Nevzat ÖGER

Öğretmen

 

ERDEMLİ YÖRESİ YÖRÜKLERİNDE İNANIŞLAR

 

Halk inanışları; nesilden nesile şifai kültürle aktarılan ve her dönemde görülen insanların titizlikle uygulamaya çalıştıkları dünyadaki maddi-manevi her hususa olan yönelimlerini ifade eden kültürel unsurlardır. Şüphesiz ki göçebe hayat sürmüş Yörüklerin tabiatla olan münasebetleri ve Orta Asya’dan getirdikleri Şamanizme mahsus inanışlar bu halk inanışlarının menşe’ini teşkil etmektedir.  Erdemli yöresi dağ köylerinde birtakım inançlar ve bu inançlarla ilgili uygulamalar günümüzde pek çoğu unutulmakla birlikte varlığını sürdürmektedir. Özellikle kadınların bu uygulamalara büyük değer verdiği görülür.

 

1.       Gökyüzü, meteorolojik ve astronomik olaylarla ilgili inanışlar

 

Dolu ilk yağmaya başladığında insan birkaç tane yutarsa iyi geleceği, sağlığı için faydalı olduğu düşünülür

Yağmur yağması için ağaca bir kaplumbağa asılır veya kaplumbağa yerde sırt üstü çevrilerek üzerine taş konur. Bunun dışında yine yağmurun yağması için yılan, canlı canlı ateşe atılır

Kumalı evlerde kumalardan biri, evdeki süpürgeyi saklarsa yağmur yağacağına inanılır.

Nisan yağmurunda herkes evinden dışarı çıkarak bir süre ıslanır. Nisan yağmurunda ıslanan bir kişinin saçlarının çabuk uzadığına ve başının ağrımayacağına inanılır. Ayrıca bu yağmurun bereket getirdiğine ve nisan yağmuruyla mayalanan yoğurdun mayasız tutacağına inanılır.

Ayın etrafı bulutlu olursa yağmur yağar.

Ay hilal şeklinde iken iki ucu aşağı bakarsa o ay yağmurlu, yukarı olursa kurak geçer. Gök gürlediğinde, şimşek çaktığında veya şiddetli yağmur yağdığı zaman evin en büyük çocuğu evin içinde bulunan balta, sayacak gibi demir aletlerden birini evden dışarı atar.

Güneş batarken uymak iyi sayılmaz. Uyuyan kişinin ömrünün kısalacağına inanılır. Yıldız kaydığında birinin öldüğüne inanılır. Çünkü dünyada her insanın bir yıldızı vardır ve insanın öldüğü anda yıldızı kayar.

Ay tutulması olurken tenekeler çalınır ve ayın acı çekmemesi için Allah’a dua edilir. Evin içinde beş taş oynanırsa kuraklık olacağına inanılır.

Yağmurun yağmadığı dönemlerde, halk arasında “çomçacık (bodu bodu)” adı verilen bir tür uygulama yapılmaktadır. Köyden köye farklılık olmasına rağmen uygulamanın genel özellikleri aynıdır.

 

2.       Zaman / Vakitlerle ile ilgili inanışlar

 

Arife günleri işe gidilmez ve yakını ölmüş kişiler iğne ile dikiş yapmazlar. Eğer dikiş yapılırsa ölmüş yakınların etine, dikiş yapılan iğnenin batacağına inanılır. Bunun yanında çamaşır yıkanmaz. Çamaşır yıkanırsa çamaşırın suyunun ölülerin ağzına akacağına inanılır. Bu günde ağaç kesilmez.

Salı ve cumartesi günleri uğursuz sayılır. Salı günü banyo yapılmaz, çamaşır yıkanmaz, ekmek yapılmaz ve düğün yapılmaz.

Cuma günü ekmek yapılmaz, göçülmez. Eğer ekmek yapılırsa ekmeğin ‘deve başı’ kadar eksileceğine inanılır.

Cuma günleri sofra çırpılmaz, kül boşaltılmaz, ev süpürülmez.

