''Tanrılar Çıldırmış Olmalı'' Diye bir filmi görmediyseniz bile mutlaka duymuşsunuzdur.
1981 Yılı yapımı olan bu filmi seyretmiştim yıllar önce. Süper komedi bir filmdir.
Film süper komedidir ama filmin çekildiği topraklar ve filmin başrol oyuncusu ( Ki yanlış hatırlamıyorsam başka oyuncusu da yoktu. Tek kişi hiç bir diyalog olmaksızın filmi götürüyordu ) N!xau gerçek manada bir Güney Afrikalı kabile mensubuydu ve onun kabilesi tarih boyunca beyaz adam yüzünden oldukça büyük acılar yaşamıştı.
Evet, N!Xau'nun da kabilesi olan Khoisan kabilesinde 1789 yılında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Bu kız çocuğuna Saartjie adı verildi ve Saartjie'nin hikayesi hiç de komik değil, tam tersine dehşet vericiydi.
Annesini hiç görmeyen Saartjie'nin babası da bölgede Hollanda ve İngiliz sömürgecileri arasındaki savaşlar sırasında ölünce onu kendisi gibi siyahi olan bir tüccar himayesine alır ve Cape Town'a getirerek burada çiftliklerde hizmetçi olarak çalıştırır.
Bu arada özellikle İngiltere Güney Afrika'dan topladığı insanları köle olarak başka sömürgelerine götürüp şeker kamışı tarlalarında hayvan gibi çalıştırmaktaydı. O sebeple de Saartjie'nin kabilesi de İngiliz , Hollanda, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin yol geçen hanına dönmüştü.
Saartjie 21 yaşına geldiğinde olağanüstü iri kalçaları bir İngiliz tabip subayı olan Alexandr Dunlop'un ilgisini çeker. Bu kızı Eğer İngiltere'ye götürürse gerek gösteri dünyasında gerekse bilim dünyasında da ilgi çekici bulunacak ve kendisine çok fazla para kazandıracaktır. Nitekim Saartjie'yi de aynı vaatlerle kandırır ki aslında kandırmasına bile gerek yoktur çünkü Avrupa'nın her ülkesinde köle ticareti yasaldır. Yani onu zorla götürse de kimsenin itiraz edeceği yoktur.
Saartjie ilk önce İngiltere'ye getirilir. Bu olağanüstü iri kalçaları olan kadının aynı zamanda vaginasının da oldukça iri olduğu anlaşıldığından zaman zaman üzerine oldukça dar , bütün hatlarını belli eden kıyafetlerle ama çoğu kez çıplak bir vaziyette sirklerde, müzelerde sergilenmeye başlar.
O artık Saatjie değil Sarah olmuştur. Vücudu boyanır, üzerine tüyler dikilir ve o haliyle dans ettirilir.
Olağanüstü iri kalçaları ve vaginası çeşitli araçlarla dürtülür, taciz edilir, aşağılanır, hakeretlere uğrar. Medeni (!) Avrupalı kendine yeni bir eğlence aracı bulduğu gibi bilim dünyası da beyaz adamın ne kadar medeni, siyahların ise ne kadar vahşi olduklarını Sarah sayesinde bir kez daha kanıtlamış olurlar (!)
Aslında Sarah'ın kalçaları sadece ona has bir özellik değildir. Kabilesindeki tüm kadınlar iri kalçalıdır ve bu özellik onlara Allah tarafından verilmiş bir özelliktir.
Sarah’ın kabilesine Avrupalılar “Hottentot” adını verdikleri ve vücudundan dolayı da şehvetin sembolü olan Venüs’e (Afrodit) benzetildiği için ona artık “Hottentot Venüsü”. Denmeye başlanır. Kısa sürede İngiltere'de en çok konuşulan kişi olur.Posterleri asılır, adına operalar düzenlenir, baladlar yazılır, karikatüristlerin favori malzemesine dönüşüverir.
Zamanla vicdan sahibi bir iki kişi çıkıp Sarah'a yapılanların durdurulmasını istese de sonuç olumsuzdur zira mahkeme kararına göre Sarah tüm bunları kendi isteği ile yapmaktadır.
Dört yıl kadar İngiltere'de böyle bir hayat yaşayan Sarah daha sonra Fransa'ya götürülür. O artık bir sirkte vahşi hayvan olarak sergilenmektedir.
İngiltere'ye getirildiğinden beri yaşadıklarına katlanabilmek için sürekli içki içen Sarah, Fransa'da bir müddet sirklerde teşhir edildikten sonra artık popülerliğini kaybeder ve serbest bırakılır. Yapabileceği hiç bir iş olmadığından vücudunu satmaya başlar. Ve nihayet 1815 yılında henüz yirmi altı yaşındayken bu kahpe dünyadan ebedi aleme göçer.
Hikaye bitti sanıyorsunuz değil mi? Hayır bitmedi.
Sarah ölür ölmez vücudu Napolyon'un da doktorluğunu yapmış olan Ceorge Cuvier adlı doğa bilimci- zoolog tarafından yarılır. Cinsel organı ve beyni çıkarılır, vücudu aynen bir hayvan gibi doldurulur ve adına utanmadan ''İnsanlık Müzesi '' ( Musee de l’Homme ) denen müzede sergilenir. Hem de ne zamana kadar biliyor musunuz? 1974 yılına kadar...Yani ölüm tarihinden itibaren tam yüz elli sekiz yıl boyunca...
''Şimdi artık bitmiştir bu lanet hikaye '' Diye düşünüyorsanız az sabır...
1994 yılında Nelson Mandela, Sarah Saartjie Baartman'ın Fransa'da bir depoda tutulan cesedinin ülkesine gönderilmesini istedi. Bu istek ancak 2002 yılında gerçekleşti ve Sarah Saatjie Baartman, 21 yaşında genç bir kız olarak gittiği medeni Avrupadan (!) İçi doldurulmuş bir ceset olarak ve ancak yüz doksan iki sene sonra dönebildi ülkesine.
Sitedeki
Yazarın
( Siz Hiç Doldurulmuş İnsan Cesedi Gördünüz Mü? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )