B.  CEMAL  GÜRSEL- CUMHURBAŞKANI

     27  mayısın  sancıları  henüz  bitmemişti.  Hâlâ  sürüyordu. 17  kasım  1960  bildirisi  ile  Alb.  Türkeş  ve  14  arkadaşı  tasfiye  edilmişti,  yeni  bir  MBK.  Kurulmuştu.  Fakat  bu  işlemler  yapılırken,  ortaya    tehlikeli  durumlar  çıkmıştı.  14  ler   tarafından  yapılacak  karşı  bir  harekâttan  korkuluyordu.  Cumhurbaşkanı  Cemal  Gürsel,  Hv.K.K.lığına,  daha  dorusu  4ncü  üs  Komutanlığına,  Mürted’e  sığınmıştı.  Gerek  nizamiye,  gerekse  Zir  deresi  bölgelerinden  gelebilecek  bir  tehlikeye  karşı  her  türlü  tedbir  alınmıştı.  Tanklara karşı  dolu  asfalt  bidonları  yerleştirilmiş,  uçaklar  pist  başında  harekâta   hazır  bekletilmişti.  Ben  nöbetçi  subayı  olarak  hiç  uyumadan  nöbetçileri  muhafız  birliklerini  kontrol  ediyordum.  Üs  komutanı  ve  nöbetçi  amiri  dahil  herkes  tetikte  sabahı  etmiştik.  En  büyük  korku,  kardeş,  kardeşi  vurma  korkusuydu.  Allahtan  beklenen  olmamış,  büyük  bir  stresten  kurtulmuştuk.  Bilahare  Cumhurbaşkanımız,  üssü  ziyaret  ederek,  bizlerle  beraber  resim  çektirme  nezaketi  göstermişti.(Hatıra  olarak  sakladığım  o  resim,  Albümümde   özel  olarak  yerini  alacaktı)

               Karşı  dairede  Soyudal  ailesi  oturuyor  demiştim.  Ayten  hanım  biraz  geçimsiz  biriydi.  Eşimle  aynı  yaşlarda  sayılırdı.  Komşularının  her birine  bir kulp  bulan  biriydi.  Bu  biraz  da  kâmil Alb.yın  kıdemli  olmasından  kaynaklanıyordu.  En  çok  da  Talat  Bnb. nın   eşi  Fazilet   hanıma  takmıştı.. Fazilet  hanım  Merzifonluydu.  Sakin,  sessiz  efendi,  kendi  halinde  bir  insandı.  Zaten  Talat  Bnb.nın  baskısından  kafasını  kaldıracak  hali  yoktu.  Onların  olmadığı  toplantılarda,   Ne  zaman  adı  geçse,  Ayten  hanım,  ‘Merzifon  eşeği’  diyerek,  Fazilet  hanıma  hakaret  etmek  isterdi.   Eşim  de  komşularla   Ayten  hanımın   arasını  dengelemeye  çalışırdı.  Eşimle  çok  iyi  anlaşıyorlardı. Babası  ve  annesi  İzmir'den  misafir  gelmişlerdi.  Bizimle  de  tanıştırmışlardı.  Kızının  huyunu   iyi   bildiği  için   zahir,  babası,  ‘’Komşunla  iyi  geçin,  sakın  ha!   Yasemin  hanımla   Aranı  bozma.  Eğer  iyi  geçinmezsen,  bir  şey   duyarsam,  karşında  beni  bulursun’’  derdi.  Ayten  hanımın  babasından  çok  çekindiği  ve  saygılı   olduğu  belliydi  Zaten  eşimi,  bütün  komşular  seviyor  ve  takdir  ediyorlardı. Eşim  de, Ayten  hanıma,  bütün  komşularla  iyi  geçinmesini,  alttan  almasını  tavsiye  ve  ikaz  ederdi.

