Mersin’de
Bir kır kahvesinde
Ağlıyordu,
Ayağı kırık iskemle.
İçerken gözyaşlarını
Serçeler,
Altı delik pabucu geldi aklına.
Üşüyordu,
Islaktı ayakları.
Kalbi buruktu
Ayrıldığı için yazdan
Vardı biraz belki tasası
Dağılacaktı kederi birazdan
Çünkü;
Yanı başındaydı 
Kadim dostu,sırdaşı
Mavi muşambalı kahve masası.
Çiseleyen yağmura karıştı
Hıçkırıkları.
Mersin’de
Bir kır kahvesinde
Burnunu çekti
Ayağı kırık
İskemle.


Rıfati: H.Cemil ŞENSEVER
24/01/2008
Mersin.

Mersin Şair ve Yazarlar Derneği adına Mersin şairlerinden bir kısmının katılımıyla antoloji çıkarttık. Kitap dün elime geçti. Merakla her şairden birkaç şiire baktım. Bir çoğu çok güzeldi. Ama tek bir şiirin karşısında eridim, bittim desem yalan olmaz. Aslında serbest şiirleri pek sevmem. Serbest tarzda yazılan bu şiir beni çok etkiledi. Görünüşte konu çok basitti. Bir iskemle tasvir edilmişti.

Mersin’de bir kır kahvesinde ayağı kırık iskemleydi anlatılan. İnsan özelliği verilmişti. Üşüyordu, ağlıyordu, hüzünleniyordu. Güzel bir teşhis sanatıydı ilk göze çarpan.

Yaz bitmiş, sonbahara adım atılmış. Belki de yağmur yağıyordu. Çünkü pabucu delikti, ayakları ıslaktı ve üşüyordu. Yalnızdı sırdaşı mavi muşambalı masayla birlikte. Belki de birazdan atılacaktı bir depoya. Artık insanlarla birlikte olamayacaktı. Çocukların kahkahalarını duyamayacaktı. Serçeler masanın üstündeki yiyecek kırıntılarını toplamak için gelmeyecekti. Özleyecekti bir dahaki yazı, beklemek isterdi. Ama ayağı kırılmıştı, birazdan kaldırıp atacaklardı çöpe. Onun için ağlıyordu.

Şiiri okurken gözümde canlandı kır kahvesi. Sonbaharın serin esintisini, ıslak toprağın kokusunu, çürümeye yüz tutmuş yaprakların kokusunu hissettim. Ayağı kırık bir iskemleydi bana hüznü tattıran.

Şair yazarken sadece kır kahvesini mi anlatmıştı bilemem. Bu küçük şiirde insan gördüm. Hayatının yazını geçirmiş, sonbaharın hüznü çökmüş üstüne. Belki yaşlılıktan, belki romatizmadan ayakları, bacakları yere basmaya korkan bir adam vardı gözümün önünde. Mutlaka yoksuldu. Ayakkabısının altı delikti çünkü. Yanı başında kadim dostu, sırdaşı eşi vardı. Ona göre daha güçlüydü, korunaklıydı, ayakta durabiliyordu. Şair mavi muşambalı olduğunu söyleyerek onun daha sağlam olduğunu ifade etmişti. Yıllarca birbirlerini tamamlamışlardı. Sırlarını, acılarını, sevinçlerini paylaşmışlardı. İşte şimdi adam hastaydı, güçsüzdü, ayakları tutmuyordu. Henüz sonbaharda olmalarına rağmen önünde kocaman bir karakış olduğunu biliyordu. Belki atlatabileceğine emin değildi. Ayağı kırık iskemle tamir edilebilir bir yaz daha geçirebilirdi. Ya adam; hastaydı, acaba tedavi edilebilir miydi? Kim bilir belki mümkün değildi, belki de yeterli parası yoktu. Çünkü adam yoksuldu, ayakkabısı delikti, ıslanmıştı, üşüyordu.

Yanında eşiyle birlikte Mersin ‘de bir kır kahvesinde bir adam yürümekte güçlük çekiyordu. Yağmur yağıyordu. Aslında o havada dışarıya çıkmaları doğru değildi, belki erken bastırmıştı tüm kötü günler gibi yağmur da. Ayakları delik ayakkabıdan sızan sularla ıslanmıştı. Üşüyordu, ağlıyordu. Yağmura karışan gözyaşlarının fark edilmeyeceğini düşünerek daha rahattı ağlarken. Gelecek yazdan umudunu kesmişti. Gözleri dalmıştı sonsuza eşinden ayrılacağı, sonsuzda yok olacağı zamanın hüznünü yaşıyordu.

Bana göre bu şiirde bir iskemle, bir masa yoktu. Acılara gebe iki insan vardı. Bir kadın, bir erkek vardı.

( Ağlıyordu… başlıklı yazı Afet Kırat tarafından 16.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.