Milletlerin birbirlerini tanımalarında tabi ki de yabancı dilde eğitim çok daha önemlidir. Dil, kültürün nakış nakış işlendiği bir dantelâ gibidir. Dil bir toplumun aynasıdır. Mehmet Kaplan “Dil ve Kültür” adlı kitabında dili kültürün en temel unsuru sayar. Biz ilim, irfan, inanç, sevgi ve muhabbet hazinelerini sedeflerle özene bezene süslenmiş sandığa benzeyen dil bohçasında teslim alırız.


Örneğin, bizde “minare” kelimesinin Arapçada aslı “manara” şeklindedir. Ancak bizim medeniyetimiz onu hem mimari olarak hem de söyleyiş olarak inceltmiş, “minare” şekline getirmiştir.


Tercüme; bir sözün, tüm inceliklerinin mümkün olabildiğince benzer bir şekilde başka bir dile aktarılmasıdır. Bu incelikleri tam anlamıyla aktarmak imkânsızdır. Çünkü insanlar, farklı kültür ve farklı hayat felsefelerine sahiptirler. Örneğin, yabancı bir dildeki atasözü, deyim ve vecize gibi daha çok mecazi olarak kullanılan tabirler tercüme edilirken bu sıkıntı daha net görülür. Mesela, Türkçemizde “Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak” deyimi İngilizcede “İt’s raining cats and dogs.” şeklinde yani “Kedi köpek gibi yağmak” anlamında kullanılmaktadır.  Aynı şekilde “Aç gözlü olmak” deyimi de “Eyes a biger than mount.” Yani “Gözü mideden büyük” anlamıyla ifade edilmektedir. Bir başka örnek de Türkçemizde kolay işleri anlatmakta kullanılan “çocuk oyuncağı” ifadesi İngilizcede “Peaces of cake” yani “Bir parça kek” şeklindedir. Bu örneklerde görüldüğü üzere bazı ifadeler tercüme edilirken aynı şekilde ifade edilemez.


Fotoğraf çekiminde kullanılan “Peynir” ifadesinin nereden geldiğine bir bakalım. İngilizler fotoğraf çekimi sırasında “cheese” ifadesini kullanırlar. Çünkü bu ifade söylenirken yüzde bir tebessüm uyandırır. Fakat Türkçe çevirisi olan “peynir” kelimesi aynı tebessümü uyandırmaz.


Son olarak Başbakan’ımız Avrupalı parlamenterlere yapmış olduğu konuşmada Fransız parlamentere “Siz Türkiye’ye Fransızsınız.” Demesi simultaleler tarafından tercüme edilememişti. Yine Başbakan’ımız Davos’ta moderatöre yönelik: “Sana da teşekkür ederim, sana da teşekkür ederim. Benim için Davos bitmiştir bir daha da gelmem.” Şeklinde ima kullanmıştı ancak simultaleler bunu “Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Bir daha Davos’a geleceğimi sanmıyorum.” Şeklinde tercüme ettiler. Bu da bize gösteriyor ki imalar tam olarak tercüme edilemez.


Burada görmüş olduğumuz gibi tercüme her zaman işe yaramaz. Eğer ki çok uzman tercümanlar olursa işe yarar fakat örneklerde de gördüğümüz gibi her ifadeyi tam olarak tercüme edemeyiz. Bundan dolayı yabancı dilde eğitim milletler arasında anlaşmayı sağlamak için, milletlerin birbirlerini tanımaları için gereklidir.



( Milletlerin Birbirini Tanımasında Yabancı Dilin Önemi başlıklı yazı M.Salih ÜNAL tarafından 1.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.