               Çarşıya,  pazara,  her  yere  birlikte  giderlerdi.  Eli  oldukça  sıkı  idi.  Eşim  de  tutumluydu.  (Maaşımız  azdı  ne  yapsındı)  Lojmanlardan,Yenimahallenin  taa  batısında  kurulan  pazara  yürüyerek  beraber  giderlerdi.  Bazen  iki  sefer  yaptıkları  olurdu.  Eh  onlar  kalabalık  aile  idiler,  bizimkine  ne  oluyordu  acaba?  En  çok  aldıkları  da   bilhassa  mevsiminde, enginardı.  Ayten  hanım  İzmir’liydi.  Enginarı  iyi  biliyordu.  Eşim  de  öyle.!  Ankara  enginarla  daha  yeni,  yeni  tanışıyordu.  Kadınlar,  iki  komşunun  çok  enginar  alışlarına  bakıp  hayret  ederler  ve  sorarlardı. ‘Bu  nedir,  nasıl  pişiriyorsunuz?’ diye.  Onlar  da  hem  zeytin  yağlısının,  hem  de   etlisinin  nasıl  pişirileceğini  tarif  ederler,  hem  de  faydalarından ,  bilhassa  karaciğer  için  şifa  olduğundan  bahsederlerdi.

               Ayten  hanım,  iki  oğlunu  da  bana  göre  iyi  yetiştiriyordu.  Onları  hem  okutuyor (Lise  ve  orta  okul)  hem  de,  icabında,  ev  işleri  yaptırıyordu.  ‘’Bunlar  büyüyecek,  evlenecek,  ev  işlerinde  hanımlarına  yardım  edecekler’’derdi.  Çocuklar   annelerinden,  herhangi  bir  konuda  şikayetçi  oldukları  zamanda,  Yasemin  teyzelerine  koşarlar,  şikayetlerini  ona  anlatırlardı.  Eşim  de  anne  ve  çocuklarının  arasını, bir  şekilde  bulurdu.

               Genellikle  yaz   aylarına,  hafta  sonu  gezilerine  Soyudallarla  beraber  giderdik.  Bazen  Kâmil   Alb.  ‘’haydi   bizim   akrabaları  ziyarete  gidelim’’  derdi.  Akrabalar  dediği  de  Atatürk  Orman  Çiftliğindeki,  hayvanlardı.  Kâmil  Alb.  bilhassa  hanımının   yanında  fazla  ses  çıkaramazdı  ama,  böyle  esprileri  de  boldu.

               Bazen  de  topluca,  uzak  yerlere  otobüslerle  pikniğe  gidilirdi.  Bir  seferinde  Çubuk  barajına,  bir  seferinde  de  Kızılcahamam  Çamkoru’ya  gitmiştik.  Her  ikisinde  de  sıcakta,  ağaçların  gölgesinde,  piknik  yapmış,  çok  zevkli  saatler  geçirmiş,  haftanın  yorgunluğunu  atmıştık.

       Bazen  de  nöbetçi  olduğum,  veya   Amerika'dan  malzeme  taşıyan  uçaklar   gelip  beni   üsse   çağırdıkları (Ki  genellikle  hafta  sonları)  zamanlar,  eşimi  ve  Soyudalları  da götürür, benim  görevim  bittikten  sonra  da   Üste  piknik  yapma  imkanı  bulurduk.  Bir  seferinde,  Yine  böyle  malzeme  taşıyan  uçaklar  gelmiş  nöbetçi  subayı  sorumlu  olarak  beni  çağırtmıştı.  Tabii,  bu  arada  ikmal  Astsubaylarını  da  getirtiyordum,  Eşim  ve  Soyu dallar  da  gelmişlerdi.  Beni  malzeme    ambalajlarını   uçaktan  indirmeye  yardım  ederken  görmüşler  hayret  etmişlerdi. Ben  de ‘’ bunu  astsubay  ve    erleri  teşvik  etmek  için  yapıyorum ‘  diyerek  maksadımı  açıklamıştım.  Gerçek  de  bu  yöndeydi.  Erler  ve  Astsubaylarla  birlikte,  elimi  taşın  altına  koyarsam  işler  daha  çabuk  biterdi.

