Kur’an aracılığıyla tüm insanlığa yapılan davet, hakkıyla takdir edebilenler için önemli bir fırsat, çok büyük bir lütuf ve Allah’tan bir nimettir. Vicdan ve akıl sahibi her insandan beklenen ise böylesine büyük bir fırsatı dikkatle değerlendirmek, önem vererek düşünmek ve hayatına uygulamaktır.


Kur’an, içerdiği üstün hikmetle gaflet ve alışkanlık perdelerini kaldırır. Kur’an’ın bu etkileyiciliği, vahyedildiği günden kıyamete kadar tüm zamanlar ve tüm insanlar için geçerlidir.

Kur’an bize insanı ve k’ainatı tanıtır. İnsan ve k’ainata dair sırları nazara verir. Bediüzzaman Kur’ân’ın, kâinatın en büyük yorumcusu ve tercümanı olduğunu şöyle ifade eder:

“Evet, Kur’ân-ı Hakîm, şu Kur’ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir (yorumcusudur) ve en beliğ (en uygun ve güzel söz söyleyen) bir tercümanıdır. Evet, o Furkandır ki, şu kâinatın sayfalarında ve zamanların yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekviniyeyi (görünen âyetleri) cin ve inse ders verir...”

Kur’an’a tabi olan müminler, Allah’a duydukları içli saygı, sevgi ve korku nedeniyle, her ibadeti gönülden yerine getirmeye çaba gösterirler. Batıl gelenekleri ya da alışkanlıkları nedeniyle Kur’an hükümlerini göz ardı etmek, müminler için söz konusu olmaz. Onlar Kur’an ahlâkını yaşamak için nefislerine değil, Allah’ın buyruğuna uygun olanı seçer ve dini ‘bir ucundan’ değil, tam olarak yaşarlar. Allah’ın Kuran’da emrettiği ve Peygamberimiz’in (sav) hayatı boyunca yaşadığı ahlâk budur. Bu, gerçek Kur’an ahlâkıdır; onun yoluna uyanların da yaşadıkları ahlâk budur…


Allah’ın davetine bugün icabet etmeyenler, o zorlu gün geldiğinde "… Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık" (Enam Suresi, 27) derler. Ama artık pişman olmak için çok geçtir. O gün, her insan için dünya hayatı boyunca yapıp ettikleriyle ilgili hüküm verilmiş, herkes alacağı karşılığı almıştır.


Bazı insanlar, içinde ne yazdığını dahi bilmeksizin Kur’an okumaya, öğrenmeye ve dinlemeye karşı direnir, Kur’an’dan yüz çevirirler. Bu insanlar, Allah’ın kendilerini nasıl bir hayata ve nasıl bir ahlâka davet ettiğini bilmeden, sahip oldukları ön yargılar nedeniyle, Kur’an ayetlerinden kaçarlar. Yapılan daveti, ön yargıyla değerlendirir ve reddederler. Bu, insanları büyük yıkıma götüren yolun başlangıcıdır. Yolun sonunda ise onları, ‘yüreklerin üstüne tırmanıp çıkan tutuşturulmuş ateş’ beklemektedir:


"Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah’ı aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler." (Ahkaf Suresi, 32)


Kur’an herhangi bir Kitap değil Rabbimizin kelâmıdır. Bir âlim Zat’ın ifade ettiği gibi, Kur’an’ı, Kur’an diliyle konuşan Allah’tan dinler gibi okumalı ki lezzetini yaşamalı; Onunla yaşamalı!



Fuat Türker
( Kuranı Samimiyetle Okuyup Yaşamak başlıklı yazı fuatturker tarafından 19.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.