Perşembe günü uğurlu ve mübarek gündür. Onun için yeni bir işe başlanırken bu günde başlanmaya çalışılır. Perşembe akşamları sakız çiğnenmez ve tırnak kesilmez. Eğer sakız çiğneyen olursa “Ölülerin etini çiğniyorsun.” denir.

Bunun dışında perşembe akşamı soğan ve sarımsak yenmez.

Perşembe günü akşam çamaşır yıkanmışsa, çamaşırlar ipten alınır alınmaz dürülür. Onu dürmemek iyi sayılmaz.

Perşembe geceleri, arife günleri ve diğer mübarek sayılan gün ve gecelerde ölünün ruhunun evine gelerek kendisi için bir şey yapılıp yapılmadığına baktığına inanılır. Bu sebeple böyle günlerde evde bir kabın içine günlük, üzerlik gibi buhur malzemeleri konularak evin içi tütsülenir. Böylece eve gelen ruh kendisi için yapılan buhurun kokusunu alır ve sevinir.

Öğleden sonra eve gelen bir yolcunun heybesi evin içine alınmaz.

Güneş batarken uyunmaz ve gün batımından sonra komşuya tuz, biber, çiğ et, ateş, ekmek sacı, yumurta, soğan, sarımsak, kara kazan, süt verilmez. Süt vermek gerekirse süt verilen kabın içine kömür veya yeşil ot atılır. Yoksa süt veren kimsenin ineğinin sütünün azalacağına inanılır. Çiğ et verilirse eti alan kimsenin evindeki hayvanının öleceğine inanılır.

Soğan vermek gerekirse soğan evden biraz uzağa atılır, komşu oradan alır.

Cuma (perşembe) akşamları aynaya bakmanın iyi olmadığına inanılır.

 

3.       Ağaç ve bitki motifi ile ilgili inanışlar

 

Şeftali, erik, kiraz vb. ağaçlar meyve vermezse, ramazan ayı içerisinde ağacın çatına (iki dalın ayrıldığı kısma) hamile  bir kadın taş bağlar ve ağacı eliyle sallar ya da  ağaca bir çivi çakar .

Yeni bir zeytin, portakal gibi ağaçlar meyve vermezse köküne ekmek kırıntısı gömülür.

Tarlaya dikilen kabak, salatalık gibi sebzeler ürün vermezse bunların köküne çam çırası sokulur ya da çocuğu çok olan bir kadının şalvarı bunların üzerinde sürünerek dolaştırılır.

İncir, ardıç ağacından ve karaca ağaçtan düşenin onmayacağına inanılır.

İncir ve ceviz ağacının altında, gölgesi ağır olduğundan uyunmaz. Ayrıca ceviz ağacının kadın gibi aybaşı olduğu, mahrem zamanında çevresindeki her şeyin fotoğrafını çektiği, bu yüzden ceviz ağacının uğursuz olduğu düşünülür.

İneğin ilk sütü incir ağacının dibine dökülür. İncir ağacının sütü olduğundan ineğin ilk sütü onun dibine dökülürse, ineğin sütlü olacağı düşüncesi vardır.

Çam ağacının intizarlı olduğuna inanılır. Çünkü Hz. İbrahim yakılacağı zaman hiçbir ağaç odununu vermezken çam ağacı odununu vermiştir. Bu yüzden çam ağacı kesildiği zaman bir daha büyümez.

Harman yerinde ekin savrulurken harmanın içinden geçilmez. Eğer geçilirse hasadın bereketinin azalacağına inanılır.

 

4.       Ateş motifi ile ilgili inanışlar

 

Soğan (şeytanın parası sayılır), sarımsak ve yumurta kabuğu ocağa atılmaz.

Ateş, ocağın içerisinde anında su dökülerek söndürülmez. Ateşteki odunlar önce dağıtılır, daha sonra elle su serpiştirilerek söndürülür.

Akşam ateşle oynayan çocuğun gece altına işeyeceği düşünülür. Bunun için çocuğun ateşle oynamasına izin verilmez.

Ateşe tükürmek, ateşe küfretmek, ateşin üzerine tırnak kesmek iyi sayılmaz. Ateşe işeyeni ise cin çarpacağına inanılır .

