Ölümü erteleyebilir misin ve
yüreğinde asılı goncalardan yeni bir dünya yaratabilir misin bana?
Masumiyetimi müjdeliyor ebabil
kuşları ve ben martının beyazına konan bir damla yaşım.
Yasıma muadildir yaşlarım yaşardığım
kadar yeşerdiğim de doğrudur doğru olmayansa yalan söylediğim yine de inanmaz
insanlar bana.
İkiletiyorum sözcükleri, azizim ve
üçgenlerin mizacına iz düşüyorum ve benim hayatım hipotenüse denk düşmekle
geçti.
Hep bir acı ortayım var benim,
azizim: b/öl dilediğince sonra da göm geride kalan tüm acıları. Yoksa açıları
mı demeliydim? İyi de kime göre acı kime göre açı?
İnsanlığımın sunumu işte b/ölündüğüm.
Bazen bir kare bazen dikdörtgen asla
yamuk da yapmamışken dostlarıma yoksa ben sadece bir şekilden mi ibaretim?
O halde çevir beni çevirebildiğin
kadar.
Çatlak bir çemberim ben.
Yerküreyim.
Yoksa boynuzunda mı yaşıyorum
herhangi bir hayvanın ama hayvani değildir içgüdülerim.
Mesela sık acıkmam ben ve bir milyon
öğün atladım ben çocukluğumdan bu yana oysaki bir elim yağda bir elim balda
büyüdüm ben:
Oh, ekmek kadayıfı adeta hayat.
Tenim de beyaz tinim de soyum da izim
de gizim de.
Çamur mizaçlar asla sevemedi beni ve
günde kaç öğün yıkanıp paklandım.
Kimi parfüm kokar kimi sucuk bense
sabun.
Ayağımın altında kayan zemin misali.
Başıma yağan nur misali.
İyi de altı üstü aciz bir kulum bir
kız çocuğu saçlarım örülü gözlerimde gözlük ve dişimde teller.
Çirkin bir ördek yavrusu iken alımlı
bir kuğuya dönüşmenin zamanını filan da beklemedim asla.
Altı üstü çocuktum tombul bacakları
ile öğretmen kürsüsüne çıkıp sevgiyle haykıran sevgiyi.
Çatlak olan duvarlardı gel gör ki
çatlak addedilen bendeniz.
İhbar etmişken içimdeki masumiyeti…
Demedim deme azizim.
Masumiyet yaramıyor insanlara sevgi
de.
Sevginin meali mademki samimiyet idi
ve işte bir ömür ayıkla pirincin taşını gel gör ki pilav yapmasını da beceremem
ben.
Ben ne mi beceririm azizim?
Bol bol düşünürüm, akıl yürütürüm bol bol