Sayın okur,
Bu çalışma internet ortamından derlenmiştir. Örnekler seçilirken dikkatli davranılmaya çalışılmıştır, ancak buna rağmen bir hata varsa affola!
Buradaki örnekler birer “düşünce kırıntısı, ama etkileri oldukça fazla. Çünkü alınacak o kadar çok ders var ki!..
Sizden ricam buradaki örneklere benzer bildikleriniz varsa lütfen ekleyiniz/paylaşınız. Dilerseniz “yorum” kısmına yazarak bunu yapabilirsiniz ya da dilerseniz buradakilerle sizdekileri birleştirerek ayrı bir yazı olarak yayımlayabilirsiniz.
Bilgi diğer insanlarla paylaştıkça değer kazanır. İnsanlarımıza bu yolla sağlayacağımız faydanın vereceği hazzı hep birlikte tadabiliriz.
Bu örnekleri birlikte çoğaltmaya var mısınız?
Saygılarımla.(Ö.F.H)
(Not: Bu yazıyı sormadan, hatta kaynak göstermeden bile alabilirsiniz…)
***

1-Fransa hükumeti ricalinden biri Napolyon’u bir savaşta 
tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: 
“Önce burasını almalıydınız, sonra buradan geçerek 
ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye 
başlayınca Napolyon: “Evet!” demiş, “onlar parmakla 
alınabilseydi dediğin gibi yapardım.” 
**
2-Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı padişahı gibi 
sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer 
hazırlığı sırasında vezirlerinden biri ısrarla seferin 
yapılacağı ülkeyi sorunca, 
Yavuz ona: 
“Sen sır saklamayı bilir misin?” diye sormuş. Vezir: 
“Evet, hünkarım, bilirim.” dediğinde Yavuz da cevabı 
yapıştırmış: 
”Ben de bilirim.” 
**

3-Sokrates ölüme götürülürken karısı yanıbaşında ağlıyormuş.
Sokrates , ’Niye ağlıyorsun ?’ diye sormuş.
Kadın ’Haksız yere ölüme gidişine ’ demiş.
Cevabı tam kendince vermiş Sokrates:
’Haklı yere götürseler daha mı iyi olurdu ?’

HAKSIZLIK YAPMAK, HAKSIZLIĞA UĞRAMAKTAN DAHA ACIDIR.
Sokrates ( M. Ö 470-400 )

**
4-Kral Dionysios, ARISTIPPOS’a sorar:
"Nedendir acaba, her gün filozoflar hükümdarları ziyaret ederler de, hiçbir hükümdar kalkıp bir filozofu ziyarete gitmez?"
Aristippos, "Bunda şaşacak bir şey yok hükümdarım" der, "Hekimler, yatağından kalkamayacak durumdaki hastalara giderler, çünkü o hastaların hekimlere gitmeleri mümkün değildir.."
**
5-DİYOJEN ve BÜYÜK İSKENDER
Diyojen İskender’e ayağa kalkmadı. Hiç istifini bozmadı. Binlerce insan: "İskender geliyor," diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile.
-Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun, diye onu tartakladılar.
İskender:
-Durun, dokunmayın!...
-Görmüyor musun, İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar! Sen yoksa İskender’i tanımıyor musun? dedi.
Diyojen:
-Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi iyi biliyorum, diye cevap verdi.
İskender:
-O halde söyle kimim, ben?
Diyojen:
-Bendemin bendesisin (Esirimin esirisin), dedi.
İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi.
-Nedemek bu? dedi.
Diyojen:
-Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak? dedi.
İskender bunu kabullendi. Diyojen’in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki:
-Dile benden ne dilersen.
Diyojen:
-“GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM..” dedi

**
6-Dostlarindan biri, Fransiz krali 15. Lui’ ye:
- Majesteleri, akil vergisi almayi hiç düşündünüz mü?
Hiç kimse budalalığı kabul etmeyecegine göre, herkes
böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı
gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabini vermiş. Bu
buluşunuza karşilik, sizi akil vergisinden muaf
tutuyorum.

