Benim Hikâyem

Merhaba arkadaşlar ben Mehmet ama siz Mehmet dayı olarak bilin. 50 küsür yaşındayım. Artvinliyim ve burada bana Laz Mehmet derler. Neden mi? Anlatırım birazdan. Asıl mesleğim öğretmen, ama istifa etmiş bir öğretmen... Şimdi küçük bir esnafım. Nasıl mı? Onu da anlatırım. Ama önce şuan ki yaşamımdan bahsetmek istiyorum: Şuan evli üç çocuk babasıyım. Sabah erken kalkar, dükkâna giderim. Akşama doğru eve gelir, ailecek yemek yeriz. Sonra Türkçe ve Lazca sohbet ederiz ardından yine ailecek Türkçe ve Lazca kitap okuruz. Hafta da bir de Lazca ve Türkçe film izleriz. Neden böyle bir yaşam mı? İyi o zaman anlatmaya başlayayım:

Üç ile beş yaşlarındayım. Hayatımın en mutlu olduğu zaman dilimidir. Çünkü çocuğum daha ve hiçbir şeyden mesul değim, öyle oyuncaklarım falan da yok hani. Sabahları benim gibi çocuk olan arkadaşlarla oyunlar oynarım. Akşam olunca da ninemin anlattığı eşsiz Laz hikâyeleri ile uyurdum. Böyle geçiyordu zaman. Evet, böyle zamansız ve habersiz geçerken zaman biraz daha büyümüştüm. Artık okula gitme zamanım gelmiş ve hata geçiyordu bile…

9 yaşındayım. Bir Pazar günü babam eve siyah bir poşetle geliyor. İçinde mavimsi bir şey, öğreniyorum ki bunun okul önlüğü olduğunu ve yarın giyip okula gideceğimi. Sabahın erken saati annem uyanıyor, kahvaltı hazırlıyor, beraber kahvaltı yapıyoruz sonra babamın almış olduğu önlüğü giyiniyor ve okulun yolunu tutuyoruz. Okulda ilk günüm anlam veremediğim bir duygu sarmışken her yanımı ilk zil sesi duyulur. Artık sınıftayız ve ilk öğretmenimle tanışma zamanı gelmiştir. Sınıfa yerleşmişiz; artık öğretmen içeride, birazdan ilk yoklama alınacak ve ilk sırada ben varım. Öğretmen yoklamaya başladı: "Mehmet Demir" dedi. Ses yok öğretmen tekrardan" Mehmet Demir" dedi ses yine yok. Bana sesleniyordu biliyorum. Ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Sadece ayağa kalktım. Öğretmen yanaştı ve "buradayım" diyeceksin dedi. İlk öğrendiğim Türkçe kelime oldu "buradayım". Şimdi okulda ikinci günüm, öğretmenin ikinci yoklama alışı ve ikinci sessizlik. Öğretmen yine seslendi: "Mehmet demir" ses yok öğretmen gözlerimin içine bakarak yeniledi "Mehmet demir" diye o an aklıma gelmedi ne diyeceğim. Yalnız biliyordum "hak vore." demem gerektiğini ama "hak vore." anlamına gelen "buradayım" diyemedim. Böyle geçti okuldaki ilk günlerim. Hayat bu ya gel zaman git zaman derken Mardin’in Dargeçit ilçesinde öğretmen olmuşum. Yine bir Pazar günü içimde tuhaf bir heyecan oluşmuş. Ve öğretmenliğimin ilk günündeyim okulun ilk öğrencileri bana verilmiş. Zilin çalmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Bu beklentinin, bende oluşturduğu heyecanı yaşarken zil sesi duyuluyor. Ve sınıftayım. Bana bakınan minik çocuklar… Ve önce kendimi tanıtıyorum ardından yoklamaya geçiyorum. İlk öğrencilerimi böyle tanırım diye.İlk ismi okuyorum. "Ahmet şimşek" ses yok, yeniliyorum "Ahmetşimşek"... Mahcup, birazda kırgın bir çocuk arka masadan ayağa kalkıyor. Hiçbirşey demeden; öyle yüzüme bakınıyor. O an onda yeşeren kendi çocukluğumu gördüm. Kendi dili yabancı, kimi zaman bilinmeyen bir dil olarak lanse edilirken; o kendi dili dışında konuşulan başka bir dille cevap veremiyordu. Bu benim meslekten, yani öğretmenlikten istifa etmeye zorladı. Çünkü ona "kendi dilini konuşma" diyemezdim. Oysa kendi dilleri ile yani ana dilleriyle eğitim verilse; her şey daha güzel olacaktı. Bunları bilerekten devam edemezdim.

İşte böyle gelişti istifam. Çok zaman geçti o günden bugüne ama değişen hiçbir şey olmadı. Bugün bile insanlarımızın kendi diliyle, eğitimi hatta savunması yasaklanıyor. O nedenle biz kendimize yani dilimize, kültürümüze sahip çıkmalıyız. O nedenle yandaş medyaya bağlı kalmaksızın kendi dilimizdeki filmleri izliyoruz. Kendi dilimizdeki kitapları okuyoruz…

Umuyorum ki güneş yüzü görmemiş ezilen tüm halklar bir gün kendi diliyle güneşi selamlar ve bu umutla sizleri selamlayarak hikâyeme bir nokta koyuyorum.

(Ülkemizde konuşulan her dil ülkemizin zenginliğini gösterir.)

 

ATEŞ

 

 

( Dil Üzerine başlıklı yazı FerhatDEMİR tarafından 12.09.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.