Ateş yakarken birden alev alıp ses çıkarırsa, birilerinin ateşi yakan kimse hakkında dedikodu yaptığına inanılır. Bu durumda dedikodu yapabilecek kişiler sırayla düşünülür, kimi düşünürken alev azalıp ses kesildi ise o kişinin dedikodu yaptığına inanılır.

Ocakta ateş yanarken sayacağın üzeri boş bırakılmaz. Sayacağın üzerine odun konur ya da sayacak ters çevrilir. Sayacağın üzeri boş bırakılırsa şeytanların yemek pişireceğine ve evin nasibinin azalacağına inanılır.

Sayacağın birdenbire devrilmesi ise evin içinde bir yıkım olacağına işarettir. Sayacağın ters dönmesi iyi değildir. Evde hamile kadın var ise geç ve zor doğum yapar.

Kedi ve köpeğin doğum yapması istenmiyorsa yedi defa sayacağın altından geçirilir

Ocak bulunan yere oturulmaz. Ateş önceden sönmüş olsa dahi ocağın yanında yatılmaz.

Külde cin ve şeytanın “oynak” yaptığına inanılır. Ocağın içindeki küller alındıktan sonra ayak basılmadık bir yere dökülür. Şeytan çarpar diye küllüğe basılmaz, üzerinden bile atlanmaz. Küllüğe işenmez, işeyeni cin çarpacağına ve felç olacağına inanılır.

 

5.       Hayatın safhalarıyla ilgili inanışlar

 

Aş yeren kadın, köpeğe, ayıya vb. hayvanlara bakmaz. Baktığı takdirde doğacak çocuğun o hayvana benzeyeceğine inanılır.

Aş yeren kadın canı ne isterse onu yer. Canının istediği yiyecekleri yiyemezse doğacak çocuğun uzuvlarından birinin eksik olacağına inanılır.

Hamile kadın kelle eti yemez; yerse çocuğunun gazlı ve sümüklü olacağına inanılır.

Hamile bir kadın ciğer, kiraz yerse çocukta leke oluşacağına inanılır. Başı kelken kadın, yumurta yemez, yerse çocuğu kel olur; lahana yemez, yerse çocuğunun elinin sıkı (cimri) olacağına inanılır.

Aşeren kadın tavşana bakmaz, geyiğe bakmaz, bakarsa çocuğun dudağının yarık olacağına inanılır; ayrıca ekşi yiyecekler yemez, yerse çocuğun kırışık olacağına inanılır.

Doğacak çocuğun erkek olması için hamile kadına balık yedirilir.

Çocuğun güzel olması için hamile kadına ayva yedirilir. Çocuğun ağzı güzel olsun diye şeftali, balık yedirilir. Gözünün yeşil olması için erik yedirilir.  

Aşerme döneminde hamile kadın ciğer doğrarken elini vücudunun herhangi bir yerine dokundurursa, çocuk dünyaya geldiğinde annesinin elini dokunmuş olduğu bölgede leke (ben) olur. 

Köyde cenaze varsa kırklı çocuğu al basmasın diye cenaze mezara götürülürken çocuk önünden geçirilir.

Hep aynı cins çocuk doğuran kadınlar karşılıklı uçkur değişimi “kuşak değişimi” yaparlar. Böylece hep kız doğuran kadının erkek; erkek doğuranın ise kız doğuracağına inanılır 

Sol gözün seğirmesi şere, sağ gözün seğirmesi hayra yorulur. Göz seğirdiğinde gözün üzeri salavatlanarak göze yeşil bir ot, ekmek kırıntısı veya saman çöpü sürülür.

Kulağın çınlaması, kulağı çınlayan kişiyi birinin andığına işarettir. Kulak çınladığında: “İncirin yaprakları, guyunun kapakları, çinile kulağım çinile.”,  “Çinile kulağım çinile, ahrette yaprağım, dünyada toprağım, beni ananların kulağı çın,”, “Çinile kulağım çinile, ahrette toprağım olsun, murt yaprağım olsun, çinile kulağım çinile.”  denilerek kulak salavatlanır. Sağ kulağın çınlaması iyiye, sol kulağın çınlaması kötü şeylere yorumlanır.

Yemek yerken ağızdan yere lokma düşerse misafir geleceğine inanılır.

