El mana anlayışı ilahi dönem içinde ilk mana telaffuzunu söyleşmeye başladığında, türlü çelişkiler yaşasa da anlam olan El’in zihin görüntülü kendisi İlahın dili, ilahın sesi, ilahın gözü ve ilahın iradesi gibi gölge andırışlar veriyordu. El söylemi İlahla kavranıyordu.

İlahla kavrandıktan sonra El'in ilahtan farklı olması ancak fark edilir oldu. Çünkü ilah irade kullanmayla totemden ayrılıyordu. Ama ikisi de kolektif sağlatım ve kolektif paylaşım yapmasıyla adeta İlah, irade kullanan totem gibiydi.  Bu tam anlamıyla zıtların farkı değildi.

İlah toteme göre sanki aynı karakterin özellik kazanmış bir hali gibi de yansıyordu. Oysa El kolektif sahiplik ve kolektif paylaşımın zıddı olan ilk deneyimdi. Bu neden ile totemden ilaha geçişte zihinlerde kişi sahipli paylaşımlara ait öznel bir mantalite (deneyim) oluşmamıştı. İlk anda totem ilah geçişmesi gibi masum bir geçişme söylemi gibi anlaşıldı.

El üreten ilişkinin temsilcisi değildi. Ama üreten ilişkinin temsilcisi gibi iradeli konuşuyordu. Üstelik bir de vaatte bulunuyordu. İşte sistemi çökerten de buydu. El kolektif sahipliğin temsilcisi değildi ama kolektif sahipliğin temsilcisi gibi konuşuyordu.

El'n kendisini üretenler gibi konuşturması; El'in kendisini kolektif sahipler gibi duyup, kolektif sahipler gibi görüp, kendisini ilahın gözü olarak belirtmesi ve kendisini sahip efendilerin dili gibi bir cüretle seslenir görmesi şundandı. El kendisini "El Mülkül El Malik" olarak takdim etmesindeki aslın (ilahın), gölgesi görünümüyle bir tezahür edişin tecellisiydi.

"Mülk benim ben mülkün sahibiyim" diyen mantığa karşı mülkün sahibi yok; mülk kendilik bir kolektif oluşla intifayı kullanım durumdur denmedi. Çünkü söylemin ne anlama geldiği bilinemiyordu. Bu durum dünya atmosferine göre inşa olan gözün Ay’a gittiğinde çevreyi doğru dürüş görememesiyle aynıydı.

 Kolektif sürece göre düşünen akıl, kolektif olmayanı ilk anda kavrayamıyordu. Var olan sosyo toplumsal kolektif mantaliteye kişiye tıpkı derenin taşı, derenin kuşu, derenin suyu gibi intifa (yararlanma) bir bağıntı durumla yansıyordu. Ki doğa da öyleydi.

Çevredeki bu intifa durumla biz derenin taşı ile derenin kuşunu vuruyorduk. Fırlatılan taştaki emek bizimdi. Taşı atacak olanın üzerine doğru ürkütülen tavşan, ceylan ile bunların avlanmasına katılma verenlerle av toplumsal alan içinde kolektif bir asıllanış ile ortaklıktı. Bu intifa durumlu (asıllanma durumlu) yerler zaman zaman göçler ve yer değiştirme nedenle geçici intifa durumlar da oluyordu.

Organizma için çevre, sürü için çevre, var oluşlar için çevre ve totemi alan intifa-ı bir asıllanma alanıdır. Gücü gücü yetene de olsa, rekabeti de olsa; sonuçta herkes için bir "yararlanma durum bir asıllanma durum" olmakla ortam bir intifa durumdur.

Bu asıllanma nedenle türümüz gibi totem alan içinde organize olanlar ve üreten toplum içinde üretim hareketiyle olanlar; kimseye ait olmayan asıllanma içinde bir var oluştu. Asıllanma zorunlu bir ortak yararlanıcıların birbirine karşı mülk sahiplenmesi ortaya koyamamasıydı.

Bir sahiplik (irade) söylediğiniz alanda iradenize rağmen bir ağaç bitiyor, bir tavşan oynuyor, bir tilki tavşanı kovalıyor, bir insan ağaca çıkıyor, sahiplik ortamınıza rast gele yağmur yağıyor ya da yağmur yağmıyorsa, size rağmen sel sizi sürüklüyorsa; sahipliğiniz tümden meşruiyetsizledir. 