**

7-Demosthenes, (MÖ.384 - MÖ.322) Atina’lı ünlü politikacı. Atina’da doğmuştur. Babası zamanın silâh yapımcılarından, zengin bir kişiydi. Kekeme olan Demosthenes uzun zaman aksaklığını giderebilmek için ağzına çakıl taşları koyarak konuşma pratikleri yapmış ve nutuk yazarlığına merak salmıştır. 
Atina’da önemli bir tartışma yapılırken kürsüye Demostenes çıkar, ancak dinleyiciler sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Demostenes, "Bir hikâye anlatıp ineceğim" der ve anlatmaya başlar:
"Uzun zaman önceydi, bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamıştı. Eşeğini kiraya veren adamın da Megara’da işi vardı, beraber yola düştüler. Konuşa konuşa giderlerken öğle sıcağı bastırdı, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için bir su başına çöktüler. Ama ortalıkta hiç gölgelik yoktu ve eşeğin sahibi yemeğini alıp eşeğinin gölgesine sığındı. Eşeği kiralayan genç buna içerledi, ’Sen çekil gölgede ben oturacağım’ dedi. Beriki itiraz etti: ’Ben oturacağım, çünkü eşek benim.’ Delikanlı Ama ben eşeği kiraladım’ deyince, eşeğin sahibinden ’ Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil’ cevabını aldı ve aralarında kavga çıktı."
Hikâyenin tam burasında Demostenes kürsüden iner yürümeye başlar. Dinleyiciler, "Sonunda ne oldu, sonunu anlat" diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye döner:
"Sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz. Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Ne fikrimi söyleyeceğim ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu..."
Kürsüden iner, yürür gider.
**
8-Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarinda
ilerlerken, keşfe gönderdigi askerlerden biri huzuruna
gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize dogru yaklaşiyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Biz de onlara yaklaşiyoruz.

**

9-Bir bilgeye, ’ Bir insanın akıl düzeyini nereden anlarsınız ? ’ diye sormuşlar. 
’ Konuşmasından’ demiş. 
’ Ya hiç konuşmazsa ? 
Gülümseyerek şu cevabı vermiş: 
’ O kadar akıllı insan yoktur ’ 
**

10-DİYOJEN:( M.Ö 413 – 356 )
Yoksul Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta kibirli bir zenginle karşılaştı.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildi.
Kibirli zengin, hor gördüğü filozofa,
’Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem !’ dedi.
Diyojen, hemen kenara çekilerek, gayet
sakin bir şekilde şu karşılığı verdi:
’Ben çekilirim.’
**
11-Kral Dionysios ,Aristippos’un yüzüne tükürmüş.Aristippos aldırmamış. Dostları bu küçüklüğünü yüzüne vurduğu zaman,onlara : ”Ne olur?” demiş, ”balıkçılar da ufacık bir balık tutmak için tepeden tırnağa deniz suyu ile ıslanmaya pekâlâ katlanıyorlar.” (Montaigne’den bir alıntı.) 

**

12-ÜNLÜ ÇİN FİLOZOFU LAO TZU’NUN HİKAYESİ

Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçer. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta..
Efendim köyde bir yaşlı adam varmış. Çok fakir. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki..
Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
- "Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep..."
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
- "Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar : - "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. Sadece "At kayıp" deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takip getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
- "Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var."
- "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmisler ihtiyara.
- "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar : - "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çagırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer."
- "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tao/Tanrı/Allah biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:
- "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

**
13-Aisopos (Esop) evinde çalışırken, bir asil kapıyı vurmadan içeri girer ve kitaplarına eğilmiş filozofa, "Böyle yapayalnız nasıl oturabiliyorsun" der.
Aisopos başını kaldırır, "Ben yalnız falan değildim" der, "ama sen içeriye girdiğin andan itibaren ne kadar yalnız olduğumu anladım."
**
14-Sokrates,’Evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz’ demiş. Kendisi huysuz bir kadınla evlenmiş. Bunun huyuna dayanabilirsem hayatın güçlüklerine de dayanabilirim’ diyerek. 
Karısı gerçekten de huysuzmuş. Kocasını öğrencilerinin yanında bile azarlamaktan çekinmezmiş. Sabırlı adammış Sokrates. 
Karısı yine bir gün yerli yersiz konuşmaya başlamış. 
Filozof da o sırada öğrencisiyle sohbet ediyormuş. Kadın, bu kez bağırıp çağırmaya başlamış. Yine yanıt alamayınca bir kova suyu kocasının başından aşağıya boca etmiş. 
Sokrates, gayet sakin bir biçimde öğrencisine dönerek: 
’Zaten ne zaman gök gürlese, ardından yağmur yağar.’ demiş... 

