Tanzimat fermanından beri eğitim sistemi
üzerinden nemalanma ve hesaplaşma geleneği tüm cüretkarlıklara taş
çıkartırcasına sürüp gitmekte. Egemenlerin bu kirli oyunu yeterince algılana- madığından, geniş halk
kesimleri istismar edilmiş ve bu kesimler kendilerinin aleyhine işletilen yeni
yapılanmalarda kendi geleceğine, karşı taraftan bakar bir konuma getirilmişlerdir.
Siyasal
iktidarların eğitim sistemimiz üzerindeki vesayetleri tüm çılgınlığı ile devam etmektedir. Öyle ki sistem; evrensel değerlerin aksine, her yeni dönemde yeni
siyasi aktörlerin hesaplaşma arenasına formatlanmaktadır. Günübirlik
kirliliklerin sistem üzerindeki lekelerini temizlemek yerine, her yeni hükümet;
toplumdaki mağduriyet duygusu üzerinden samimi olmayan, ilişkiye yatırım
temelli öç alma duygusuyla bu kirliliği daha da okşamaktadır.
Tek partili siyasal yaşamda dini eğitime
karşı oluşan engellemeler, demokrat parti döneminin ihtiyacın çok ötesinde imam hatip okulları
açması gibi bilimsel olmayan bir karşı hamlesiyle sonuçlanmıştır. Türk siyasal yaşamına yapılan askeri
müdahaleler bu türden gel-gitlerin yansıması gibidir. Eğitim sistemini kendi
çıkarlarına göre dizayn etme alışkanlığı
ihtiyaçtan değil, bu geleneğin bir sonucudur.. Fiili son askeri darba
konumundaki 12 eylül cuntası ise "kominizmin panzehiri dindir" öngörüsü ve
öğretisiyle bir yandan kışlaları işkence tezgahlarına dönüştürürken , bir
yandan da Türk-İslam sentezini olanca
gücüyle kaşımıştır. Cuntanın denetiminde ve himayesinde olgunlaştırılan bu
tez,ulusal ve uluslararası sermayenin kaygıları ile 28 şubatta aynı vahşilikle sonlandırıldı.
Bilimsel düşünen akademisyenlerin üniversitelerle ilişikleri kesilirken buralar
militarist söylemli kişiler üzerinden ikna söylemli tecrit odalarına dönüştürüldü. Bir insanın giyinme özgürlüğü
bile başkalarının onayına bağlanarak en temel kişilik hakları bile şartlı hale
getirildi.
Geldiğimiz yeni süreçte geçmişte yaşanan
kişi hak ve özgürlükleri ihlalleri doğru kavranma-lıdır. Her farklı dönemde mağuriyet
üzerinden iktidara gelenlerin, başka mağduriyetlerin sosyal kaynağı olup
gittikleri unutulmamalıdır. Asıl erdem, kendilerine karşı yönelen baskıları
bertaraf ederken, başkalarının yaşam haklarını güvence altına almak olduğu
unutulmamalıdır. Postalla takunya arasında sıkışmak zorunda bırakılan
insanların varlığı da gözardı edilmemelidir.
"Bir insan
acı duyabiliyorsa canlıdır;… bir insan başka bir insanın acısını duyabiliyorsa
insandır…"
Şimdi böyle bir öfkenin yarattığı
hezeyanla, ne olduğu bilinmeyen hayali bir ütopya üzerinden insanların tekrar
kutuplaştırılması bu toplumun yararına değildir. Eğitim sistemi, üzerinde
kişisel hırsların tatmin edildiği bir arena olamaz ve olmamalıdr da.. Daha dün
her fırsatta okul öncesi eğitimin
önemine vurgu yaparak bizi ev ev gezdirip öğrenci kaydına zorlayanların, aynı koltukta
okul öncesi eğitimin gereksizliğini savunmaları nasıl açıklanabilir? Bu yasa tasarısı saçma sapan bir komisyon
toplantısında bile yüzde altmış
değişikliğe uğramıştır. Bakan dahil olmak üzere okula başlama yaşını kimse
bilmemektedir. 60-72 ay arasında hergün gidip gelinmektedir. Bu bir ayrıntı
olabilir mi? Okulların sisteme uygun fiziki değişimleri ile ilgili en ufak bir
çalışma yoktur. Sistemin yaratacağı branşlara göre öğretmen açığı ve okul
öncesi öğretmenlerinin istihdamına dönük tek bir söz söylenmemiştir. Yabancı
dilin hangi sınıfta başlayacağı, ingilizce ve bilgisayar derslerinin ne
olacağı, ilk dörtten sonra ucuz çıraklığın önüne nasıl geçileceği vb. daha
yüzlerce sorunun cevabı hala yoktur. Hangi toplum kesimlerinin görüşleri
alınmıştır,hangi kesimlerin duyarlılıklarına kafa yorulmuştur? İnanın bu ve
benzeri oluşturalacak hiçbir sorunun cevabı yoktur. Bakana zorunlu din dersleri
ile ilgili alevilerin hassasiyeti sorulduğunda "seçmeli yapılabilir", kürtçe
konusundaki sorulara "kanımca olabilir." türünden cevapları bile en temel
konularda ciddi bir hazırlığın
olmadığını göstermez mi? Milli Eğitim Komisyonda birlerini tekmeleyen
milletvekillerinin de öğretmenlerin bilmediklerini bilmeleri olanaklı değildir.
Bir kör dövüş olanca acımasızlığı ve akademik yoksunluğuyla sürüp gitmekte.
Demek ki en temel konularda bile bu sisitem alt yapısızdır.
Bir ülkenin eğitim sistemi; üzerinde kumar oynanacak kadar değersiz bir
rulet masası değildir. Bugün bir öç alma duygusuyla hazırlandığı izlenimi veren
bu proje sancılı bir sürecin başlangıcı olmadan,duygusal refleksleri
öteleyen akademik ve bütünleyici bir anlayışla, yeniden gözden geçirilmelidir.