İbrahim Karaıslı’ya…

Bir adam okyanus kenarında med-cezir sonucunda sahilde kalmış deniz kabuklarını eliyle tek tek okyanusa fırlatıyormuş. Onu böyle gören biri ''o kadar çok var ki'' demiş, “hangi birini kurtarabilirsin. Senin için neyi değiştirir bu?” Adam bu arada eğilip bir tane daha deniz kabuğu almış, suya fırlatmış ve şöyle demiş: “Onun için çok şey değişti ama!”

* * *

Ayrılık düşmüşse yine dostum kaderin cilvesi bahtımıza, unutma ileride bir meydana çıkıyor yine tüm bu ayrık yollar. Bilirsin, ''eskilerin bir lafı vardı'' diye başlardım teselli cümlelerime son zamanlarda. Şimdilerde sokak ağzına düşmüş olsa da o güzelim sözlerin bir kısmı, yine de, benim için sığınılacak bir liman hükmünde. “Öldürmeyen dert diriltirmiş” tesellisi de o limanlardan biri sadece, çokça sığındığım.

Sen gurbetin tatlı-sert bağrında, yokluğunda özlemini çektiğin dertlerinle ukbânı inşa ederken, nereden bilebilirsin ki, sılanın, biçare ruhumda onulmaz hastalıklara deva olamadığını. Alın yazımın bu olamayacağını haykırsam da dilimle, pişmanlıklarımla kalakalıyorum vicdanımın acı haykırışları karşısında. Mantığımla vicdanım arasındaki bu med-cezirlerde kaderin merhametini muntazır ruhum ise, şimdilik pes etmeye niyetli olmasa da, daha ne kadar dayanır bu ıstıraba bilinmez. An be an, gram gram ölmek, bu olsa gerek.

Muvakkat hüzünlerden bile sahici mutluluklar devşirme bi-çareliğinden medet umar oldu gönlüm nice zamandır. Evet, denize düşen yılana sarılırmış lakin, can havliyle sarıldıklarım zehrini terk etti hep ruhuma. “Bu böyle gitmez” feryatlarım ise, aldatmaca bir hovardalıktan öteye geçemeyen, sadece yeni pişmanlıkları haiz cılız mı cılız bir silkiniş. Tüm bunlara rağmen yine de ümidimi hepten yitirmiş değilim. “Ümidinizi kesmeyin!” ilahi emri beni yıkılıp tamamen tükenmekten muhafaza eden yegâne ümit kapım. Biliyorum, elini-kolunu sallayarak girilmez o kapıdan.

Milletinden uzakta “milliyetin” uğruna, sokağa çıkmanın bile tehlikeli olduğu karanlık gecelerin hüznünü sırdaş edinip ruhunu aydınlatırken sen, benim bahtıma hüznün sana pekâlâ yakıştığını görmek düştü. Önden giden atlıların ardına takılamamak nasıl bir cehennemî ıstıraptır bilemezsin. Yıllar önce okuduğum bir kitapta (Mor Mürekkep, Nazan Bekiroğlu) halen unutamadığım bir cümle düşer dilime, sen yâdıma düşünce: “İnciyle güzel’in birlikteliğinde güzelliği artan güzel değil, incidir.” Gurbet, “zalım gurbettir” çoğu insana göre. Burnu havalarda, nefsinin elinde oyuncak olmuş bu müflise sen gurbetin zalım olmadığını, koşa koşa gidilesi güzel bir hizmet yurdu olduğunu gösterdin.

Biz dünya denen gezegeni oturduğumuz yerden “global bir köy” olarak nitelerken, sen hizmet uğruna onu köyün belledin zaten. Gittiğin her yerde kendi hâne’nde gibi rahat ve gideceğin her yere de köyüne gider gibi koşar adımsın. Git, ardına bakmadan git. Gözü arkada kalanlar, küçük bir tümseği bile aşamayıp yollarda takılıp kalmışlardır. Yaşatmayı yaşamlarının gayesi saymış olanlar ve bu uğurda daima bir adım ilerisine ulaşmayı gaye-i hayal edinmiş hizmetkârlardır ki, Selam Yurdu’nda hizmete layık olabilirler. Değil mi ki, “bu milletin efendisi, ona hizmet edendir” buyrulmuş. Sen, tüm insanlığı kendi milletin bilme ufkunda seyahat ediyorsun. Bu fedakârlığın karşılığı ebedî âlemde “hizmet edilmek” olarak ödenir dilerim.

Canın pahasına yaşatmak için koşturduğun diyar-ı gurbette mevcut imkânları (imkânsızlık esasında) ve yaşadığın hatıraları nakledince sen, dilimizden gayr-ı iradi “vay be!” hayret sözcüğü dökülüyor. Hangisi acayip dersin? Hizmet uğruna her şeyi göğüslemen ve nefsini Allah’a satmış olman mı yoksa ruhunu ve iradesini nefsinin pençesinde yokluğa mahkûm etmiş olan mı? Rüyalardan fal devşirmekle geçiyorsa bir insanın ömrü, gayrı kaybedecek neyi kalmıştır ki? Bildiklerini bilmemiş olmayı arzu ediyor insan. Bildiklerinin bir türlü idrakine varamamış olmanın farkına varmak büküyormuş belini insanın.

Şimdilerde gurbetin bir başka köşesinde hayatında bir başka nurlu sayfa açıp, hizmet ufkunu “dünyanın bir ucuna” taşımak uğruna yeni bir hicreti yaşarken şunu bil ki, günahkâr ağızlarımızın ümitvâr dualarında senin de adını vird edindi dilimiz, “Allah yolunda mücahade edenleri seven” binlerce gönül gibi.

* Duanda beni unutma!
( ''don't Forget In Your Pray'' başlıklı yazı Recep K. tarafından 1.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.