Sağ el kaşınırsa para gelir, sol el kaşınırsa para gider.

Bir kişinin üzerindeki elbisede dikiş yapılırken, elbiseyi giymiş olan kişiye elbisenin yakası ısırtılır. Dikiş yapacak kişi ise dikiş işi bitene kadar ağzına bir çöp veya iğne geçmeyen bir madde alır. Yoksa dikiş yapacak kişinin aklının oraya dikileceğine, kısmetinin kesileceğine inanılır.

Ekmek yaparken parmak, ekmeğe takılıp yırtarsa misafir gelir. Eğer yırtılan yer unlu ise gelen misafir eli boş gelmez, mutlaka bir hediye getirir.

Başörtüsünün altından saçın bir teli ayrılıp alna doğru döküldüğü zaman misafir geleceğine inanılır.

Diş söküldüğü zaman “İt dişinden pek bit, kuzu dişinden ak bit, eğri bitme, doğru bit.” denilerek diş dama atılır.

Yürüyebilen bir çocuk, evin içinden kapıya doğru emeklerse misafir gelir.

Ayağın altının kaşınması, yola gidileceğine işarettir.

Geceleyin ıslık çalındığında “Şeytan çağırılıyor.” denir. Bunun için geceleri ıslık çalınmaz.

Bir erkek yolda giderken önünden kadın geçmez. Eğer erkeğin önünden bir kadın geçerse onun uğrunu kestiğine inanılır.

Bir çocuk durmadan ağlarsa o evden birisi öleceğine inanılır. Çocuğun ağlamasını durdurmak için ağzına pabuç (ayakkabı) vurulur veya çocuğun üzerine kara kazan kapatılır.

Erkeğin cebine bereketi azalır diye, kadınlar (hanımı olsa bile) elini sokmaz.

Çorap ve ayakkabı giyilirken önce sağ ayağa giyilir. Ayrıca çorap giyilirken kıbleye karşı dönülmesi iyi karşılanmaz.

Sabun elden ele verilmez. Eğer verilmesi gerekirse bile elin tersiyle verilir.

Elleri diz üstünde kavuşturmak, parmakları birbirine geçirip el bağlamak iyi sayılmaz. Böyle yapıldığında kısmetin kesileceğine inanılır.

Elin parmakları çatırdatılırsa “Şeytan tespih çekiyor.” denilir. Bunun için parmakları çatırdatmak iyi karşılanmaz.

El yıkanırken önce sağ elden başlanır. Sol elden başlamak iyi sayılmaz.

Burnun kaşınması, kişi hakkında dedikodu yapılmasına yorumlanır.

Kadınlar saçlarını taradıklarında, dökülen saçları atmazlar. Bunlar toplanır, öldükten sonra kefenine veya mezarına konur.

Bir çocuğun saçları ilk kez kesildiğinde tepesinde bir tutam bırakılır. Böylece çocuğun saçının ileride daha gür olacağına inanılır. Kesilen ilk saç erkek saçı ise sandığa, kız saçı ise yüklüğe konur.

Sürüdeki koçun üzerine kız çocuğu bindirilirse doğacak kuzunun dişi, oğlan çocuk bindirilirse erkek olacağına inanılır.

Bir–iki yaşındaki çocuk ayak ayaküstüne atarsa, çocuğun kardeş istediğine inanılır.

Rüyada bir ağaçtan (özellikle ceviz ağacı) dalın ayrılması, genç birinin öleceğine, ağacın kökünden yıkılması yaşlı birinin öleceğine yorumlanır.

Rüyada eşek ve deve görmek özellikle bunlara binmek ölüme işarettir.

Rüyada evin çatısının uçması, direğinin yıkılması ölüme işarettir. Eğer evin direği yıkılırsa evin erkeğinin öleceğine işarettir.

Rüyada dişin sökülmesi ölüme işarettir. Bununla ilgili olarak yörede değişik yorumlar yapılmaktadır. Üst dişlerden birinin sökülmesi evin erkeği tarafından (akrabalarından) bir kişi, alt dişlerden birinin sökülmesi evin kadını tarafında bir kimsenin öleceğine işarettir. Azı dişlerden birinin sökülmesi aileden, diğer dişlerden birinin sökülmesi aile dışından birinin ölümüne yorumlanır. Diş ağrıyarak veya kanayarak çıkarsa aileden birinin, ağrımadan veya kanamadan çıkarsa ile dışından birinin öleceğine yorumlanır.

