Herkes görünürde anını,
gününü yaşar görünse de; gençliğe ilk adım attığımız yılları, öğretileri
unutmak çoğu için mümkün değildir. Hala içimizde bir yerde saklıdır bizim için
değer taşıyan ilkler: Belki ilk arkadaşımız, kimi için ilk oyuncağı, ilk okuduğu
kitap, ilk aşklar ve tüm yaşanmışlıklar, hatta kıyıda köşede kalmış sararmış
bir mektup…
Özümüzde farklılıklar
taşırız: Kimi kazanmaya odaklıdır, kimi için maneviyat önde gelir. Kimi obsesif
düzeyde tertiplidir ya da çoğumuz koyduğumuzu bulamayız yerinde, bir o kadar da
karışıktır kafası, tıpkı benim gibi…
Sosyal grupların
odağındaki ilke gereği; bazı sınıflara, belli kalıplara dahilizdir, aslında
hepimiz özünde şahsına münhasır bireyler olsak da.
Son dönemlerde
insanları kategorize etmek, belli sınıflara sokmak günümüzün bir alışkanlığı
haline geldi. Bunu her açıdan irdeleyip yorumlayabiliriz: Gerek siyasi, gerek
psikolojik gerekse toplum açısından. Şahsım, olayı siyasi açıdan değil de diğer
yönleriyle değerlendirme taraftarıyım; zira kendimi, özlük haklarımı,
değerlerimi korumakla mükellefim; ayrıca insanların seçimine, görüşüne, dâhil
oldukları ya da olmak istedikleri her türlü düşünce ve görüşe yapım itibariyle
sonsuz saygı duymaktayım.
Tabandan tavana
yayılmış belli kalıplara dahil olma durumu almış başını gitmekte, toplumun
hemen hemen her katmanında bu, öylesine bariz ki; bunun ahlaki boyutu ise ayrı
bir tartışma konusu.
Bireysel tutuma
indirgersek bu durumu; ne yazık ki çoğu insanda gözlemlenen bir davranış biçimi
var ki; herkes bir şekilde bazı açılardan kendilerini üstün görüp, bir tür
yıpratma politikası izliyor. Özellikle iş hayatında ve özel hayatta çok
rastlanan bir şanssızlık tabir-i caizse. Çalışma hayatında da son zamanlarda
oldukça rastlamak mümkün: Mobbing olarak da isimlendirilen iş yerinde duygusal
taciz anlamına gelen bu durum ne yazık ki çalışanı yıpratıp, genelde aleyhine
sonuçlanıyor. Maruz kalan çalışan, genelde bunu dile getirmekten kaçınmakta ve
istifaya zorlanmakta.
Üstün olma çabası
insanın doğasında var. Bazı eksikliklerini, böyle bir yöntem uygulayarak,
gidermekte yetersizlik hissedenler.
Genelleme alışkanlığı
da, bir diğer alışkanlık çoğumuzun yaptığı üzere. Aslında farklılıklarımız hem
bireyi hem de toplumu renklendirmekte. Ayrıcalıklarımız, farklı
alışkanlıklarımız çevremizi bir gökkuşağı gibi renklendirmekte. Çiçek
tarlasında açan renk renk çiçekler nasıl bir güzellik sergiliyorsa, bizler de
farklı yönlerimizle rengarenk bir tablo çizmekteyiz. Rengarenk kişilik
özelliklerimizle birbirimizin eksik yönlerini tamamlayıp, farklı
perspektiflerle bakıyoruz kendi penceremizden ve kendi gözlerimizle görüp,
yorumluyoruz olayları ve hayatı.
Herkesin kendi doğrusu,
kabullendiği dogmalar, geldiği kültür, aile yapısı birbirinden çok farklı.
Genelleme yaparak işi pratiğe döktüğümüzü düşünebiliriz, ama her birey başlı
başına bir tez konusu adeta. İç dünyasından tutun, algılamasına kadar farklı
bir sentezle bulunmakta hayat denen yolda.
Tüm bu faktörler
aslında kocaman bir yelpaze. Ve hiçbir şey asla ve asla göründüğü gibi değil.
Ön yargıları, genelleme
güdümüzü bir kenara bırakmalıyız. Belli sınıflara dâhil olmak zorunda da
değiliz düşünülenin aksine. Netice itibariyle hepimiz öncelikle kendimizden,
ailemizden ve yapıp yapacaklarımızdan sorumluyuz. Her ne kadar interaktif bir yapıya
sahip olsa da içinde bulunduğumuz ortamlar, mükellef olduğumuz değerler sadece
bizim inisiyatifimizde. Birbirimizi
yargılama hakkına asla sahip değiliz, sadece ortak bir platformda söz hakkımız
var konuşmak istediğimize dair.
Haklar, doğrular
yaşamak için gereklidir, birinin doğru olarak kabullendiği bir diğerine ters
gelebilir. Çağdaşlığın, medeniyetin bir sonucu olarak sevgi ve saygı
çerçevesinde hem kendimizi hem sevdiklerimizi hem de sahip olduklarımızı
yaşamak ve yaşatmak insan olmanın bir gereği ve haklı bir sonucudur. Belli
özelliklerimiz birbirinden farklı olsa dahi, kimsenin kimseden üstün olması
asla söz konusu değildir. Bazı kıstaslar dahilinde farklılık söz konusu
olabilir ancak bu, kimsenin bir diğerinden ayrıcalıklı ve üstün olduğu anlamı
taşımaz. Sonuçta her birimiz evrendeki yapı taşlarından ufacık birer parçayız:
Ne bir eksik ne bir fazla…