Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...
(C. Safi)

Yaşadıklarım, hissettiklerim, gördüklerim, duyduklarım ve de anladıklarım.
Kâh etkenim, kâh edilgen…

Yürek vardır ve yürekler vardır nice. Sevmiştir ansızın ve seviyordur amansız. Özlemi vardır u-mutluca vahada serapa, dahası hasreti vardır, çölde toprağın bir damla rahmet yüklü bulutu bekleyişine eş. Kaderi umut dilenmektir can verirken her nefes alışta ve her nefes verişte. Nafile, sevginin karşılıksız olanı düşmüştür en âri olanından alnının yazgısına.

Ve yine; yürek vardır ve yürekler vardır nice. Sevilmiştir ansızın ve seviliyordur amansız. Özlenir ve hasreti çekilir, yağmur yüklü bulutlar gibi gözü yaş ve sinesi umut dolu sevdalı yüreklerce. Edilgendir “sevmek, özlemek, hasret çekmek” dünyasında. “Sevmek”te etken olamamanın ötesinde “umarsızlık” düşmüştür alnının yazgısına bir de!

“Sevmek”te etken olan yüreklerin en mahrem yerindeki aşklardır ki; melekler kadar saf, çiçekler kadar narin, bir yavru kadar nazenin, toprak gibi vefalı, bir nefes kadar vazgeçilemez… Haiz olduğu tüm sıfatları, derûnunda bulunduğu yürekle beraber ki şanlı geçmişlerine borçlu aşklardır ki, ölümsüzlük şarabından içmiş olanlar işte onlardır.

Aşk muhteşem olduğu için mi onu yüreğinde taşıyanlar böylesine ihtişam yapmışlardır, yoksa aşkı ölmek derecesinde yaşayanlar ve uğrunda cândan geçenler midir aşkı ölümsüzleştirenler?! Cevabı zor bir soru. Ne var ki, biri varsa diğeri de var, biri yoksa ikisi de yok! Aşk ‘âşık’ın gönlündeki yeri itibariyle vardır ve âşık da aşkın, sinesindeki yeri ölçüsünde varlığının bilincindedir:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl u kâl imiş ancak
Fuzûlî

Bir de, hep sevenle sevilenin muâşakasından doğmaz/ibaret değildir aşk. Bir anlık dahi olsa “görüş”ün, sevenin kalbinde uyuyan devi (aşkı) uyandırması şeklinde tecelli eden, sadece sevenin sevdasından ibaret aşklardır ki, “bilinememe”nin sancısıyla ve “belki bir gün” umuduyla ömür tüketmişlerdir. Nasibine bilinememe/fark edilememe düşen aş(ı)klar âşikâr olmanın mı cesaret yahut gizli kalmanın mı gerçekten aşk olduğunu bilemezler bir türlü. Aşkın daim artan ateşi sevenin cesaretini artırsa da, “acaba”lar yerini ümitsizliğe bırakmakta, o da bu yangına katlanma cesaretine inkılap etmektedir tekrar her gün yeniden. Aşkın gizli tarihi böylesi aşklardan müteşekkildir belki de! Ama ne olursa olsun daima gizli, gizli olduğu kadar da muhteşem!

Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
(C. Safi)
( Aşka Düşmek Apansız başlıklı yazı Recep K. tarafından 20.08.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.