**
15-Ünlü Roma filozofu Epictetus’tan mantık dersi alan bir öğrenci, ’Mantığı ispat bilimi olarak niteliyorsunuz; mantık dersi almanın gerekli olduğunu ispat ediniz o halde’ diyerek hocasını sıkıştırmak ister. Epictetus’un cevabı kısa ve açık olur : ’Peki ispatımın iyi olduğunu nasıl bileceksiniz?’
Prof. Dr. Cemal Yıldırım
MANTIK
**

16-Bir gün Ömer Hayyam’a (ölm. 1132) sordular: 
‘’Dünyanın öküzün boynuzları üstünde durduğu söyleniyor siz ne dersiniz?’’
Büyük Hayyam, büyüklüğüne yakışır bir cevap verdi: 
‘’Dünyanın öküzün boynuzları üstünde durduğu doğru değildir ama buna inanan öküzlerin bulunduğu doğrudur’’
**
17-Birisi Thales’e sorar:
Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?
Ümit, diye cevap verir düşünür; “zira bizi en son bırakan budur.”
Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir? diye sorulunca,
Başkasına nasihat vermek diye karşılık verir.
**

18-Öklit çağlar boyu yalnız matematik dünyasının değil, matematikle yakından ilgilenen hemen herkesin gözünde özenilen bir örnekti. Ökliti M.Ö. 300 sıralarında yazdığı 13 ciltlik eseriyle meşhurdur. İskenderiye Kraliyet Enstitüsü’de dönemin en saygın öğretmenidir.
Dönemin Kralı I. Ptolemy okumakta güçlük çektiği Elemenler’in yazarı Öklit’e ‘’Geometriyi kestirmeden öğrenmenin yolu yok mu?’’ diye sorduğunda, Öklit; ‘’Kusura bakmayın ama geometriye giden bir kral yolu yoktur’’ diye karşılık verir.
**

19-Filozof Diyojen’e sormuşlar:
’Üstadım! Niçin iki kulağımız ama bir tek ağzımız var?’
Diyojen;
’Az konuşalım ama çok dinleyelim diye’ demiş.
**

20-VICTOR HUGO
’Yaşlılık yıllarında iken niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?’ diye soran arkadaşlarına Victor Hugo, şu cevabı vermiş:
’Dinlenmek için önümde sonsuz bir hayat var’
**

21-Kulaklarının büyüklüğüyle ünlü Galile’ye hasımlarından birisi ’Üstat!’ demiş, ’Kulaklarınız bir insan için fazla büyük değil mi?’
Galile, ’Doğru’ demiş ’Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük, ama seninkiler de bir eşşek için fazla küçük sayılmaz mı?’
**
22-Thales dedi ki “hayat ile ölüm arasında hiçbir fark yoktur’
’O halde niçin ölmüyorsun?’ dediler.
Dedi ki:
“Hayat ile ölüm arasında bir fark olmadığı için’
**

23-Sözlerinin sivriliğiyle tanınan bir bilge kişiye, yakınları:
’ifadeleriniz çok ağır geliyor, insanlar bazen kaldıramıyor efendim’
dediklerinde şu cevabı vermiş:
’Kütükler için keskin balta gerekir’
**

24-Aristo’ya sormuşlar;
-Yalan söylemekle ne kaybederiz?
-Doğruyu söylediğiniz zaman bile karşınızdakini inandıramamayı.
**
25-Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare’e gönderdiğinde yazarın verdiği cevap ;
’ Dostum siz şemsiye yapın,
hep şemsiye yapın,
sadece şemsiye yapın.’
**

26-İlk çağlarda Sparta krallığı yapan Agesilaus’a sormuşlar:
’Doğruluk mu daha büyük meziyettir, yiğitlik mi?’
Agesilaus cevap vermiş:
’Bütün insanlar doğru olsaydı yiğitliğe ne lüzum kalırdı’?’
**

27-Xenocrates (Zenon) bir öğrencisiyle konuşuyor, o ne derse öğrencisi sürekli onaylıyormuş. Filozofun sabrı tükenmiş ve bağırmış:
"Hiç olmazsa bir kere itiraz et, başka bir fikir söyle de iki kişi olduğumuzu arılayayım.."
**
28-Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
’İyi ama ben çok az bir parayla oynuyorum’ diye itiraz edecek olmuş ki Eflatun cevap vermiş:’
’Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum’
**

29-Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani’ye:
’Bende dünyayı görecek göz mü kaldı?’ diye şikayette bulununca, söz ustası Seyrani:
’Hiç üzülme dostum!’ demiş. ’Zaten dünyada da bakılacak surat kalmadı.’
**