Asıllanma doğadaki kaostuk beliren girişme salınımları sonunda dengeye gelen o asıllanmayla düzenli var oluşlardı da. Asıllanma yeri olayları zorunlu, bağıntılı bir bütünlüktür.  Bağıntılı bütünlük iş birlikle bir kolektifi ilik içinde seçme ayıklama ile ortamdan "asıllanma durum olarak ya da yararlanma durum olarak" değerlendirme yapan, intifa durumdurlar.

Zaten var olurlu asıllanma (intifa) durum, kolektif sahiplik içinde o alanda karşıtıyla gelişme içinde tutulur. Tutulan bu asıllanma alan içinde ancak iş birlikleri ve dayanışan emekler arasında; değişime giren kolektif emek güçleri ile herkese göre pay edilen bir asıllanma olan sahiplenme ile o sahipliğin tüketimleri vardır.

Zaten doğada rast gele olan tarımcı bir yapı; çoban bir yapı da ya da çoban bir yapı da tarımcı bir yapıda, asıllanma (intifa) hakkı istemiyordu (talep etmiyordu). Çobanlık, tarım toplum gibi yeni bir asıllanma türünü ortaya koyan oluş içinde kolektif emek güçleri değişimini (takası) ittifak ediyorlardı.

Her biri bir farklı asıllanma alanı içinde farklı kullanım değeri üreten grup emekleri olmakla; farklı kullanım ve tüketim değeri “cazibesi” nedenle gruplar karşı karşıya geliyorlardı. Karşı karşıya girişen gruplar üretim hareketi üzerindeki takaslarla asıllanıyordular.

Farklı kullanımlı emekler takasıyla yapılan ittifaklılar nedeniyle, tarımcının asıllanma alanı ile çobanın asıllanma alanı üretim hareketi üzerinde birbirine bağıtlanır. İttifak bu bağıntıydı. İttifak içinde her bir ittifakın kendi asıllanma alanı ister istemez diğer ittifakilerin de asıllanma alanıydı. İttifakın kendi üzerine kendi etkilemesi nedenle gruplar etkilenir. Grupların etkilenmesi ittifakı asıllanmalı etkilenme olmakla bu gölge yansıma gruba “ittifakı kolektif asıllanmalı sahiplik” oluşla yansıyordu.

Bir girişme, gelişmeler "kolektif yarar" ve "kolektif asıllanmayı" ortaya koyduğu sürece olup bitenler sistem dinamiği bağlamında doğruydu. Sistem dinamiği "kolektif akıl" "kolektif hafıza" "kolektif bilinç", "kolektif bencillik" ve "kolektif değer yargılı güçtü". Öznel dinamiğin son çözümlemedeki atfı da (amacı da) kişi benci tüketen sahipliğe atıftı.

Kişinin bedeni dışında hiçbir sahipliği yoktu. Ancak her şeyi her şeyle rastgele yararlanan bir ortaklaşması vardı. Ortam içindeki bir asıllanma durumu ilk baştan beri El'in deyimi ile kişi mülkü bir intifa gerekçesi olsaydı, orada baştan beri ne bir ceylan ne bir tavşan ne de bir tırtıl olamazdı. Oysa ne ceylan ne tavşan ne tırtıl ne de o kişi asıllanma dışında mülk sahipliği nedenle orada değildiler.

Tırtılın ceylanın çürükçülün var oluşu evrendeki enerji çevrimli akışın boşluk kısmını tersten asıllanma yoluyla doldurmaktı (enerji çevrimli kılmaktı). Siz yapıyı ne kadar doldurursanız doldurun; dolmanın tersi bir durumla o yapıda o kadar akıl almaz bağıntılara neden olacak boşluklu kısımlar oluşuyordu ki.

Bir inşa tipini ortaya koyan gerçek asıllanma durumu, El anlayışlı ileri süreçlerle birlikte, kişi sahipli enfekte eden anlayışlarla kılıktan kılağı girecekti. Asıllanma nedenle siz nefes alıyorsunuz diye tozlar havada cirit atmaktan, kuşlarda havada uçmaktan vaz geçmiyordu.

Ama kişi sahibi olduğu mülkte kuş uçurtmuyor, iş vermiyordu! Bu da gerçekte olan asıllanmaya aykırıydı. Asalaklık kolektif asıllanmaları kendisi için modülasyon taşıyıcısı gibi kullanıyordu. Böylece kolektif insan tarihi nesnel hafızasına  yabancı kalmakla sömürülüp, kolektif yarardan büyük oranda uzaklaşacaktı.

