<<    Bir tanıdığımın, tanıdığı bir hayattan    >>


' Çaresizseniz çare sizsiniz ! '  Ama kaderiniz izin verirse, Allah tamam kulum derse. Yürü ya kulum diyecek Allah bir kere. Sen istediğin kadar derde deva ara olmayacaksa olmaz, olmuşsa da olmuştur işte.

Bu sözlerim çaresizlere değil, çaresizlere laf edenleredir elbette. At gözlüğüyle bakanlara, bardağın boş tarafını görenlere, empati yapmayı beceremezken bir de insanların talihsiz yaşamlarını düzeltme ihtimalleri yokken, onlara dil uzatanlara...Elinde sihirli değnek varmışta onlar kullanmıyormuş gibi,  ' aman canım yapmasın işte, aman canım düzeltiversin ne olmuş, çok mu zor ? ' diyen hayatın sillesini yememiş, karnı tok, sırtı peklere...

Hepsini bir kefeye koymuyorum ama  ' üvey '  kelimesi duyulduğunda her insanın ruhu sızlar birazcık. Terazinin sol tarafı ağır basar özden çok uzak olduğundan.

Bu terazinin sol tarafında yer alan üvey annelerden birinin elinde, büyümeye çalışan bir kız çocuğu. Ve ayrıntılarını anlatmaya gerek duymadığım, az çok bilindiğine inandığım ve kızı evinden uzaklaştırmak için elinden geleni yapan bir üvey anne ! Ne derece mutludur bu kız evinde ? Hele birde gözü kör, kulağı sağır olmuş, hayattan iplerini koparmış diğer aile fertleriyle.

Tahmin ettiğiniz gibi bu kız, küçük yaşta evlenmiş tabi. Severek demeye dilim varmıyor pek ama sevmiş işte. Kaçmış nitekim cahilliğiyle. Allah ' tan iyi biriymiş eşi. Fakat çok geçmeden üvey anneyle başlayan mutsuz hayatı, eşinin iki ay cezaevine girmesiyle, ikinci kez zedelenmiş. Resmi nikahları bile kıyılmadan üstelik ! Hemde karnında bir can taşırken. Ne var ki hamileyim demeden, almış nikah memurunu, tutmuş cezaevinin yolunu. Kıymışlar nikahlarını.

İki ay sonra cezaevinden çıkmış eşi. Üvey annenin bulunduğu o evi hiç mi hiç aramazken artık, hayat gülümsedi yüzüme diye, tebessüm ederken o da hayata, çok sürmemiş bu mutluluğu da. Bir sene sonra, bir kaza sonucu vurulmuş eşi, hamile eşinin dünyaya getirdiği kızı elli iki günlükken üstelik. Nereye gider arkasında kimsesi yokken, nereye demir atar güvendiği bir limanı yokken. Mecburen üvey anne eline düşer yine. Sokaklara düşmektense...

Altı ay sonra zoraki nişanlarlar küçük kadını. Elalem laf eder vs. vs. anlatmak istemiyorum işte. İstemesede bu nişanı, evliliği, kaynanasının rızasını bile alır düşünceli kadın. Acıyan ana yüreği ya, kızı gibi görür onu da iyiliğini ister, ' evlen tabi kızım ' der, yüreği oğluna yanarken...

Nitekim bir süre sonra da evlenirler. Evliliğinin üçüncü günü yemek hazırlarken eşine dayak  yer adamdan sebepsizce. Geri dönmek ister, kaçıp kurtulmak istediği o eve bile. Yıkılmış hayallerle kıpırdayamaz hiç biryere. İki ay iyiyse altı ay dayak, dayak, dayak. Haketmese dövmez eşi diyenlere inat. Yıllardırın birikmişliğidir, yanlış yapmıştır diyenlere inat ! Daha ilk günleridir evliliğinin, cicim ayları dedikleri, ne suç işleyebilir o kadın. En sinsi insanlar bile, yapacakları yanlışın zamanını, yerini kollarlarken...

Zamanla aklına estikçe beyinin sokağa atmaları, afedersiniz köpekmiş gibi tekrar geri çağırmaları, hapis hayatı yaşatmaları, dayatmaları ve kayınpederinden yediği ağır laflar ve niceleri... Hemde herşeye susup, iyilik yapmaya, kendini onlara sevdirmeye, kızını büyütmeye uğraşırken üstelik. Bu hasta insanların elinde, nereye kadar giderki bu hayat böyle...

Nelere katlanarak büyüttüğü kızını da anneden ayırırlar sonunda. İstemeyince eşi, onuda dövmeye başlayınca, annesi gibi sevdiği eski eşinin annesi, dayısı sahip çıkar torununua, yeğenine. Hasretlikle yaşarlar ana-kız, kaçamak kaçamak görüşmeye çalışırlar fırsat buldukça. Ne ÖZ babası, ne  ÖZ abileri kabul eder kızını, ' kızı bırak gel ' derler. Nasıl ayrılsın ki et tırnaktan ! Ana yüreği dayanır mı onsuzluğa. İlla ayrılmak yazıldıysa kadere, en emin ellere teslim etmek düşer evladını  yüreğe !

Kalemimi küfre değmemesi için zor tutuyorum yine !  Mesleği yok, arkasında ailesi yok, sırtına yaslayacak tek bir kimsesi yok. Olsa bile insan eti değil midir, dünyanın en ağır yükü ? En yakınları, canından parçaları kabullenemezken onları, kimlere yük olmayı göze alır ki insan evladı.

Zalim koca elinde, yalnız başına, çekmeye mahkum ömrünün sonuna dek ! Geri gitse bir dert, kalsa bir dert. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık... Ne komşuların ağzı büzülür, ne bakışların pimi çekilir... Şanssız, mutsuz başlayan ve böyle seyreden hayatında, daha kaç acıya gebe kalmaya bir adım atmak ister ki insan ?

Ne olursa olsun deyip düşse yollara evladıyla, ne haller gelmezki başına, şu aç kurtların adım başı bulunduğu dünyada. Tek başına hayatını kurmaya çalışmayı bırak, kötü yollara düşmese ne ala ... Ne gelse başına kimse hak vermez, arkasında kimse durmadı demez, vah deyip bir el uzatan olmaz, bir tekmede onlar vurmazsa, bende birşey öğrenmedim şu hayatta... !

Ne zordur insanın gerçekten yalnız kalması, elinden tutacak kimsenin olmaması, her yerden bir darbe alması, istediği gibi bir hayat yaşayamaması. Ve ne kolaydır çaresizlere yardım eli uzatamazken, sivri dilimizi uzatması...' Haketmiştir ' demesi, günahını alması, ayıp gözlerle bakması, yara nedir bilmezken bir yarada bizden açması...




 
                       **
                            **
*************      **             Allah kimseye dermansız dert vermesin.
*************      **             Ve kimseyi, kimseye muhtaç etmesin
                            **                    inşallah ( amin )   
                      **
( Çaresizseniz Çare Sizsiniz başlıklı yazı ösqee tarafından 30.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.