Rüyada gelinlik, tabut, boş un çuvalı, beyaz çamaşır, ip, siyah kumaş, gebe deve, bulanık su, çiğ et görmek, yorgan görmek, saçın kesilmesi, devenin ev önüne çökmesi, ev yaptırılması,  kefen dikilmesi, ayakkabı kaybolması, evin yanması ölüme yorumlanır.

Rüyada bir yerden bir yere ev taşınması ölüme yorulur. Aynı biçimde bir evin önünde düğün kurulması (yapılması) ölüme işarettir.

Rüyada yılan, köpek, eşek ve tek hörgüçlü deve görmek düşmana işarettir. Rüyalarında bu hayvanları gören kişilerin düşmanı vardır ve yakın zamanda ondan bir zarar gelecektir.

Rüyada at, balık, güvercin ve iki hörgüçlü deve görmek iyiye yorulur.

Rüyada ölmüş bir kişiyi görmek rüyayı gören kişinin ömrünün uzun olacağına işarettir. Eğer ölmüş kişi, gören kişiye bir şey verirse iyiye, gören kişiden bir şey isterse kötüye yorumlanır.

Rüyada bir ölünün canlandığı görülürse, gören kişi hakkında büyük bir dedikodu olacağına inanılır.

Rüyada yumurta, bozuk para görülürse biriyle kavga edilir. Kötü bir rüya görüldüğü zaman, sabahleyin çocukları sevindirmek için, bir şeyler (şeker, börek…) dağıtılır.

Rüyada yılan öldürmek, düşmanın yenileceğine işarettir.

Rüyada ayakkabı giymek iyiye yorumlanır.

Köyde ardı ardına ölen olursa ilk ölünün kefeni ısırdığına inanılır.

Cenazenin arkasından silip süpüreceği ( başkalarının da ölebileceği ) inancıyla köyde cenaze evden çıkına kadar ev süpürülmez.

Karısı ölen kişi tekrar evlendiği gün, karısının mezarına su döker. O evleneceği için mezardaki kişiye ateş düştüğüne inanılır.

Mezarda Kur’an-ı Kerim okunurken mezarın sağ tarafına oturulduğunda cenazenin Kur’an okuyan kişiyi gördüğüne inanılır.

Cenaze donmadığında ardından birinin daha öleceğine inanılır. Bu yüzden cenaze evden çıkarken arkasından oklava kırılır.

Ayrıca cenazeyi tabutla evden mezarlığa götürürken tabut gıcırdarsa yakın zamanda birinin daha öleceğine inanılır.

Yeni doğan bir çocuk ile ölünün kırkı birbirine karıştığında, ölünün mezarından toprak getirilerek suda eritilir ve çocuğa içirilir.

Cenazenin donmaması arkasından birinin daha öleceğine yorumlanır. Cenaze donmadığında “Arkasından birini daha götürecek.” denir.

Cenaze evinde ölünün burnuna kokar inancıyla cenaze toprağa verildikten sonra kırk gün kavurga ( buğday ve nohudun ateşte pişirilmiş hali ) yapılmaz

Bir çocuk hiç durmada ağlarsa o evden bir cenaze çıkacağına inanılır.

İyi kişinin ruhunun gülerek ağzından, kötü kişinin ise idrarından çıktığına inanılır.

Yatak kendiliğinden yıkılsa evde bir zarar olacağına inanılır.

Süpürge dik konursa düşmanın gözetlediğine inanılır.

 

6.       Hayvanlarla ilgili inanışlar

 

Köpeğin uluması her zaman için ölüm olacağına işarettir. Köpeğin gökyüzüne bakarak uluması, sahibinin öleceğine yorumlanır. Bu durumda soğan kırılarak atılır.

Tavuğun horoz gibi ötmesi ve akşamdan sonra öten horoz ölüm habercisi olarak düşünülür. Bu durumda tavuk, horoz kesilip atılır.

