Vesile’yle buluşma günü yine...

Epeydir de de sesimde bir karıklık var, ne çıkarır bundan acaba diyerek doğruca gittim evine. Girişteki divanın üzerine oturmuş gelmemi bekliyormuş, zile basmamla otomatik kapının sesi irkiltti beni, zil sesi ve otomatik sesi... sanki ikisine de ben basmıştım.

Geç kaldın diye başlayacaktı...


“Geç kaldın yine, ayrılamadın mı seninkinden?”
“Anca gelebildim.”
“Ekmekleri, yoğurdu aldın de mi?”
“Aldım, aldım.”
“Senin sesine ne oldu?”
“Bilmem, üşütmüşüm herhalde...”
“Üşütürsün tabii, senin yaşın kaç, başın kaç delikanlı gibi motorun üstünden inmiyorsun.”

Sesimi çıkarmadan mutfağa geçtim, yoğurdu buzdolabına yerleştirdikten sonra, ekmeğin birini dışarıda bırakıp geri kalanları poşete iyice sarıp onları da buzdolabına yerleştirdim. O dışarıda bir şeyler konuşuyordu, pek aldırmıyordum. Yapılacak rutin işler vardı onları yapıyor, çöpleri derleyip toparlayıp dışarıdaki büyük bidona boşaltıyor, su damacanasını değiştiriyor, değiştirdiğim damacanadaki suyu onun uygun bulduğu başka bir bidona bocalıyordum.

Bir ara yüksek sesle seslendi, gelmemi istiyordu.

“Bak ne diyeceğim sana, ne zamandan beri karık senin sesin?”
“20-25 gün oluyor.”
“Kırbaçların Hüseyin var ya, o da senin gibiydi, hani şu gırtlak kanseri olan, ona da o kadar dediydim, git şu sesini göster diye, gitmedi, gitmedi, en sonunda buldu o meret hastalığı, şimdi gırtlağı delik geziyor.”

Sesimi çıkarmadım ama içime de kurt düşmedi değil. Duymasından korkmasam felaket tellalı diyeceğim...

Ertesi günü Kulak Burun Boğaz servisinden sıramı almış, saatinde doktora muayene olmuştum. O da MR çekelim demez mi... Haydi bu sefer MR servisine gittik, MR ımızı çektirdik, neticeyi aldık elimize, doğru doktorun yanına, doktor raporu önemsemeyip bir de kamera ile baktıktan sonra lenf bezlerimde yaşımdan ve sigaradan kaynaklanan tahriş olduğunu, sigarayı bırakmam gerektiğini söyleyip, ilaç tedavisine geçti ve iş bitti...

Tabii ben bittiğini sanıyorum.

Telefon çalıyordu.
Durumu yakınen telefonla takip eden Vesile’ydi telefondaki. Özel bir Kulak Burun Boğaz hastanesinde tanıdık biri aracılığı ile bir doktor ayarlamış, illa MR sonuçlarını o da görecekmiş.

Bu güne kadar doktorla pek işi olmayan şahsım her gün hastane kapılarında sürünüyor olmuştu ve de bitmemişti.

Gitmesem olmaz, olamazdı...

Ertesi günü gittik özel hastaneye, ne dediyse ne yaptıysa bilmiyorum, doktor kapıda karşıladı beni. İlgi alaka gırla... Sonuçlara baktı önemsemedi o da diğer doktor gibi, "gelmişken şöyle bir elden geçirelim seni" dedi, boğazıma, burnuma ve kulaklarıma baktı. Kirlenmiş diyerek bir aletle temizledi kulaklarımı sözde...

Sonra tokalaştık ve ayrıldım hastaneden.

Ama o ne!

İki saat kadar sonra sağ kulağımda müthiş bir ağrı vardı, akşamı zor ettim. Gece uyuyamadım, sabah olmak bilmedi, yastığın üzeri bile kulağımdan akan iltihaptan kirlenmişti. Bir sonraki gün kulağımın ikisi birden duymaz olmuş, sürekli çınlıyordu.

MR sonucu göstereceğiz derken kulaktan olmuştuk.

Doktorla telefon görüşmeleri netice vermiyor, üstelik doktor benden kaçıyordu ne hikmetse...

Tekrar eski doktoruma gittim

Ama ne diyecektim ve nasıl anlatacaktım?

“Hocam Merhaba, sormayın, ben bir halt karıştırdım...” diyerek olayı kısaca özetledim.

“Temizlenmiş, temizlenmiş...” dedi kinayesine... “Orta kulak iltihabı olmuşsun, sıkı bir tedaviye başlamamız gerek” diyerek, günde iki kez olmak üzere 10 günlük iğne yazdı...

Şu başıma gelenler... Ah Vesile...

İğneden de nefret ederim. İlk iğneyi vurulmak üzere sağlık ocağına gittim, derdimi anlattım, hemşire sandığım çok hanım hanımcık bir kız vardı karşımda. Sonradan öğrenci olduğunu ve staj yaptığını öğrendim.

İğnemizi olduk olmasına da, yanlış yerden giriş yaptığından ve ilacı da yeterince sulandırmadığından kalçamdaki acıyı da anlatamam sizlere, ayağa kalktığımda topallıyordum. Üstüne teşekkür ederek sağlık ocağından ayrıldım.

Sağırlığın yanı sıra bir de topal olmuştuk.

Dışarı çıktım ve bir bankın üzerine oturdum.

Hava çok güzeldi, yaşamak çok güzeldi, bahardı, her taraf yemyeşildi, kuşlar o daldan bu dala atlıyordu, mutlaka ötüyorlardır diyordum.

Duymuyordum.

Ayağa kalksam yürüyemiyordum.

Ama biliyordum geçecekti.

İyi de durduk yerde niye ömrümden sayılı da olsa 10 - 15 gün kötü geçsindi...

Tek suçlu Vesile’ydi ve cep telefonum titriyor/çalıyordu, arayan oydu.

Telefonu usulca bankın üzerine koydum, sigara paketini çıkardım içinden birini aldım, yaktım, paketi de telefonun yanına koydum, çakmağı da...

Telefon sürekli titriyor/çalıyordu, ben sigara içiyordum, önümden kahveci geçiyordu...

“Arkadaşım, bana bir çay getirir misin?”
( Torpil başlıklı yazı OlgunOnur tarafından 10.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.