Kişinin bencilce korunma yasası vardı. Kişi korunan yasaya uygun olan durumları içindeki eylem ve duygularıyla kavranıyordu. Korunan yasaya göre uygun olan eylem, düşünce ve duygularıyla kavranan insan için uzaya gitme zorunlu değildi.

Yine bencilce korunan duruma uygunluğu ile kavranan insanın seyahat etme, kitap okuma, konsere dinleme, Tanrı parçacığını bulma, kuantum durumları araştırma vs. türü gayretler içinde bulunması, insan için temel ve zorunlu bir ihtiyaç değildi.  Bunlar enerji çevrimli genel akışın sosyo toplum üzerinde seleksiyonu aşan ve sizlere de gölgelerini veren yansımalardı.

Bunları yapan siz değildiniz. Toplumdu ve toplumsal hafızaydı. Toplumsal entegrasyondu. Toplum siz ile ve fakat sizin dışınızdadır. Sizden de bağımsız ve sizin bilincinizden bağımsızdı. Bu türden uğraşılar böylesi bir entegre olmuş toplum içindedir. Toplumlar da kendisine yansıyan doğa içindedir.

Bu uğraşılar toplum içinde kolektif üreten emeğin ortaya koyduğu akla gelmeyen olanaklardı. Ancak kolektif düşünce içindeyken aklınıza gelir. Akla gelmeyen de enerjiydi. Olanaklar da enerjiydi. Düşünce de enerjiydi. Akıl da enerjiydi. Enerji çevrimiydi. Eğer siz sürü olunan zaman içinde kolektif değilseniz bile avlanırken suya gelecek bir avın yolu üzerine pusuya yatarsınız. Ama pusuya yatıp üzerinize doğru ürkütülecek bir avın plânını da kolay kolay tasarlayamazsınız.

Tasarlama ancak deneyle ve kolektif dayanışan bir bağıntıyla ortaya konacak olan bir zihni izlenimdir. İleride otlayan ve sizin göze kestirdiğiniz bir geyik için ot içinde pusuya yatmış olun.  Ortam geyiği  huylandıracak süreçlerle doludur. O anda birden çığlık çığlığa havalanan kuş sürüsü geyiği ürkütür. Ürken geyik yine tesadüfen ve şu olasılıklarla sizin üzerinize ya da sizin pusu yönünüzün zıt taraflarına doğru kaçacaktır.

Ürküp kaçan geyik sizin pusu kurduğunuz yöne doğru kaçmadıysa günde onlarcası atılan bir başka pusuya doğru denk gelecektir. İşte bu durum sizin için yaşanmış, sizler için zihin kayıtları edinilmiş bir deneyimdir. Bu havalanan kuşlardan ürken geyiğin taklidi sürecin, mizansenini sizden başka ikinci üçüncü kişilerle uygulayabileceğinizi düşünürsünüz.

Siz düşünmeseniz bile bir başkası mutlaka düşünür. Böyle bir tasarım ancak ve ancak kolektif olarak uygulanır. Ya da kolektif iken bundan çok daha farklı ve fazla tasarım olacak deneyimleri yaşarsınız.  Sırf sizin değil siz bir deney yaşarken aynı anda on kişi on farklı izlenim yaşar. İşte kolektifi ilik bu on deneyle birlikte sizde katlamalı bir çoklayıcı etki ile öğrenme bilme ve ilhama (sezgiye) dönüşür.

İşte kolektif oluş katlanabilir bir çoğalmayla ve yeni tür bir enerji akış içinde tek kişi ile olası olmayan enerji düzenlenim yasası olmakla yeni ve akıl almaz bir olanak durumlardır. Kolektifi ilik yepyeni, akıl almaz olanak durumlar olmakla bu durumlarda yeni bir enerji çevrim türü olarak belirmekle, doğru ve meşru durumlardır. Bu durumlar kolektif oluş dışında beliremiyordu.

Akan enerji için iyi kötü, ahlaklı ahlaksız durumlar olmaz. Akan enerji için enerji çevrimi veren her yol meşruiyettir. Bu nedenle akan enerji sizlerin iyi-güzel; adaletli-adaletsiz vs. dediğiniz birbirinin zıt durumları üzerinde akışlı olmaktadır. Akan enerji durumları sadece enfeksiyonlu yapılarda inayetle de beliriyordu. Cinayetlerle de beliriyordu. Bunlar toplum içindeki kontrollü ve seleksiyonla düzenli akan enerji için iyi ile kötüyü olanı ortaya koymanın akışı değildiler. Bu bir yanılsamadır.