Gökte kargaların çarpışması ölüm olacağına işarettir. Dağda pav çakalının uluması ölüm olacağına işarettir.

Avcılar ilk avının kanından birazını tüfeğine sürer. Böylece daha fazla avlanabilmek için kısmetleri açılmış olur. 

Kedinin sırtının yere gelmemesinin sebebi şu olaya dayandırılır. Peygamber efendimiz namaz kılarken secde edeceği yere yılanın biri kıvrılmış, kedi de onu ağzına alarak oradan uzaklaştırmıştır. Bunun üzerine peygamber efendimiz namazını bitirince kedinin sırtını sıvazlayarak: “Senin sırtın yere gelmesin.” demiştir. O günden sonra kediyi ne kadar yüksek bir yerden aşağıya atarsan at o mutlaka ayaklarının üzerine düşer.

İneğin ilk sütü, inek sütlü olsun diye bir akarsuya dökülür.

Kırlangıçlar havada toplu halde uçarlarsa yağmur yağacağına, bereket olacağına inanılır.

Baykuş viran kuşudur, ‘gükümavk, pav kuşu, ad kuşu’ adıyla da bilinir ve sevilmeyen bir hayvandır. Onun konduğu evin viran olacağına ve o evden bir cenazenin çıkacağına inanılır. Baykuş görüldüğünde soğan kesilerek ona atılır ve evin yakınından uzaklaştırılır.

İşe giderken tavşan görürsen işin rastına gideceğine, yılan görürsen işin tersine gideceğine inanılır.

Boz devenin yününü taşıyan bir kişiye şeytanın dokunamayacağı inancı vardır.

Siyah yılan kesinlikle öldürülmez. Çünkü siyah yılanlar çift gezer. Eğer birini öldürürsen diğerinin, yılanı öldüren kişiye veya malına zarar vereceğine inanılır.

Dağda çakalının uluması iyiye yorumlanmaz. Köyde bir ölüm veya acı bir şeylerin olacağına işarettir.

Örümceğin eve yuva yapması evde kıtlık olacağına işarettir.

Bir inek ve düvesinin sütü, komşuya verilirken süt verilen kabın içine iki tane taş, yeşil ot ya da kömür atılır.

İneğin danasını ilk olarak inat olmayan biri bağlar. Çünkü danayı ilk kim bağlarsa dananın huyunun da onun huyunu kapacağına inanılır.

Ezan okunurken köpek havlarsa, köpeğin şeytanı gördüğüne inanılır.

Cemre düştükten sonra diğer sürüngenler görülmeden yılan gören kişinin cennetlik olduğuna inanılır.

Köpeğin gökyüzüne bakarak havlaması, kötü bir şeyler olacağına işarettir.

Kuzular satılma zamanı gelinceye kadar aile dışında kimseye gösterilmez. 

Bir avcı dağda bir hayvan avlayıp geldiğinde, köydeki bir kişi avlanmış hayvanı almak isterse avcıya tuz veya arılık (az bir miktar para) vermesi gerekir.

Dağda kaybolmuş bir hayvan (keçi, koyun) olduğunda, hayvanları bulmak için keklik insana yol gösterir. Kekliğin uğurlu bir hayvan olduğu inancı vardır.      

 

7.       Nazarla ilgili inanışlar

 

Yörede daha çok yeşil gözlü insanların nazarının değdiğine inanılır. Yeni doğan çocuğa nazar değmemesi için bir takım uygulamalar yapılmaktadır:

Yeni doğan çocuğa nazar değmemesi için çocuğun omzuna, nazar boncuğu, köpek kemiği, üzerlik, sarımsak, deniz boncuğu veya çaltı, iğde ağaçlarından boncuk yapılarak takılır.

Çocuk çok ağladığında nazar değdiğine inanılır ve hocaya, “çığırık muskası” yaptırılarak çocuğun giydiği elbisenin yakasına takılır. Çocuğun alnına kara değirilir. Çocuk sevilirken “çirkin çocuk” diye sevilir.

