
Kökü Türk ırkı gibi derinlerdeydi. Asildi. Gece veda
etmeye hazırlanırken; Almıla Ihlamur ağacının çiçeklerinin kokusundan
mı, yoksa gönlüne düşen aşk ateşinden mi bitap yatağa uzandığını
bilemedi.
Ama yüreği huzur ve mutluluk doluydu.
Km-181104
(
Ihlamur Ağacı - 4 başlıklı yazı
Kocamanoğlu tarafından
22.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.