               Bazen  de  hafta  sonlarında, ailece  toplanıp,  beş  kuruşuna  kağıt  oynardık.   Osman  Alb.  eşi  Melahat  hanım,  Talat  Bnb.  eşi  Fazilet  hanım,  Başka  blokta  oturan,  Osman  Alb.ların  arkadaşları, Kur.Alb.  Kenan  ve  eşi  Yıldız  hanım  oyuna  iştirak  ederlerdi.  Kâmil  Alb.lar   katılmazlardı.  Ayten  hanım  hem  oyun  bilmez   hem  de   Fazilet  hanımı  sevmezdi.

               Yeni  mahalle  ile  üssün  arası,  otobüslerle,  45-50  dakika  sürüyordu. Tabii  konvoy  halinde  gidip,  geliyorduk.  O  zamanlar  yollar  da  henüz    pek  iyi  değildi.  Topraktı.  Zir  deresini  geçip,  sağa,  üsse   saptığımızda,  3-4  km.lik  yol  çok  güzel  asfaltlanmıştı.  Oraya  dönünce  şikayetimiz  kalmıyordu.

Bir  saatlik  bir  mesafe  olduğu  halde,  çektiğim  çilelerden  dolayı  köye  hiç  gitmemiştim. Köye  gitmeyi  değil, Aklıma  bile  getirmek  istemiyordum.  Annem  ve  ablam  köyde  idiler,  Fevzi  eniştem  Ankara  çimento  fabrikasında  çalışıyor,  Büyük  oğlu  Mehmet  de  babasının   yanında  okuyordu.  Bu  arada,  Fevzi  eniştem  Büyük  Esat  semtinde  bir  ev  almıştı. Kasım  ayından  sonra  ablam  Nadire   de   büyük  Esattaki  evlerine  gelir  olmuştu.  Annem  de  ilk   defa  bizim  eve,  lojmanlara  geliyordu.  Eşim  ve  ben  normal  olarak  çok  sevinmiştik.  Annem  eve  gelir  gelmez,  hoş-beşten  sonra,   Eşim,  hemen,  banyoyu  özel  olarak  yakmış,   banyo  yaptırmış  ve  çamaşırlarını  değiştirmişti.    Maalesef,  o  zamanlarda   köylerde   bit  bulunuyordu.Ablam  da  ziyaretimize  gelmiş,  ilk  defa  görümcesini  görmüş  ve  ikisi  de  birbirlerini  çok  sevmişlerdi.  Annem  ise  İzmirde  tanımıştı  Onu.  Haliyle  şimdi  gelinini  çok  daha  fazla  seviyordu.  Zaten  annem   sakin,  iyi  huylu,  güler  yüzlü  aynı  zamanda  marifetli  bir  insandı. 10-15  gün  bizde  kalmış,  sakin,  sakin  oturmuş,  gelinin  her  dediğine  ‘’pekiyi  kızım’’demişti.

                                C.  F-104G   UÇAKLARI

       Ufak,  tefek  problemlere  rağmen,  4ncü  üs  konuşlandığı  Mürted  meydanına  yerleşmişti.  Ne  var  ki,  Kanada  hükümetinin,   NATO ‘ya girdikten  sonra,  rektifiye  ederek,   verdiği  F-86  uçakları  miadını  doldurmaya  başlamıştı.  Dolayısıyla,  uçak  kazaları  artıyordu..  Bir  gün,  İkm.-Bkm.  Gurup  komutanı,  Hv.K.K.lığı  karargâhına  gitmiş,  dönüşünde  de  bir  haber  getirmişti.  Bu  habere  göre,  F-86  Uçakları  servisten  kaldırılacak.  Yerine ,  Amerikan  hükümeti  tarafından  hibe  olarak   F-104G  uçakları  verilecekti.  Türkiye  daha  modern  bir  uçağa  sahip  olacaktı.  Bu  bakımdan  sevindirici  bir  haberdi.  Ama  yine  yükün  çoğu  ikmal  personeli  üzerine  yüklenecekti

               F-194G   Uçaklarına  ait  yedek  parçalar,   1963  yılından  itibaren  üsse  gelmeye  başladı.  Doğal  olarak  bunların  gelişi  ve  depolara  yerleştirilmesi  İkmal  Komutanlığı  personeline  aitti.