Yani var oluş daha başta şu adalet, şu adaletsizlik diyen bir seçme ayıklamayı kendisine şema eden bir yol haritasını hiç izlememişti. Böyle birşey hiç olmadı. İyi kötü gibi öznel duyuş tümel oluşla var oluşun belirimi değildi. İyi kötü daha başta var oluşun kendi önüne aldığı “yazgı sorunları” değildi.

Var oluş olumsal durumla (hiçbir durumla belirlenmemiş olmanın) belirmesiydi. Var oluş olumsal durumun belireni karşısında beliremeyeniyle belirebilen bir akıştı. Bu nedenle bize göre kötülüğün belirdiği akış içinde iyilik var olduğu halde beliremiyordu.

İyiliğin belirdiği akış düzeni içinde de kötülük olduğu halde zıtların varlığı ve birliğinin oluş yasasına göre zıt olan var fakat  beliremiyordu. Bir durum içinde kötülük belirmemişken hemen yanı başınızda sizi ezecek olan otomobille gibi başka bir bağıntı durumla her an karşı karşıyasınızdır. Üzerinizde kötülüğe uğramama efekti pasif olabilir. Ama sizin dışınızdaki birçok olgu üzerinde bu efekt aktif ya da etkin olabilecektir.

Kötülükler iyilikler birbirine karışmıştır. Daha açığı bunlar bir çevrim hareketine göre davranış olagelişlerdir. Akan enerji, akan zaman, beliren ve biteviye akıp giden mekân ile onu kesikli sürekli eden akan devinimler; var oluş üzerinde belirenin belirlenmeyeniyle var olmasıydı. Sizin doğru-eğri; iyi-güzel dediğiniz şeyler akan enerji için alakasızla olup bir var oluş biçimidirler

Doğal enerji akış içinde iyi -güzel; doğru-yanlış, adaletli adaletsiz gibi duyuşla bir enerji akışı hiç yoktur. Bunlar yalıtım içinde korunan öznel oluşa fantezi katkı kuruntulardır. İyilik dediğiniz denk gelme sizde korunan yasayı devam ettirmeye karşılık gelmekle sizin için ve gerçekken yanı başınızdaki bir olgu için yok edici olmakla iyi değildir. Yani bu kez de iyi kötü kavramının izafiliği ortaya çıkar. Sizi yakan cehennemi sıcaklık, atomların ve hayatın var oluşu için enerji akışlı bir çevrim için de gerekli olan belirmeydi.

Yani genelliği içinde akan enerji, özel bağıntı içinde sakınım ve korunum yasasına bağıntı duygu duyuş irkilmesi olmakla genelin var oluşun gerçekliği değildi. Sizin iyi güzel adaletli doğru dediğiniz durumlar da özel bağıntı içinde ‘olumsaldır’. Kötü, yanlış, haksızlık, adaletsiz vs. dediğiniz duruma da olumsaldır. Bunları kendi özel bağıntınız dışına götüren bir genellemeyle determine edemezsiniz.

Ama kendi kolektif çevrimli ve düzenli süreçlerinizin; sosyo toplum gibi yalıtımlı durumları içinde iyi-kötü bir seleksiyon olarak çalışır. Sosyo toplumsal yapı çekirdeği korunan kişi bene göre olduğu için yapı ben merkezlidir. Sosyo toplumlar da davranışlar çekirdeğe doğru gittikçe sınırlanır ve çekirdeğe göre olur. Çekirdekten uzaklaştıkça genelleşir çekirdeğe göre olmayan tutumlarla bile var olmak zorundadır.

Bu nedenle sosyo toplum genele göre kolektif akıllı ve kolektif duyuşludur. Genele göre özeli veren iyi kötü türü seçme ayıklama nedenle aksayan süreçleriyle olan durumları bir seleksiyona tabi tutar. Bunun için kolektif, öznel oluşun en temel davranış biçimidir.

Kolektifi ilik son çözüm de öznel oluşuyla, kişisi öznel oluşlara doğru gittiği de unutulmamalıdır. Yani bencilliğe doğru gidildikçe iyi kötü nitelemeli etkinin şiddeti artar. Bencillikten uzaklaştıkça iyi kötü kavramı belirsizleşir, duygu olmaktan çıkıp; zorunlu bağıntı durumlara dönüşür. Kişi düzeyinde bir duygu olan ölümler toplumda realitedir.


( Tarihi Olan İlahi Adalet 3 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 15.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.