Çocuğa nazar değdiği zaman nazarı ortadan kaldırmak için yine birtakım uygulamalar vardır. Bunlardan tespit edebildiklerimiz ise şunlardır: Taş kırdırılır, kömür yaktırılır.

Nazarı değen kişi bilinirse, onun ayağını bastığı bir yerden toprak alınarak suda eritilir ve çocuğa içirilir.

Nazarı değen kişinin saçının telinden veya elbisesinden biraz çılpık (ip) alınır. Bu, üzerlik, soğan, sarımsak ile birlikte “Azara, uzara, öküzü gönderdim bazara, çocuğuma göz edenin, gözleri bozara”, “Yüz erlik, yüz bin arlık, gitsin ağırlık, gelsin yeynilik” denilerek tütsülenir.

Çocuğu kurşun dökülür. Nazarı değen kişinin ayağını bastığı yere bıçakla çarpı atılır. Çocuğa nazar değdiği bilindiği anda, çocuğun üzerindeki elbiseler değiştirilir.   

Çocuğun alnına kara (kazanın dışındaki is) sürülür.  

Yeni bir ev yaptırılırken ev nazar değmemesi için evin temeline iki tane gök boncuk atılır.

Evin yapım işi bitip içinde oturulmaya başlandığında eve nazar değmemesi için evin bir köşesine at nalı, köpek kemiği, çaltı boncuğu, deve boncuğu, gök boncuk (nazar boncuğu), tosbağa (kaplumbağa) kabuğu, inek kemiği asılır. Evin bir yerine delik taş bağlanır, karaçalı asılır.

Zakkum ağacının yaprağı ya da şal kabağı ağacının dalından evin bir yerine sokulur.

Çiçeklere nazar değmemesi için ise saksının içine bir çubuk sokularak onun ucuna yumurta kabuğu takılır.

Tarla, bağ ve bahçelere, evlerin önündeki veya üzerindeki asmalara nazar değmemesi için bir kenarına ölmüş bir öküzün kafatası asılır.

Çaltı ağacının nazara karşı çok etkili olduğu, bir şeye nazar değmesini önlediği inancı çok yaygındır.

Türbelerden dışarıya bir şey götüren kişinin şeytan, cin tarafından çarpılacağına inanılır.

Çamaşır yıkanmış suyun döküldüğü yerden geçilmez. Bu suda şeytan olduğuna inanılır.

Düveye nazar değmemesi için mavi boncuk ve al bağlanır.

Duvar dibine uyumak iyi karşılanmaz. Buraya uyuyanı cin çarpacağına inanılır.

 

8.       Günlük hayattaki diğer bazı uygulamalarla ilgili inanışlar

 

Ayakkabı veya terlik ters döndüğünde aileden cenaze çıkacağına inanılır. Bu durumda ayakkabı, terlik üç defa ters çevrilip, altına tükürülerek “başını ye!” denir. Bununla ilgili olarak  “Ölü ayakkabısı ters döner.” denir.

Erkeğin kuşağının (kemerinin) yere düşmesi ölüme yorulur.

Leğende hamur yoğururken leğenin dışına hamur sıçrarsa, yemek pişirirken tencereden yemek sıçrarsa misafir gelir. Onların dışarıya sıçraması yapılan yemeğin veya yoğrulan hamurun nasiplisi geleceğini gösterir.

Ayakkabı üst üste bindiği zaman yola gidilir. Eğer üst üste olan kadın ayakkabısı ise kadının üzerine kuma gelir.

Kapının eşiğine oturulmaz. Özellikle nasip kapıdan girdiği için kadının oturması istenmez. Oturanı da cin çarpacağına inanılır.

Küçük çocuklar kapının eşiğini keser, çekiç gibi aletlerle yontarlarsa eve alacaklı geleceğine inanılır.

Kadınlar çocuğu ikiz olur inancıyla heybenin üzerine oturtulmaz. Bunun yanında süpürgenin üzerine oturulmaz. Kadınlar oturursa tıbıka olabilir. Genç kızlar oturacak olursa “Süpürge gibi sürünürsün, kız çocuğun fazla olur.” denilerek uyarılır.

Çörtenin (damdan su akan yer, oluk) altına oturulmaz.