30-Diyojen’e sorarlar:
’İnsanlar niye dilencilere sadaka verir de filozoflara vermez?’
’Çünkü bir gün topal ya da kör olabileceklerini düşünürler ama filozof olabilecekleri akıllarından geçmez de ondan’ der.
**
31-Talebelerinden biri Konfüçyus’a ’Ölüm nedir?’ diye sorduğunda, Konfüçyus’un cevabı şu olmuş:
’Hayat hakkında ne biliyorsun ki, sana ölümden bahsedeyim.’
**

32-Konfüçyus bir arkadaşına şöyle der:
’Senin bir yumurtan var, benim bir yumurtam var. Sen yumurtanı bana versen, ben de yumurtamı sana versem, yine senin bir yumurtan benim de bir yumurtam olmuş olur. Ama senin bir bilgin var, benim de bir bilgim var. Sen bilgini bana versen benim bilgimle birlikte iki bilgim olmuş olur. Ben de bilgimi sana versem senin bilginle birlikte iki bilgin olmuş olur.’
**

33-Meşhur Yunan filozofu Aristo’nun yeğeni Kalisten’de filozoftur ve Büyük İskender’in maiyetinde bulunmuştur.
Birgün Diyojen’e dostlarından biri ondan şöyle bahsetmiş:
’Ne mutlu başına, ne bahtiyar adammış Kalisten! İskender’in maiyetinde bulunduğu için, kralın ziyafetlerinde de önemli yeri vardır’
Diyojen yüzünü ekşitir ve :
’Aksine ne mutsuz adam demelisin; çünkü kendi karnı acıktığı zaman değil, İskender’in karnı acıktığı zaman yemek yiyebiliyor’ der.
(Kalisten, İskender’i tenkit ettiği için idam edilmiştir)
**
34-Öklid, birgün dersini bitirdiğinde öğrencilerinden biri yaklaşır:
’Verdiğiniz ispatlar çok güzel; ama pratikte bunlar neye yarar?’ diye sorduğunda, Öklid kapıda bekleyen kölesini çağırtır, ’Bu delikanlıya 5-10 kuruş ver, vaktinin boşa gitmediğini görsün!’ der.
**

35-Bir tanıdığı hakkında Anaksagoras’a ’O kendisinin hiçbir önyargısı olmadığını söyleyip duruyor, siz ne dersiniz?’ diye sorduklarında,
’Halbuki bu iddiası bile çok büyük bir ön yargıdır.’ diye cevap verir.
**

36-Çalımlı bir eda ile herkesten daha iyi yüzdüğünü iddia eden birine, filozof Aristippos şunları söylemiş:
En küçük balıkların bile sahip olduğu bir meziyetten dolayı kendine bir pay, bir şeref mi çıkartıyorsun?’
**
37-Epiktetos’a sorarlar;
’Filozof olmak üzere çalışan bir kişinin ilk işi nedir?’
Epiktetos,
’Kendini beğenmişlik ve bencillikten kurtulmak’ diye cevap verir.
’Çünkü birşey öğrenmeye başlayan birinin, ona öğretilecek şeyleri daha önceden iddia etmesi mümkün değildir.’ der.
**

38-Makedonya kralı Philip bir gün oğlu İskender’in hocası olan Aristoteles’e kızar ve onu aşağılamak için
’ne olacak sanki, senin yerine bir köle tutar, onun oğlumla ilgilenmesini ve eğitmesini sağlarım.’
Bu sözler üzerine ünlü düşünür kendinden emin bir şekilde,
’Evet majesteleri, iyi fikir! O zaman çok geçmeden iki köleniz olur.’ diye karşılık verir.
**

39-Önermeler mantığında yanlış bir mantıksal önermeyi doğru varsayarak istediğiniz herşeyi ispatlayabilirsiniz. Bu konuda Bertrand Russell’ın başından bir geçen olay şöyle anlatılıyor:
"Bertrand Russell , arkadaşlarıyla bu konuyu tartışırken bir arkadaşı onu zor durumda bırakmak için , 1=0 ’ı doğru kabul edip kendisinin (Russell) papa olduğunu kanıtlamasını istiyor. Russell işe başlıyor ;

B: 1=0 eşitliğinin iki tarafına da 1 ekliyorum. 2=1 oldu.
A: Doğru
B: Beni ve Papa’yı aynı odaya koyun.
A: Peki koyduk.
B: Ben ve Papa aynı odadayız. Odada kaç kişi var?
A: 2 kişi var
B: 2=1 olduğuna göre Papa ve ben biriz. Ben Papa’yım."