               Bu    arada  Hv.  K.K lığından  bir  emir  gelmişti.  Bir  bakım  ekibi,  İzmir  Çiğli  üssüne  gönderilecekti.  Ekip  içinde  bir  de  İkmal  subayı  olmalıydı.  Üs  Komutanlığı  olarak,  benim  gitmemi  emretmişti.  Yani  bakım  ekibi  içinde  ben  de  olacaktım.

               F-104G  uçakları,  Çiğli  Üssüne  Demonte  olarak    deniz  yoluyla  gelecek,  Çiğli  Üssünde  monte  edilecekti.. Bu  nedenle  hem  Amerikalı  hem  de  Türk   Bakım  Ekibi  bulunacaktı. Bu  sayede  de  Türk  Bakım  Ekibi,  Amerikalı  Ekipten  F-104G  lerin  bakımı  konusunda  çok  şey  öğreneceklerdi. Bakım  Ekibinin  başında  Yzb.  Sezal  vardı.  Ben  de  ikmal  Ekibinin  başında  bulunuyordum.  Üsde  monte  edilen  uçaklar  uçarak  Mürted’e   4ncü  Üsse  gideceklerdi.

               F-104G  uçaklarına  gelince:  J79-GE19  tipinde  güçlü  bir  motora  sahipti.   Her  türlü  hava  şartlarında  uçma  kabiliyetine  sahipti.  İkişer  kanat  altında,  bir  de  gövde  altında  olmak  üzere  5  adet  AİM’Sidefinder’  infraret  güdümlü  füzeleri  bulunuyordu.  Hem  havadan,  havaya,  hem  de  havadan  yere  muharebe  etme  kabiliyetine  sahipti.

     Çiğli  Üssünde  Amerikalıların  tesisleri  de   vardı. Biz  de  onların  barakalarında  kalıyorduk.  Odalar  konforlu,  yataklar  rahattı. Soğuk  havalarda,  sıcak  hava  üfüren  kaloriferler  vardı.

               Bir  de  Yedek  subaylıktan  geçme  tercüman  vardı. NATO  Napoli  karargahında  da   görevli   bulunmuş,  arabasını  deniz  yoluyla  Türkiye’ye  gönderirken  çaldırmıştı.  İtalyanlara  ait  hikayeleri  boldu.  Anlatmakla  bitiremiyordu.

               Çiğli  Üssünde   Türk  Ekibi   bir  ay’a  yakın  kalmış, Uçakların  monte  işlemleri  bittikten  sonra  Üsse  dönmüştük.

               Mart 1963  yılında, 144ncü  filo  teşkil  edildi. Halen,  141  ve   142  nci  filolar,  F-86  lılarla  göreve  devam  ediyordu.  Temmuz  ayında,  15  adet  F-104G  uçağı  geldi.  Daha  sonraki  aylarda,  uçaklar  peyderpey  gelmeye  devam  etti.  Bunların  arasında  az  da  olsa  Kanada  yapımı  uçaklar  da  vardı  ama,  teçhizat, silah, mühimmat  ve  yedek  parçalar  Amerikan  hükümeti  tarafından  sağlanıyordu.

               Bu  arada,   Gülşen,  evlenmek  istediği,  deniz  tğm.  Bülent’i  bizimle  tanıştırmak  maksadıyla, lojmanlara,  eve  getirmişti. Bülent,  uzunca  boylu,  yakışıklı,  yapısı  sportif,  saygılı,   pırıl,  pırıl  bir  delikanlıydı. Eşim  de  ben  de   Gülşeni  gördüğümüz  için  çok  sevinmiştik.  Uygun  bir  çift  olacağa  benziyorlardı.  Şimdilik  hayırlı  olsun  demekten  başka  yapılacak  bir  şey  yoktu.    Fazla  da  kalmadılar.   Geldikleri  gibi  gittiler.                          

( Zorlu Dönemeçler-2-b2-d-f başlıklı yazı coni tarafından 5.03.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.