Kolanın (evde keçi kılından yapılmış kalınca ip) üzerine hamile kadınlar oturmaz. Oturduğu takdirde bağırsakları karnındaki çocuğun boynuna dolanarak çocuğu öldürür inancı vardır.

Su içen kişiye yılanın bile dokunmadığına inanılır. Aslında bununla insanın genzine su kaçması, rahat su içmesi amaçlanmaktadır.

Kara kazanın üzerine ciğerin ağrır diye kapanılmaz (baş eğilerek bakılmaz) .

Evde yufka ekmek yapıldıktan sonra ekmek yapan kadınlar üzerindeki elbiseleri oklava ile çırpmazlar. Eğer çırparsa evin bereketinin kalmayacağına inanılır.

Ayrıca ekmek yapma işi tamamlandıktan sonra senitlerin (ekmek tahtası) altına yere un dökülmemesi için serilen sofra toplanırken, uzununa değil enine katlanır. Cenaze kefenlenirken de uzununa sarıldığı için sofrayı uzununa katlamaktan kaçınılır.

Evdeki makasın ağzı hiçbir zaman açık bırakılmaz ve makasla boş yere oynanmaz. Eğer makasın ağzı açık kalırsa ya da boş yere oynanırsa evde kavga olacağına inanılır.

İçinde mermi yokken bile tüfekle oynanmaz. Bir kişi tüfekle boş yere oynarsa “Allah korusun, içini şeytan doldurur.” denilerek tüfek yerine konulur.

Göçebe yaşayan Yörüklerde göçülecek günden bir gün önce çadırın çubuklarından biri çekilir. Eğer çubuğu çekmek unutulursa göçülmez.

Misafir evden çıkarken ardından ev süpürülmez.

Erkek elbisesinin ve evdeki yastığın üzerine oturulmaz.

Düğünlerde sakız çiğnenmesine izin verilmez. Çünkü düğünde sakız çiğneyen olursa gelinin evlendikten sonra çok geveze olacağına inanılır.

Dul bir kadın veya erkek, ikinci evliliğini yapmadan önce - yüreğinin ateşini söndürmek maksadıyla - ölmüş eşinin mezarının üzerine su döker.

Ziyaret yerlerinden ve mezarlıktan günaha girilir düşüncesiyle ağaç kesilmez.

Yatarken çorap ve şalvarı ( pantolon da olabilir) yatağın baş tarafına, yastığın altına koymak iyi sayılmaz. İnsanın ömrünün kısalacağına inanılır.

Şekilli taşlar uğurlu kabul edilir ve bereketli olması için ambarlara konur.

Cam bardağın kırılması aydınlık olacağına işarettir. Eve üç gün bela gelmeyeceğine inanılır.

Çömelerek yemek yendiğinde “Şeytan arkandan çeker, doymazsın.” denir.

Ava giden kişiye “Nereye gidiyorsun?” diye sorulduğunda gideceği yönün tersini gösterir. Ayrıca ava giden bir kişinin önünden kırklı kadın geçerse avın bereketsiz olacağına inanılır.

Eğer avcı avlanamazsa tüfeğini yufka ekmeği delerek içinden geçirir. Bu şekilde kısmetin açılacağına inanılır.

Ava gidildiğinde uzun süre avlanılamazsa, avın açılması için tüfek bir kız çocuğunun şalvarından geçirilir.

Çocuk ilk defa ava gidip geldiğinde annesi veya babası ona bir kap (tencere, tava) hediye eder.

Yolcunun ardından, tez geri dönmesi için su dökülür. Yola giderken geriye dönüp bakmak iyi değildir. Böyle olursa yolcunun gözü arkada kalmış olur.

Bıçağın sırt üzeri durması evde uğursuzluk olacağına işarettir.

Yastığa basılmaz; çünkü yastık baş altına konur, Kur’an gibidir.

Kaynana yeni gelini üç defa koltuğunun altından geçirir. Devamlı sözümü tutsun diye. Yeni geline kapıya çivi çaktırılır itaatli olsun diye.

 

 

 

( Erdemli Yöresi Halk İnanışları- Kültler- başlıklı yazı Nevzat ÖĞER tarafından 11.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.