Kaynak : "Önermeler Mantığı" -Ali Nesin (Nesin Vakfı Yayınları)

**
40-EFLATUN’A İKİ SORU
Hiçbir zaman kahkaha ile güldüğü görülmemiş, toplumun kötülüklerinden ve nahoş hallerinden kaçmayı kendine düstur edinmiş olan Eflatun’a iki soru sormuşlar.
Birincisi; ’İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?’
Eflatun tek tek sıralamış:
’Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki sonra çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.
Yarınlarından endişe ederlerken bugünü unuturlar.
Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...’
Sıra gelmiş ikinci soruya; ’ ’Peki sen ne öneriyorsun?’
’Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır. Ve önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil en az şeye ihtiyaç duymaktır.’
**

41-Ünlü Romalı hatip Çiçero Roma’da nutuk söylemektedir.
Çiçero’yu sevmeyen, hırsız ve rüşvetçiliği ile ün salmış bir senatör kalabalık arasından bağırır:
- Hey ne havlayıp duruyorsun orada?
Çiçero hemen cevabı yapıştırır:
-Ne yapayım bir hırsız gördüm de...
**

42-Asya’da eski zamanlarda bir genç Tibet Rahipleri’ne katılmak ister. O zamanlar tapınaklardaki rahip sayısı sınırlı imiş ve rahipliğe kabul edilmek imkansızdır. Genç her şeye rağmen şansını denemeye karar verir. Bir tapınağın kapısını çalar. Kapıyı açan görevliye dilinin döndüğünce tapınağa katılmak ve rahip olmak istediğini anlatır. Görevli kapıyı kapatır bir müddet sonra elinde tamamen su dolu bir kap ile geri döner ve bunu gence uzatır.
Bu hareketin mesajı çok açıktır. Tapınaktaki rahip sayısının kalabalık olduğunu, onu kabul edemeyeceklerini ima etmektedir. Genç çok üzgündür ancak ümidini kaybetmez.
Hemen bir gül yaprağı kopartır suyun üzerine koyar ve kapıyı çalarak su kabını geri verir. Ve bu kez onu içeri kabul ederler. Çünkü mesaj çok anlamlıdır: Bir gül yaprağı, suyu taşırmaz...
**
43-Sokrates bir gün öğrencisi Sofokles’e demiş ki:
’Öğrenciler birazdan derse girecek, kaç kişi olduğunu say bana bildir.’
Sofokles, kapıya dikilmiş ve başlamış içeriye girenleri bir bir saymaya.
Sokrates sormuş:
-Kaç kişi var?
-Sadece bir kişi
-Nasıl olur içeriye birçok kişinin girdiğini gördüm.
Bu sınıfa birçok kişi girdi. Ancak kapının önünde bir taş duruyordu. Hiçbiri o taşı kaldırıp yan tarafa koymadı. Ancak en son giren öğrenciniz Platon, onu kaldırıp kenara koydyu. Onun için orada sadece bir adam var, demiş.
**

44-Birgün tanıdığı bir adam Sokrates’e rastlar ve,
-Arkadaşın hakkında çok önemli birşey duydum. Biliyor musun? Der.
Sokrates:
-Bir dakika bekle! Bana birşey söylemeden evvel, senin küçük bir testten geçmeni istiyorum ve buna üç filtre sistemi deniyor, der.
-Üçlü filtre mi? Diye şaşırarak sorar arkadaşı.
-Doğru! diye devam eder Sokrates. Birinci filtrem; Gerçeklik filtresi.
Bana birazdan söyleyeceğin şeyin doğru olduğundan yüzde yüz emin misin?
-Hayır, der arkadaşı sadece duydum ve...
-Tamam der Sokrates sözü keserek ve; sen bunun doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi testin ikinci bölümüne geçelim. İkinci filtre; İyilik filtresi.
Arkadaşım hakkında bana söyleyeceğin şey iyi birşey mi?
-Hayır! Der adam. Tam tersi ama...
-Öyleyse diye devam eder Sokrates. Onun hakkında bana iyi birşey söylemeyeceğin anlaşılıyor ve bunun doğru olduğundan da emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin. Son bir soru kaldı. O da işe yararlılık filtresi.
Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?
-Hayır , hiçbir işine yaramaz sadece...
-Tamam anlaşıldı der Sokrates. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse ,iyi değilse, işe yarar ve faydalı değilse, bana neden söyleyesin ki?
**

45-Antoine LAVOİSİER
Kimya biliminin dehası Lavoisier’ in, asıl eğitimi hukuktu ve Paris Barosu’na kayıtlı bir avukattı. Bilimsel
gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmaları nedeniyle bütün dünyada ün kazanmıştı. 
1794’de solunum üzerinde deneylerini yapmakta olduğu bir sırada, Lavoisier, Devrim Mahkemesi önüne çağrılır. İki suçlamaya hedef olmuştur:
1. Devrim karşıtı olarak karalanan aristokrasiyle ilişkisi;
2. Vergi toplamada yolsuzluk (Lavoisier topladığı vergilerin küçük bir bölümünü laboratuvar deneyleri için harcamıştı).
Lavoisier’yi kurtarmak için dostları mahkemeye koşmuştu ama tanık olarak bile dinlenmemişlerdi. "Yurttaş Lavoisier’in çalışmalarıyla Fransa’ya onur sağlayan büyük bir bilgin olduğunda hepimiz birleşiyor, bağışlanmasını diliyoruz" dilekçesiyle başvuran günün seçkin bilim adamlarına, yargıcın verdiği yanıt kesin ve çarpıcıdır: "Cumhuriyet’in bilginlere ihtiyacı yoktur!" Galileo yaşamının son on yılını Engizisyon’un göz hapsinde geçirmişti. Lavoisier’in sonu daha acıklı olur: 51 yaşında iken, "devrim" adına kafası giyotinle uçurulur. 
Lavoisier, boynunun vurulmasını beklerken kitap okuyordur. Cellat, onu giyotine götürmek için yanına geldiğinde, Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için okuduğu kitabın arasına bir kitap ayracı koymuştur.
Lavoisier; matematikçi Lagrange’ i çağırdı ve:
"kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam; insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir" dedi
Lavoisier’ in kafası kesildi, sepete düştü ve gülerek iki kere göz kırptı.
Matematikçi Lagrange diyor ki;
"Lavoisier’ in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğinyüzyıllar sürecek meşalesidir.
Ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecekler, insanlığı da süründürecekler"

Giyotinle başı bedeninden ayrıldığında Lavoisier, 51 yaşındaydı. Gökbilimci Joseph Langrange "Kafasının koparılması için bütün gereken yalnızca bir saniyeydi. Onunki gibi bir kafanın bir daha gelmesi için belki yüzyıl bile yetmeyecek " sözleriyle üzüntüsünü dile getirecekti.

Ya onu giyotine gönderen yargıcın sonu ne oldu diye sorarsanız:
Robespier’in düşmesinden birkaç gün sonra Coffinhal de idam edildi.
**
46-Bir filozofa sormuşlar: “Şansa inanır mısın?”
Filozof: “Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle açıklardım.” 
**

47-Meşhur bir filozofa: “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda: 
“Ona ulaşmak için eğilmek lazım.” demiş. 
**

48-Tolstoy diyor ki: 
” .Sadece Tanrı’ya inandığım anlarda yaşamış olduğumu hatırladım.Bu,geçmişte nasılsa, bugün de öyleydi. Yaşamak için Tanrı’nın varlığının farkında olmaya ihtiyaç duyuyordum. O’nu unutmaya, ya da O’nu inkar etmeye göreyim; ölüyordum. “
**
49-Montaigne, ”kimse kimseyi değil, herkes kendi kendini adam eder, etmelidir. Adam olmaksa kendini bilmekle başlar” der. 
**
50-Diogenes, lahanalarını derede yıkarken yanından geçen Aristippos’a “Lahana ile yaşamasını bilseydin, bir zalime dalkavukluk etmezdin” demiş. (O dönemde Aristippos devrin hükümdarının yağcısı olduğundan ömrü saraylarda geçiyor. Bu gariban da dere kenarında bir fıçı içinde yaşamaya çalışıyor.) O da ona “İnsanlar arasında yaşamasını bilseydin, böyle lahana yıkamazdın!” diye cevap vermiş. Bakın akıl ayrı ayrı görüşleri insana nasıl kabul ettiriyor. İki kulplu bir çömlek; ister sağından tut, ister solundan... (Montaigne-Denemeler)
**

51-Kral Dionysios, Platon’a, İran işi, uzun damalı ve kokulu bir elbise hediye etmiş.
Platon: ”Ben erkeğim; kadın elbiseleri giymek istemem.” diyerek almamış; ama Aristippos almış ve demiş ki :
“İnsan ne giyerse giysin, erkekse yine erkektir.” (Montaigne’den bir alıntı) 
( Düşünen Kafalardan Düşünce Kırıntıları-1 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 14.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.